Duyan, gören söylesin, 30 bin öğrenci nerede?
Gazeteciliğini Meclis'te sürdürüyor Sami Özuslu.
Yine veriler paylaşıyor, belgeler sunuyor, sorguluyor.
“Vekil” avantajıyla gazetecilikte ulaşamadığı çok daha fazla bilgiye de ulaşabiliyor.
Meclis’teki son konuşmasında Eğitim Bakanlığı’nın yükseköğrenim rakamlarını paylaştı.
2023-2024 eğitim yılında üniversitelerimizde toplam 108 bin 180 öğrenci olduğu kayıtlara yansıdı.
Yükseköğrenimde 108 bin 180 öğrenci…
14 bin 594’i “KKTC” yurttaşı…
49 bin 47’si TC…
44 bin 539’u diğer ülkelerden…
Nihayetinde 93 bin 586 yabancı öğrenci var.
Buna karşılık Muhaceret Dairesi’nin kayıtlarında “öğrenci izni”ne sahip 63 bin 613 yabancı görülüyor.
29 bin 973 yabancı öğrenci kayıp!
***
Şimdi ihtimalleri sıralayalım.
1) Bu öğrenciler aslında Kıbrıs’a hiç gelmedi ve Eğitim Bakanlığı’nın verileri gerçeği yansıtmıyor.
2) Üniversiteler öğrencilerinin hesabını tutamıyor.
2) Kıbrıs’a gelen öğrenciler “kayıp” ya da “kaçak.”
3) 30 bine yakın öğrenci sır!
***
Tüm bu ihtimalleri artırabiliriz elbette…
Ama gördüğümüz manzara şu…
Her daim övündükleri gibi 100 binden fazla üniversite öğrencisi yok ortada!
Ayrıca “öğrenci sayısının fazlalığı” bir övünç kaynağı da değil…
Üniversitelerimiz hangi bilimsel ya da felsefi değerleri ortaya koyuyor, toplumsal meselelerin çözümüne nasıl bir katkı sağlıyor, insanlığa hangi faydayı üretiyor? Ne kadar uluslararası yayın yapıyor akademisyenler? Öğrenciler için kalite standardı ne? Üniversiteler ve fakülteler ne kadar denetleniyor?
Bunları çok daha fazla tartışmamız gerekiyor.
***
Skandaldan, yalandan, sahtelikten yorulduk.
Ne varsa tırnak içine almaya başladık.
“Başbakan”dan “üniversiteler”e “diploma”dan “devlet”e kadar!
Henüz kimse “kayıp 30 bin öğrenci nerede” sorusuna da yanıt vermiyor üstelik!
Meclis’te Sami Özuslu’nun konuşmasını izliyorum, pek çok önemli veri açıklıyor. 2 milletvekili dinliyor, biri hükümetten, biri muhalefet… Yazık bu Meclis’e…
Kimi kandırıyorlar, BM’yi mi?
Kıbrıs sorununda hem Ankara'nın hem de burada görevlendirdikleri siyasilerin kafa karışıklığı sürüyor.
"Egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü" tekerlemesi ile tam olarak neyi arzuladıklarını anlatamıyorlar.
Altı dolmuyor bu garabet “siyaset”in!
Birleşmiş Milletler temsilcisi dün ziyaretler yaptı ve Ulusal Birlik Partisi'ne de gitti.
UBP görüşme sonunda yazılı açıklama yaptı.
Diyor ki Hasipoğlu, "özden gelen hakların teyit edilmesiyle, adada mevcut iki devletin nasıl iş birliği yapacağını müzakere etmek üzere masaya oturmaya hazırız."
Birleşmiş Milletler adada "iki ayrı devlet" tanımıyor ki?
İddianız buysa...
Önce "KKTC'yi tanıyınız" demeniz gerekmez mi?
“Birleşmiş Milletler’den KKTC’yi tanımalarını istedik” diye bir açıklama yok örneğin...
***
Türkiye’nin 1974 yılında uluslararası antlaşmalardan gelen müdahale hakkından söz ediyor, Hasipoğlu.
50 sene önceye gidiyor ama o uluslararası hakkın içeriğini unutuyor.
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, ülke bütünlüğünü, güvenliğini ve anayasanın temel maddeleri”ni garanti ediyor Türkiye!
“KKTC”yi değil!
Bir hukukçu olarak "Garanti ve İttifak Anlaşması"nı bilmiyor olamaz Hasipoğlu.
O zaman kimi kandırıyorlar?
Birleşmiş Milletleri mi?
***
“Müzakere süreci ancak ve ancak egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüzün teyit edilmesiyle başlayabilir” diyor ama o "teyit" nasıl olacak anlatmıyor.
Toprak bütünlüğü, mülkiyet gibi uluslararası ihtilaflara hiç değinmiyor örneğin!
***
Kendi partisine "Başkan" dahi seçemeyen bir partinin genel sekreteri olarak rolünü oynuyor!
"Tahsin bakan olacak" talimatını yerine getirmek için bakanlıktan çekilirken oynadığı gibi...
"Egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü" teyidini o zaman isteseydi keşke!
Uluslararası denetimin önemi
Avrupa Komisyonu, “Habitat Direktifi”ne uymaması nedeniyle Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Avrupa Birliği Adalet Divanı'na göndermeye karar verdi.
“Habitat Direktifi” şu…
Kıbrıs resmi olarak 37 alanı “Özel Koruma Bölgesi” olarak belirledi.
Ancak bu alanların 28'i için gerekli koruma önlemlerini henüz oluşturmadı.
İnşaata açtı, birilerine peşkeş çekti, yapılaşma izni verdi diye değil…
Henüz “koruma önemlerini” oluşturmadı.
Uluslararası denetim ve gözetim altında olmak böyle bir şey!
O nedenle ısrarla yineliyorum, Kıbrıs’ın kuzeyinde onca kirliliğin, çürümenin, yozlaşmanın önüne geçmenin ilk koşulu, uluslararası toplum içerisine girebilmektir.
Kıbrıs sorunu ve bu “korsan” yapı o nedenle en büyük açmazımızdır halen!
Kıbrıs’ta ortak bir devlete katılmak ve Avrupa Birliği ile yaşam kalitemizi yükseltmek en temek amacımız olmalıdır.