Duyan Var Mı?
Günlerdir boğazımda düğümlenen kekremsi bir acılıkla dolanıyorum. Sağa dönüyorum çaresizlik, sola dönüyorum umutsuzluk…
Bugün kadınlar günü... Kadın bedeni üzerinden yürütülen onca kokuşmuşluk ve acının gölgesinde kutlanacak bir şey kaldı mı acaba?
Çaresiz kadınların bebeklerini ölüme teslim etmeye zorlandığı, tıbbi etik yoksunluğunun kıyısında yaşama tutunmaya çalışan o kadınlar...
Devlet eliyle kadın tacirliği yapılan ve hepimizin de bu ticaretten pay aldığı bir ülkede yaşamaya çalışan bizler...
Kadının adının olmadığı Ortadoğu coğrafyasında dünyanın yüzde beş mutlu kadınlarından olduğumuza şükür mü etmeli?...
Yoksa oluk gibi akan kanı durdurmak için kılını bile kıpırdatmayan, dünyaya yayılan beş milyon mülteciye sahip çıkamayan şu dünyaya güller ve karanfiller arasında el mi sallamalı?..
Haftaya da 14 Mart Tıp Bayramı...
Sağlığın ve dünyanın en kutsal mesleği hekimliğin de yasasızlık, denetimsizlik yüzünden bitirilmeye çalışıldığı bir ülkedeyiz. Onuru, eğitimi ve insanlığa adanmışlığı ile dimdik durmaya çalışan bir mesleğin elemanlarıyız… Ama bu kaos ortamında ve kötülüğün girdabında, kutsal misyonumuzu acaba nereye kadar başarabileceğiz?
Yıllardır “denetleyin” diyoruz, dilimizde tüy bitti... Ve hâlâ gerçek denetim için doğru dürüst yasa ve tüzüklerimiz yok. Olanları uygulamak için ise personelimiz yok.
“Devletçilik” oynuyoruz… Gelin görün ki, bu oyun alanında koca bir gürültüden başka bir şey de yok...
“Denetim” ne biliyor musunuz?
80 milyonluk Türkiye bu bağlamda neyi başardı gözlemliyor musunuz?
Koskoca Türkiye sağlıkta her şeyini kayıt altına almayı başardı...
Nasıl mı? Örneğin siz hamile kaldınız. Doktora gittiniz ve testiniz pozitif çıktı. O andan itibaren devlet sizi takibe alıyor. Eczaneden aldığınız ilaç, gittiğiniz kontroller her şey kayıt altına alınıyor… Ve bu sürecin sonunda siz eğer o bebeği doğurmamış iseniz de bunun hesabını vermek zorundasınız.
Elbette ki kayıt sağlığın ve yaşamın her alanındadır. Kaç tane hipertansiyon hastası var, kaç kanser vakası var? Tipleri nedir? Ve daha birçok veriyi devlet topluyor. Devlet sağlık politikalarını bu verilere göre düzenliyor. Devlet, ülkesinde ne kadar ilaç kullanılıyor, kaç tane MRI çekildi biliyor. Bilmekle kalmıyor, verilerini dünyayla kıyaslıyor. Sağlık bütçesini ve sağlık politikasını da bu verilere göre ayarlıyor.
Ve kalite kontrol, yaşamın her alanında uygulanıyor. Sağlıkta kalite kontrol olmazsa olmaz. Acil servis, yoğun bakım, poliklinikler ve diğer bölümler...
Peki ya, bizde durum ne? Otomasyon, yani kayıt altına almak yıllardır üzerinde çalışılan bir konu. Ama öylesine ağır aksak gidiyor ki; özel sektörün otomasyona bağlanmasını bırakın, daha devlet kendi sağlık kurumlarını kayıt altına almayı başaramadı.
Ülkedeki özel kliniklerin denetlenmesi mi? Henüz birçok kliniğin Sağlık Bakanlığı’ndan tescili yok.
Özel klinikler nasıl denetlenebilsin ki?.. Belediye’ye ve Vergi Dairesi’ne kayıtlı devlet hekiminin kliniği yasal olmadığından, sağlık bakanlığı tarafından tescillenemiyor. Yani Devlet vergi almak, belediye hizmet götürmek için kliniğin varlığını kabul ediyor, ama Sağlık Bakanlığı kliniğin sağlıklı ve yasalara uygun çalışıp çalışmadığını denetlemek için tescilleyemiyor.
Tüp Bebek Merkezleri konusunda ciddi sıkıntılarımız var. Bu merkezlerde denetimsizliğin girdabındaki işler ancak vicdana kaldı. Yasa çıktı, tüzük hazır. Ama “denetim, denetim” diye çığlık çığlığa bağırdığımız bu günlerde bile, tüzük bir aydır Başbakanlık’ta mevzuatta bekliyor.
Sözün bittiği yerdeyiz...
Sadece sağlık değil, ülke tümden SOS veriyor...
Duyan var mı, hiç bilmiyorum...
Yoksa biz ‘’mış’’ gibi yapmaya devam mı edelim?