Duygusal şarkıların büyülü sesi, huzur ve dinginliğin sahnelerdeki yansıması: Birsen Tezer
Kendini müzisyen olarak niteleyecek kadar mütevazi, sahnede herkesle kırk yıllık arkadaşı gibi sohbet edecek kadar sosyal ve dinleyicileriyle iç içe… Birsen Tezer…
Murat OBENLER
Kendini müzisyen olarak niteleyecek kadar mütevazi, sahnede herkesle kırk yıllık arkadaşı gibi sohbet edecek kadar sosyal ve dinleyicileriyle iç içe… Birsen Tezer…
İçinden geçenleri, ruhundan, yüreğinden çıkanları, söyleyeceği şeyleri sahnede şarkılarıyla söylemeyi tercih edip medyada yer almayı mümkün olduğunca tercih etmeyen, hayatının çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Akdeniz adası Kıbrıs’a ve bu adadaki sevdiklerine, dostlarına olan sevgisini ve ilgisini hiç kaybetmemiş bir isim Birsen Tezer,
Ve neredeyse 40 yıllık adalı gibi rahat gezen ,dolaşan ,muhabbetsever, neşeli, pozitif bir şahsına münhasır sanatçı olan Birsen Tezer ile, Kıbrıs’ın sıcağında Kuytu Bahçe’de verdiği dinleti sonrasında buluşup geçmiş günlerden bugünlere müzikal hayatı odaklı bir sohbet gerçekleştirdik.
Oldukça pozitif enerjilerin 4 kişilik masanın etrafında dönüp dolaştığı ve kahkahaların havada uçuştuğu keyifli röportajdan sizin de keyif alacağınızı düşünüyoruz.
“Müzik serüvenimde Birsen Tezer olmamın müzikal ilk tohumları Kıbrıs’ta atıldı”
-Bu adanın sizin yaşamanızdaki yeri nedir?
Çocukluğum, gençliğim. Ben gözümü bu adada açtım sayılır. Ortaokulu, liseyi burada okudum. İlk müziğe atılmama vesile olan yerlerden biri Kıbrıs. Buranın kültürü, alışkanlıkları, müziği beni etkiledi tabi ki. Kişiliğimin oluşmasında, ilgi alanlarımın oluşmasında yeri olan şeyler bunlar. Müzik serüvenimde Birsen Tezer olmamın müzikal ilk tohumları burada atıldı. İlk müzikal çalışmaları bu adada yaptım, ilk yarışmalara buradan katıldım,ilk ünlülerle temaslarımız bu adada oldu. Edip Akbayram, Metin Özülkü ile burada tanıştım.
“Okul orkestrası ile Türkiye’de 1.’lik sonrasında “Kıbrıs’tan geldiler, ortalığı dağıtıp döndüler” diye özgü dolu sözler yazıldı”
-İlk müzikle tanışman ne zaman, nerede başladı?
Ortaokulda Girne Anafartalar’da okuyordum. Bir orkestra kurulacak ve bir solist aranıyordu. 12 yaşındaydım. İdareye gittim ve “isterseniz ben hazırım” dedim. İçimde müzik söylemek hep vardı ve eşi dostu karşıma toplayıp onlara şarkılar söylediğimi bilirim. Okul orkestrasında çok yetenekli gençler vardı. Pink Floyd, Santana’nın şarkılarını çalan bir gruptan bahsediyorum.
Lisede Mağusa’ya taşındık ve Namık Kemal Lisesi’ne devam ettim. Yine bir orkestra kurulacak ve yine ben giderek “hazırım” dedim. Aynı zamanda voleybol da oynadığım için ikisinden birini tercih etmemi söylediler. Ben müziği tercih ettim. Okul bu orkestra işini çok ciddiye alıyordu ve dışarıdan Kurultay Akbay(Kband) ile anlaştı. O bize hocalık yaptı. Liselerarası müzik yarışması için neredeyse haftanın her günü çalışma yapardık. Nefesliler olmak üzere çok müthiş bir orkestra kuruldu. Herkes vokal yapıyordu ve tabanca gibi bir orkestramız vardı. İlk sene ben Barbra Streisand’in Woman in Love parçasını, orkestra da Amii Strewart’ın Knock on wood parçasını yaptı. Ünlü Feliçita parçasını da yapmışlardı. İlk yıl ben 2.,orkestra 1.gelmişti. İkinci sene ikimiz de birinci geldik. Gloria yapmıştım. Türkiye’de birinci gelince basında da övgü dolu şeyler yazdılar. “Kıbrıs’tan geldiler, ortalığı dağıtıp döndüler” gibi. Bu çok hoş anılarla da müziğin yolu açılmış oldu.
“Üniversitede başka bölümü kazandım ama 4 ay dayanabildim. Tekrar sınava girerek aşkım olan konservatuarı kazandım”
-Kıbrıs’tan ayrılışın nasıl oldu?
Üniversiteyi kazanarak oldu. O dönemlerde üniversite kazanmak çok önemli bir başarı idi. Ben de iyi bir öğrenciydim ve Hacettepe Kimya Mühendisliği’ni kazandım. Ama konservatuar istiyordum. Ankaraya gittim,4 ay sonra da okulu bırakarak tekrar sınava girdim ve aşkım olan konservatuara girdim. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nı bitirdim ve bu tercihimden dolayı çok mutluyum. Ben koroya girerek maaşlı eleman olmak istiyordum . Sahneyi hiç düşünmüyordum. Kadro açılmayınca 4.senede hayat şartları beni sahneyle buluşturdu. Ayaklarımın üstünde durma zamanım gelmişti ve aranjör Feyyaz Kuruş ve Onur(rahmetli oldu) ile titreye titreye sahneye çıktım. Böylece müzik yaparak para kazanmaya başladım.
“Kendi şarkılarımı söyleyebildiğim ve karşıda da bunu alan insanlar oluştuğu için çok şükrediyorum”
-2012’de yaptığımız röportajımızda “Piyasa şartlarından uzak müzik üretimleri yapıyorum ama bir türlü iki yakamız bir araya gelmiyor” demiştiniz. O günden bugüne durum nedir?
2009’da Cihan albümünü çıkardım ve bar işlerini de bıraktığım için 3 yıl süründüm. Cover şarkı söylemeyi bıraktım ve kendi şarkılarımı söylemeye başladım ama 9 şarkım olduğu için Ortaçgil, Erkan, Gürol’un şarkılarını da söyleyerek 2 saati tamamladım. İlk konserimize 3 kişi geldi, daha sonra o sayı 5 oldu,7 oldu ve bu sayılar giderek arttı. Tam iki yakamız bir araya gelmişti ki pandemi patladı. Deliler gibi çalıştık ve geldiğimiz noktadan çok memnunum.
Tabi çocuğunuz olunca hayatınızın o güne kadar olan taşları yerinden oynuyor. Annelik ciddi bir sorumluluk. % 70,80 gibi ona çalışıyorsunuz. Ama albümlerimle sahne alıp kendi şarkılarımı söyleyebildiğim ve karşıda da bunu alan insanlar oluştuğu için çok şükrediyorum. Mütevazi güzel bir yaşam sürdürüyorum ama mutluyum, huzurluyum.
“Çok az ama benim olan çok sağlam bir kitlem var. Bundan fazlasını da istemiyorum”
-Sizin gerçekten sağlam bir komüniteniz oluştu. Hem medyada, hem akademide, sanat aleminde, hem müzik insanı hem de hayran kitlesi alanında sizi seven, inanan, dinlemekten keyif alan bir kitle var. Onlarla ilişkileriniz, iletişiminiz nasıl?
Çok az ama benim olan çok sağlam bir kitlem var. Bundan fazlasını da istemiyorum zaten. Almanya, İngiltere gibi yerlerde de var. Oralara ilk gittiğimizde kim gelir, kim dinler dedik ama o sağlam kitleyi orda da bulduk. Bu kitle “ne artar, ne azalır” türdendir.
Hiçbir zaman kalabalıklar gelsin daha da kalabalık olsun, daha da çok para kazanayım gibi hırslarım olmadı. Fazla göze batmadan, böyle yavaş yavaş, sevdiklerimle bir arada olayım, benim ve müzisyen ekip arkadaşlarımın ekmek teknesi dönmesi bana yeter.
Çocukluktan beri fobim olan bir meselemdir. Çok tanınmayacaksın çünkü göz önünde olunca her türlü şevkini, özlem, sevgi, özgürlük alanını kaybediyorsun. Kendime göre iyi gittiğimi söyleyebilirim.
-“Cihan” sözcüğünün senin hayatında sözcükten çok öte anlamları var...
Cihan benim kardeşimdi. Ama onu 1996’da kazada kaybettik. Yıllarda geçse o duyguyu içinizden söküp atamıyorsunuz. Cihanla benim hayatımda bir devir kapandı ve oğlum Cihan ile hayatımda yepyeni taze bir sayfa açıldı. Albümümün adı da Cihan. Kaybettiğim de kazandığım da Cihan ve hepsi bu cihanın içinde.
-Senin şarkılarında sanki bir şairin kafasından, kaleminden dökülmüş bir şiirane hava var. Şiir var mı hayatında? Nasıl çıkıyor bu enfes şarkılar ortaya?
İşte gecenin bir vakti ilham geliyor ve küçük notlar alarak onları söze çeviriyorum. Eskiden yazma hissiyatı çok fazlaydı ama giderek bu his azalıyor. Yaşadıklarınla, sivrilmiş uçlarının törpülenmesiyle de ilgisi var bunun. Daha az konuşmak ve daha çok dinlemek istiyorum. Daha az yazmak, daha az şarkı söylemek istiyorum. Doğa kanunu olarak bir içe çekilme süreci yaşıyorum. Bazı müzisyen, oyuncu arkadaşlar medya önünde olmaktan mutlular,benim gibi bazıları da kendi içine çekilerek mutlu oluyor.
“Bakmak, gözlem yapmak,durmak çok önemliydi. Gerçekten büyüdüğümü, olgunlaştığımı hissettim”
-Hissiyatlar evrenine bakacak olursak pandemi de bir nevi içe çekilme deneyimi yaşatmadı mı insanlığa?
İnanılmaz bir deneyimdi. Çok fazla gözlem yaptım. Bu pandemi bana yaradı mı demek doğru olur olumlu etkileri mi oldu demek doğru olur yoksa bir uyanış mı oldu demek lazım bilemedim ama kendi iç dünyamla ilgili pozitif şeylere sebebiyet verdi diyebilirim. Bakmak, gözlem yapmak, durmak çok önemliydi. Gerçekten büyüdüğümü, olgunlaştığımı hissettim. Doğa kendi doğasına döndü. Enerjiler yükseldi.Kapitalist sistem insanı bu durumu hiç beğenmedi,garibine giden birçok şey oldu ama büyük dünyamız için iyi bir süreç oldu.
Ben kapalı olunan süreçte ne müzik dinledim, ne kitap okudum, sadece durdum.Online konserler oldu.Onlara baktım (teklifler de aldım) ve böyle bir şey yapmak istemediğimi gördüm. En çok Bodrum’daki evde annelik yaptım.
-Pandemi öncesi ve sonrası(daha o zamanı görmedik gerçi belki 1.dalga diyebiliriz) senin yaşamın ile değişen ortamlar, şartlar, yaşamlar, yönetimler nasıl uyuşuyor?
Gerçekten pandemide öncesi ve sonrası gibi bir durum oluştu. MESAN, MSG gibi telif haklarımızı toplayan kurumlarda köklü değişiklikler oluşmaya başladı. Bir şekilde hayat onların da revize edilmesini mecbur bıraktı. Oradan umutluyum. Bir de öncesinde çok koşturmuşum. Üretmek için durmaya ihtiyaç var. Beslendiklerini ölçüp tartıp, ıskartaları ayırıp güzellerle yola devam etmeli insan. Böyle devam etseydi yeni bir albüme fırsat bile olmayacaktı.
Yönetimler dünyada değişti, baskılar arttı, mantığa uymayan yaptırımlar, çifte standartlar oldu ve bu baskı müzisyenler üzerinde olumsuz etkisi oldu. Bazı gerçek yüzlerin (sanata bakış açıları vs., sanatçıların yaşam biçimlerine bakış) ortaya çıkmasını da gördük. Hala bundan geri dönülebilir, telafi edilebilir, değiştirilebilir, adımlar atılabilir.
“Her iki tarafa da şifa gibi gelen bir dinleti oldu”
-Dinletiyi nasıl buldun sahne üzerinden bakışla?
Ben dinletiyi çok iyi olarak değerlendiriyorum. Bir zamanlar Lefkoşa’da Doors’da verdiğim konser gibi keyif aldım. Gerçekten Birsen’i bilen insanlar gelmiş, hep benim şarkılarımı istediler. Uzun bir zaman sonrası verdiğim bu konserde beni dinleyici çok motive etti. Vaka sayıları, iptaller gibi bir sürü handikap içerisinde bu güzel enerjiyle çok iyi bir dinleti gerçekleştirdik. Girne çok güzel bir mekan kazanmış. Ses, sahne, ışık(özellikle renkli ampullerle süslü aydınlatma), ağırlanma, ortam, dinleyici her şey çok iyiydi. Bir sanatçı daha ne ister ki. Her iki tarafa da şifa gibi gelen bir dinleti oldu. Bu yaz az ve öz konserler yapacağım. Toplamda en fazla 10 konserimiz olacak.
-Son zamanlarda neler dinliyor, okuyor, izliyorsun?
Kitap dinliyorum, Deniz Tekin, Asya Sarı, Nova Norda, Nilipek gibi gençleri çok takip ediyorum. Değişik isimli grupları, Son Feci Bisiklet gibi, takip ediyorum. Senin söylediğin gibi yaşın müzikte hiçbir önemi kalmıyor, tamamen aynı kafanın önemi var.
“Eninde sonunda Kıbrıs’a yerleşeceğim”
“Kıbrıs’a yerleşme gibi bir sohbet konumuz olmuştu. O konuda bir gelişme var mı?
Çok istiyorum. Eninde sonunda buraya yerleşeceğim. Ama biraz daha zaman gerekiyor sanırım.
“Toplamda 5 şarkı yaptık, Bodrum’da evden stüdyoya gidip geliyorum”
-Herkesin en çok merak ettiği soruyu en sona bıraktım. 3.albüm ne zaman?
8 yıl geçti. Tüm hayranlarım hadi artık ilaç niyetine yeni bir albüm diyorlar. Benden yeni bir şey çıkmaz diye düşünüyordum çünkü 2017’de tek şarkı yaptım. Bir sürü düet yaptım (Hüsnü ile yaptım, Cem ile yaptım, Atiye’nin iki şarkısını kendime göre söyledim).Resmen düetler albümü olur. Bir de çok delikanlı gençler(olumlu anlamda) var piyasada. Havadan arı geçse yazıyorlar. Sonra bir baktım, işin içine girdim ve toplamda 5 şarkı yaptık. Daha önceki albümlerde hep birlikte stüdyoda kayıt yapıyorduk. Bu kez herkes kendi stüdyosunda canlı çalıp kayıt yapacak. Benim yazdığım şarkılar var, çok sevdiğim Emre Önbayraktar’ın bir şarkısı var. Birkaç tane çok söylemek istediğim şarkı var. Emre Önbayraktar albümün düzenlemelerini yapıyor. Bodrumda stüdyoya gidip eve geliyorum. Güzel bir yol alıyoruz. 3. Albüm için çalışıyorum. Ama adı 3.cihan olmayacak. Yeni bir iç hesaplaşma, insana, doğaya, olup bitenlere bakışımın,bir nevi büyüme hikayesi olacak bu şarkılarım da.
(RÖPORTAJ FOTOĞRAFLAR: SYLVİA NEJLA ÇAĞDAŞOĞLULARI)