Eczacılar Birliği Anıları (2)
Meslek örgütlerinin ve diğer STÖ’lerin kuruluş amaçları doğrultusunda çalışmalarının sonuçlanması için mutlaka hükümet, ilgili bakan ve meclis ile ilişkileri olur.
Bu tip kuruluşlar bir mesleğin gelişmesi, önünde duran engellerin kaldırılması için bir nevi “avukatlık” yapar. Meslek örgütlerinin tek gailesi mesleğin daha bilimsel ve düzenli hale gelmesi, gelişimesinin önü açılması bunun için de daha fazla yetki ve söz sahip olmasıdır.
Toplumsal konulardaki her değişim bazı kesimleri rahatsız eder. Siyasiler genellikle, yarar/zarar dengesi, çoğunluk/azınlık seçimi yapmaktansa, büyük bir yararı küçük bir grubun muhalefetine teslim edecek ikilem içine düşerler..
Bir bakan, başbakan veya yönetici, toplumun gelişmesi, ekonomik ve sosyal kalkınması için düzenleme yapma, meslek eğitimi kurumlarını uyarma ve tehlikeli gidişatı durdurma görevi vardır. Bir meslek göz göre göre, plansızlık ve öngörüsüzlük nedeniyle batmaya ve insanların çok büyük maddi manevi kayıba uğramasına neden olacak bir yola girerse, yöneticilerin bu kötü gidişatı durdurma sorumluluğu vardır. .
Toplumun ve büyük kitlelerin zararına gelişen gelişmeleri önleyen, önlem alan, vizyon ve proje geliştiren yönetici tarihe geçer. Bu günde yapılan çıkar muhalefeti zamanla unutulur gider. Bu çıkar muhalefetine yenik düşen ve çoğunluğa zarar veren üst kademe yöneticileri de tarih içinde yanlış ve yanlı icraatları nedeniyle vicdanlarda mahkum olur.
---------------
Bazı yöneticilerin, küçük şahsi hesaplarla bir gruba nasıl zarar verebileceğini yaşadığım anılarımla aktarmak istiyorum.
6 Haziran 1975’te referandum ile kabul edilen KTFD anayasasında, meslek kuruluşlarının yasa ile kurulması öngörülüyordu. Bunun amacı, yüksek öğrenimle elde edilen meslekleri temsil eden örgütlerin daha fazla sorumluluk ve yetki alması, dernekler yasası altında kısıtlı çalışmasının engellenmesiydi.
1959 yılında dernekler yasası altında kurulan Kıbrıs Türk Eczacılar Birliği’ni yasa ile daha etkin ve çalışır hale getirmek için 1981 yılında yasa taslağı hazırlama girişimleri başlatmıştık. Uzun hikaye; her meclise sunuluşunda geri sıralarda durmaya mahkum oldu ve her seçimde kadük oldu.
1998 seçimlerinde UBP-TKP koalisyonu kurulmuştu. Taslağımızı TKP’den sağlık bakanı olan Sn.Gülsen Bozkurt’a teslim ettik. Bir hükümet tasarısı olarak 1999 yılında meclis komitesinde görüşülmeye başlandı.
Komite safhasında, bakanlığın görüş almak üzere Başsavcılığa gönderdiği yasa çalışmasından bazı hayati maddelerin çıkarıldığını, birliğin disiplin ve etik konularında yetkisinin alındığını farkettik.
Bizden önce yasa ile kurulan tüm meslek örgütleri yasasında, özel ve kamu görevinde çalışan meslek sahiplerinin Birliğe üye olması zorunluluğu vardı.
Zamanın başsavcısı Akın Sait’in, İlaç ve Eczacılık Dairesi müdürü ve Sağlık bakanının hazır bulunduğu komite toplantısında tüm eczacıların Birliğe üye olması gerektiğini savundum. Diğer birliklerin yasasını örnek gösterdim. Akın Sait, kamu görevlisi eczacıların Birliğe aidat vermesini tuhaf biçimde doğru bulmadı, disiplin cezalarının kamu eczacılarına uygulanmaması gerektiğini, daire müdürünün disiplin kuruluna verilme olasılığının düşünülemiyeceği gibi anlamsız izahata girişti. Kamuda çalışanlar için görevlileri yasasının geçerli olduğunu belirtti.(bizim meslek açısından disiplin işlerine bakacağımızı söyledimse de ikna olmadı)
İki gün boyunca kamudaki meslektaşlarımızla bizi birbirimize düşürülecek tartışmalar yaptırdılar. Komite toplantısı sona ererken bakan Dr.Gülsen Bozkurt söz aldı: “Ben de KTT Birliğinin üyesiyim, yasa ile kurulmuş tüm dernekleri sadece özel değil kamuda çalışanları da kapsıyor ama ben hükümet olarak başsavcıyı dinlemek zorundayım” dedi ve hükümet üyeleri yasayı bu şekilde Meclis’e havale etti. Yasa 1999’da geçti.
Bu olayda en üzücü yan, kamu görevi yapan eczacılarla karşı karşıya getirilmemdi. Akın beyin eşi de kamuda eczacıydı. O dönemde müdür olan ve kamuda çalışan bazı meslektaşlarım, emeklilik sonrası, eczane açmak için Birlik üyesi oldu.
Sn.Başsavcı yasada gerekli olanlan unsurları eksik bırakmıştı. Yasaya, birlik adına mal alıp satma ve borçlanma yetkisi konmamıştı. Bina alacağız elimizdeki para yetmiyor ama borçlanamıyoruz, mal sahibi de acele ediyor.. Ben ve yönetim kurulunda bir arkadaşım özel bir bankadan borçlanıp binayı satın alacak parayı denkleştirdik.
2009 seçimlerine gitmeden, CTP hükümeti ve diğer partilerin komite üyelerini de ikna ederek yasamıza bu yetkiyi koydurabildik ve binamızı Birliğin malı haline getirdik...