Editörün Notu
Gaile 497. sayısı... Sayımız tamamen tesadüf eseri biraz felsefe ağırlıklı.
Merhaba,
Bu sayımız tamamen tesadüf eseri biraz felsefe ağırlıklı. Kasım’ın etkisiyle olsa gerek, güncel politikanın, çenesi düşük siyasetin, bitmek bilmez çatışma ve tartışmaların ortasında ayaklarımızın altına üşüşen kuru yapraklar, onlara inat yeşeren otlar, her akşam daha da kızıllaşan gök insanı varlığını sorguladığı bir alana doğru itiyor gizlice. Etrafımızda olup bitenlere bakıp kendimize şu soruyu daha çok sormaya başlıyoruz galiba Kasımlarda: Benim burada ne işim var? Ne yapıyorum bu hengamenin ortalık yerinde?
Dünyanın akışına kapıldığımız zamanlar olur. Haberlerin, siyasetin, gündelik olanın bizi içine çekip yuttuğu, neşenin bir iniltiye dönüştüğü... İnsanız, bazen bilerek yaparız bunu, uzun uzun dinleriz dünyayı. Nefes gibi sesler alır, sesler veririz. Dünya ve şeyler içimizi emip boşaltmaya heveslidir çokluk ve bu sırada dünyanın kulakları sağır eden bir gürültüsü vardır. Biz buna, dünyaya maruz kalmak diyelim. O gürültüden bazen hiçbir şey yapamayacağımız zannına kapılmak ne kadar olağan!
Karşıdan bakıldığında bir ay kadar paha biçilmez, kullanışlı bir seçmen, ölünceye kadar hımbıl bir vergi mükellefi, üstüne beton dökülüp geçilecek bir koruluk, asfaltlanmış bir hayalet şehir, buğday tarlasına yıldırım gibi düşmüş 30 katlı bir hançer, aman sabahlar olmasın sahillerinde bangır bangır öttürülen hoparlör, dört tarafı suyla çevrili bir çöl, yol kenarlarında birikmiş hayvan cesetleri, ganimet üstünde tepinen haramilere, tasarruf edilmeyecek bir itibara benziyoruzdur. Foucault, iktidarın toplum içinde dikey değil yatay ilerlediğini söylüyordu; iktidar mekanizmasını bir karanfili gezdirir gibi elden ele veriyoruzdur.
Oysa akıştan ayrılıp yavaşlamak, akışı dışarıdan görüp kavramak var. Biz buna durmak ve direnmek diyelim. İnsan olabilmek için illa ki direniyoruzdur; varlığımızı bir biçimde tehdit eden herkese ve her şeye karşı şurada apaçık duruyoruzdur. Zaman zaman kılıç falan da sallıyoruzdur. Kılıcın keskin kenarlarını okşayıp paslı yerlerini parlatıyoruzdur. Durduğumuz yerde öldüğümüz sanılmasın diye arada bir ileri geri hamleler yapıyoruzdur. Vakit vakit dengemizi tartmak için kendimizi sarsıyor, ayarlarımızla oynuyoruzdur.
Merhaba, siz ne yapıyorsunuz bu hengamenin ortalık yerinde?
Emel Kaya
Yayın Kurulu:
Evren İnançoğlu
Hakkı Yücel
Halil Karapaşaoğlu
Fatma Dalokay
Seçkin Tercan
Şevki Kıralp
Vedia Bakıroğlu
Hakan Karahasan
Serkan Tansel
Web Editörü:
Hüseyin Özbarışcı
Yayıncı:
www.yeniduzen.com