1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Editörün Notu: Gaile 517
Editörün Notu: Gaile 517

Editörün Notu: Gaile 517

Türkiye’de yaşanan ve KKTC’de de doğrudan ya da dolaylı yansımaları olan, dünden bugüne giderek keskinleşen kutuplaşmaları/ayrışmaları içeren bu ‘gerilimli süreç-kriz hali’ nasıl seyredecek (...)

A+A-

Türkiye’de Tek Adam rejimini günden güne daha da tahkim eden pervasız adımların atılmasıyla derinleşen sistem krizi, Tek Adam’ın, temsiliyet gücünün yüksekliği ve artan popülaritesi ile kendisine yönelik bir tehdit olarak gördüğü İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı ve CHP Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu merkeze aldığı, tutuklanmaya kadar varan ve de kurbanları her an çoğalan, geniş ölçekli tasfiye hareketiyle bir karabasana dönüştü. Hayatın her alanında baskı/sansür giderek artarken, en ufak bir eleştiri, gözaltına alınma, tutuklanma sebebi oldu.

Tek Adam Rejimi kendini bu şekilde dayatırken, 19 Mart tarihinde, gençlerin yoğunluklu olarak ön aldığı kalabalıklar, sokakları/meydanları doldurdu ve baskı rejiminin beklemediği, onu zorlayan bir karşı duruş sergilemeye başladı. Eylemler ülke geneline yayılacak şekilde genişledi. Siyasal/ideolojik aidiyetleri aşan, bu özelliği nedeniyle de farklı kesimleri bir araya getirebilen ve de genelde apolitik-toplumsal duyarlılıklardan yoksun olduğu eleştirisine maruz kalan ‘Z kuşağı’ gençlerin –kendilerine yönelik bu eleştirileri haksız çıkaracak biçimde- ön aldığı bu eylemler, mahiyeti ve sonrasında nelerin olabileceğine dair tartışmaları da beraberinde getirdi. Yakın geçmişte yaşanan ‘Gezi’ pratiği ile 19 Mart arasındaki benzerlikler ve farklar dillendirilirken, ilk etapta duygusal yoğunluğu öne çıkan ve daha çok refleksif karakter gösteren bu karşı çıkışın, ne oranda örgütlü bir hâl alacağı, süreklilik göstereceği ve rejimi sarsacak, özgürlük ve demokrasi taleplerinin karşılık bulacağı siyasete tahvil edileceği de hâlâ devam edegelen bir başka tartışma konusu. Aşikâr olan şu ki, 19 Martla başlayan yeni süreç -sonucunu şimdiden kestirmek mümkün olmasa da- geleceğe yönelik olarak Tek Adam rejimini sarsacak, değiştirebilecek potansiyeli içkin.

Bu arada bilinen gerçekliktir: Türkiye’de yaşanan gelişmeler KKTC’yi doğrudan ya da dolaylı etkilemektedir. İki ülke arasındaki ilişki biçiminin niteliğini açığa çıkaran bu etkileşimin ise, büyük oranda tek yönlü çalışan bir ‘belirleyen-belirlenen’ ilişkisi biçiminde tecelli ettiği, bunun buyurgan bir mahiyet arz ettiği ve tam da bu yüzden toplumsal gerilimlere yol açtığı da bir başka gerçekliktir. UBP-DP-YDP iktidarı döneminde daha da pervasız bir biçim alan ve açık müdahaleler şeklinde seyreden bu ilişki biçimine dair son örnek, İrsen Küçük Ortaokulu’nda başörtüsü ile okula girme talebinde bulunmasıyla yaşanan, ‘tesettür’ sorunudur. Birden ortaya çıkan, siyasal/ideolojik hesapları önceleyerek ‘yaparım olur biter’ mantığıyla ivme kazanan bu olay, tam da bu buyurgan/dayatmacı tavrı nedeniyle, sorunun ‘özgürlük/demokratik hak’ talebiyle olan bağının göz ardı edilmesine -bu bağın zorunlu kıldığı tartışma/diyalog ortak çözüm üretme potansiyelinin imha edilmesine- neden olarak, tarafların ‘yaparım-yapamazsın’ ikileminde saf tuttukları bir gerilim hattında düğümlenmiştir. İktidarın sorunu çözmek ve uygulamayı meşru bir zemine oturtmak adına yaptığı tüzük değişikliğinin ne oranda işe yarayacağı ise meçhuldür ve kendinden taviz vermeyen bu ayrışma sürdüğü sürece işe yaramayacak gibi görünmektedir.

Türkiye’de yaşanan ve KKTC’de de doğrudan ya da dolaylı yansımaları olan, dünden bugüne giderek keskinleşen kutuplaşmaları/ayrışmaları içeren bu ‘gerilimli süreç-kriz hali’ nasıl seyredecek; baskı rejimi karşısında duygusal dozu yüksek, sloganlarla sınırlı tepkisel yönü fazla karşı çıkışlar, ne oranda yaşam kalitesi yüksek, özgürlük, demokratik haklar, adalet gibi temel değerleri gözeten, talep edilebilir seçenekler üretebilir?

Antonio Gramsci ‘kriz’i, gecenin henüz ortadan kalkmadığı (eskinin henüz bitmediği), güneşin de henüz doğmadığı (yeninin henüz başlamadığı), kötülüklerin hâkim olduğu, belirsizlikleri içkin ‘alacakaranlık’ zaman olarak tarif eder. Krizi sembolize eden, belirsizlikle karakterize bu metafor, tam da bu özelliği nedeniyle potansiyel olarak doğurganlığı da içkindir. Bu yüzdendir ki  krizden çıkabilmek adına doğurganlığın ürettiği seçeneklerin çokluğu  krizi aşabilmenin fırsatları da olabilir.

Şu anda yaşanan krize bakarak bu seçeneklerin neler olduğunu kestirmeden söylemek belki mümkün değil; ancak ‘’yaparım-yapamazsın’’ saflaşmasına sıkışan ve bu aradan öteye geçemeyen dayatmaların, yaşanan deneyimler de göz ününe alındığında, kriz aşmada başarısız olacaklarını söylemek mümkün.

Bu bir davet olsun: Gaile bu konuda sözü olanların yazılarını yayınlamaya, bir tartışma zemini oluşmasına katkıda bulunmaya hazır.


Gaile Yayın Kurulu

Ahmet Güneyli

Emel Kaya

Hakan Karahasan

Hakkı Yücel

Yılmaz Akgünlü

Ağ Editörü ve Kapak Tasarımı: Hüseyin Özbarışcı

Yayıncı: yeniduzen.com

Bu haber toplam 675 defa okunmuştur
Gaile 517. Sayısı

Gaile 517. Sayısı