1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Eğer Çocuklarımıza Barışı Öğretmezsek, Bir Başkası Onlara Şiddeti Öğretecektir”
“Eğer Çocuklarımıza Barışı Öğretmezsek, Bir Başkası Onlara Şiddeti Öğretecektir”

“Eğer Çocuklarımıza Barışı Öğretmezsek, Bir Başkası Onlara Şiddeti Öğretecektir”

“Eğer Çocuklarımıza Barışı Öğretmezsek, Bir Başkası Onlara Şiddeti Öğretecektir”

A+A-

[email protected]

 

Bu yılın başlarında, “Barış bilimleri” isimli dersim için bir üniversitedeki sınıfa girdim. Sınıf, yakında doktor, öğretmen, sosyal çalışan, yönetici ve lider olacak bir grup son sınıf öğrencisinden oluşuyordu. Sömestrin açılışını birlikte yapmak için tahtaya iki kelimelik bir soru yazdım.

Barış Nedir?
      

     Sessizlik. Bu küçük soru karşısında herkes afalladı ve kimse konuşmadı. Bir cevapları yoktu. Daha sonra bunun nedenini keşfedecektim: Hayatlarında ilk kez bir öğretmen onlardan barışı tanımlamalarını istemişti.

Her yıl milyonlarca öğrenci liseden ve üniversiteden mezun oluyor. Aldıkları diplomalar, fen, matematik ve edebiyatın ilkelerini öğrenerek geçirdikleri yılları belgeliyor. Bunlar toplum olarak değer verdiğimiz alanlar ve bu yüzden gençlerin bu alanlarda bilgiler edinmesi konusunda ısrar ediyoruz. Okumayı bilmeyen ya da basit matematik işlemleri yapamayan ya da bir paragraf bile yazamayan yeni mezun bir öğrenci olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Ancak aynı öğrenciler hayatlarında bir kez bile “çatışma çözümü” hakkında bir şey öğrenmeden mezun olacak. Bütün akademik kariyerleri boyunca barışı sağlamak, topluluk kurmak ya da bir düşmanı affetmek gibi bir dersi almaları asla gerekmeyecek. Şiddetin ve şiddetsizliğin ilkeleri hiç analiz edilmeyecek.

Öğrencilerimize en temel ve en acil öğretilmesi gereken dersi vermeyi ihmal ediyoruz: Etraflarındaki dünyada barışı nasıl sağlayabilirler? Ve bunu yapmayı unutarak aslında şiddeti teşvik ediyoruz. Bir keresinde eğitimci arkadaşım Colman McCarthy şöyle demişti:

“Eğer çocuklarımıza barışı öğretmezsek, bir başkası onlara şiddeti öğretecektir.”

Bu yüzden ders verdiğim ortaokul, lise ve üniversite sınıflarında her gün, şiddete karşı koymak, vicdanı uyandırmak ve düşünen zihni özgürleştirmek için çalışıyorum. Ben onlara barışı öğretiyorum.

Şiddeti Ortadan Kaldırmak

          En temel anlamda barışı öğretmek demek şiddetin gerçekleşmek zorunda olmadığını öğretmek demektir.

Batıda gereğinden fazla uzun süre boyunca şiddet kaçınılmazmış, insan olmanın doğal bir parasıymış gibi davrandık. Şiddetsizlik ise sadece bir düşünceydi sanki. En iyi anlamda hiçbir şey yapmama pasifliği olarak, en kötü anlamda Woodstock’ın uzun saçlı bir fantazisi olarak görüldü. Şiddete şiddetle cevap vermek tek pratik çözüm gibi görüldü ve sonuç maalesef daha fazla şiddetti.

Ama bu artık değişiyor.

Artık dünyada yüzlerce üniversite Barış Bilimleri alanında eğitim veriyor. Bütün bu programların kalbinde yatan şey ise şu: Şiddetsizlik, barış ve adalet ütopik hayaller değil, insanların yaşamasının ve etraflarındaki dünyayı etkilemelerinin gerçek ve pratik bir yoludur.

Daha geniş bir bakış açısıyla barışı öğretmek, zamanımızın problemlerine tepki gösterdiğimizde gerçekleşen büyük bir uyanıştır. ….

…Şiddet tıpkı bir virüs gibi yayılır. Doğası gereği bulaşıcıdır. Şiddet artı şiddet eşittir daha fazla şiddet yasasını izler. Şiddet asla barışa götürmez. Şiddete ne kadar şiddetle karşılık verirsek o kadar fazla şiddet yaratırız.

Derslerimde farklı fikirlerden ve bakış açılarından kaçınmayız. Derslerde her fikir dile getirilir çünkü barış politikadan çok daha öte bir şeydir. Aylarca George Bush ya da Barack Obama’dan bahsetmeden ders verebilirim. Derslerimde yüzeyde olanın derinine, insan olmanın derinine ineriz.

Bu yüzden bu dersi almak isteyen çok öğrenci olur. Benim şahsım yüzünden değil, barış eğitimi almaya çok aç oldukları için. Ve ben de bu yüzden barışı öğretiyorum.

****

Kaynak: https://www.egitimpedia.com/egitim-2/eger-cocuklarimiza-barisi-ogretmezsek-bir-baskasi-onlara-siddeti-ogretecektir
Çeviri: Demet Sunar Caferzat

-------------------------------------------------------------------

Mor Kitaplık


 

Barışamadık  / Pınar Selek

“Ölümün kıyısında duydum adını. Cesetlerin arasında doğan çocukların çığlıklarından. Yaprakların rüzgara fısıldadıklarını duydum. Dağlara gözlerini dikmiş kadınlardan. Kuşlardan duydum. Siyah saçlı atlardan. Barış. Çocukluğumun hayalleri dirildi yeniden. Hapishaneyi anımsadım. Tutsak edilenleri. Sonra tutsak düştüm”.
Devlet, egemenler ya da iktidar, adına ne derseniz deyin temelde tekil bireylerden kolektif özneler üreten yapılardır bunlar. Din, aile, eğitim gibi özünde rıza üretmeye ayarlı araçların yanında ataerkillik, militarizm, savaş gibi şiddet üreten ve uygulayan araçlarla da gerçekleştirirler, bireyleri kolektif öznelere dönüştürme süreçlerini. Sosyolog Pınar Selek; ataerkillik, savaş ve militarizm başta olmak üzere toplumsal ve bireysel kimliklerimizi belirleyen ve şekillendiren bu kategorileri Türkiye'de yürütülen barış mücadelesi ve savaş-karşıtı mücadele perspektifi çerçevesinde ele almaktadır. Dünden bugüne devralınan Ermeni Meselesi, tehcir, askeri darbeler ve savaş politikaları hem ülkemizin uluslararası konumunu hem de tek tek yaşamlarımızı baskı altında tutmaya ve rahatsız etmeye devam etmektedir. Şiddetin aileden orduya, işyerinden okula dek yayıldığı hatta bu kurumlar aracılığıyla üretilip meşrulaştırıldığı günümüzde; sivil, barışçı ve savaş-karşıtı, özgürlükçü bir dünya arayışının yankıları, hem de güçlü bir biçimde ve geçmiş deneyimler ışığında inceleniyor.
Barış mücadelesinin ve genel anlamda tüm sol muhalefetin yaşadığı sorunların da ele alındığı "Barışamadık", sol muhalefet kurumlarına ve yöntemlerine yönelik eleştirel argümanlarıyla olduğu kadar savaşın, şiddetin ve gözyaşının hiç eksik olmadığı uzak-yakın tarihimize bakışıyla da önemli ve önemsenmesi gerekli bir çalışma.

------------------------------------------------------------

Cadı Süpürgesi

Haritada parmağını üzerine koysan,  kapanıp görünmez olabilen bu küçücük adada, geçmişin acı çığlıkları, çocukların umut dağıtan neşeli  sesleri arasında kaybolup gitmeye devam edecek.  Bu  küçük adanın  şiddet dolu  kokusunu, yeşermekten vazgeçmeyen yeni nesillerin umut çiçeklerinin kokusu  dayanılır kılacak. Turizm ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu, “Ülkü Ocakları’nın TMT’nin devamı olduğuyla” ilgili açıklama yaptı. Barış dilinden uzak şiddet kokan bu açıklamayı hiç iyi niyetli görmüyor, süpürgemizle süpürüp, adamızdan uzaklara, çok uzaklara itmek istiyoruz.

-------------------------------------------------------------

Malumatı Nisvan

2014 UNİCEF Dünya Çocuklarının Durumu Raporu’nda yer alan, çocuk evliliklerin yüzdelik oranını gösteren tabloya göre sıralanmış ülkeler arasından şu rakamlara rastlayabiliyoruz.  Geçen haftaki tabloya devam ediyoruz…

Bu haber toplam 1557 defa okunmuştur
Gaile 370. Sayısı

Gaile 370. Sayısı