Eğer mümkün olsaydı
Çok düşündüm, düşündünüz siz de…
Eğer, geriye sarsaydık zamanı…
Çok azımız belki, aynı hayatı, ‘aynen’ adeta ‘tıpkı basım’ yaşardık…
Elbette farklı olurdu, nice yaşanmışlık, deneyimden sonra…
Yoksa ‘yüz çizgilerimiz’ neye yarardı sonra.
***
Kimi anlar hiç yaşamazdı belki!..
Kimilerini çok daha fazla özümser, tüketmedezdik hoyratça …
Kimi anlarda daha seçici, kimi anlarda çok daha serseri olurduk…
Kimi sessiz, kimi ‘aldırmazdık’…
Kimi isyankar...
Kimi hesapsız ve kitapsız…
Kiminde ‘geç’ kalmazdık...
Kim bilir neler değişirdi “eğer”le!..
***
Rudyard Kipling imzasını taşır “eğer”lerin en meşhuru…
<<…Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan, eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;
Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;
Yeryüzü ve üstündekiler senindir…
Ve sen bir İNSAN olursun oğlum...>>
***
Can babanın şu cümlesi daha bir vurur beynime “eğer”le noktalanan:
<<… O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer…>>
Ve bir diğer Can (Dündar), şu satırları kazır beynimize:
<<… Eğer; O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar... Ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa... Her gidişte ayaklarınız ‘Geri dön’ diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla... O halde bugün sizin gününüz!.. ‘Çok yaşa’yın ve ‘siz de görün’üz…>>
***
Yine Can Yücel olsun finalimiz:
<<…Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!>>
***
Eğer, yeniden mümkün olsaydı…
Olmuyor işte…
Biliniz yaşadığınız ‘an’ın kıymetini...