Eğer şanslıysak biz de bir gün engelli olacağız
Engelli konusu açıldığında sıkça tekrar edilen bir söylem vardır: “Hepimiz engelli adayıyız.”
Bu söylem aslında her an hepimizin engelli olabileceği ihtimali ile yüzleşmemiz için telaffuz edilir. Fakat aslında söylem eksiktir.
Hepimiz aslında erken yaşlarda bu hayatı terk etmezsek bir gün engelli olacağız.
Bir buçuk yıl önce, 24 Mart 2022 tarihinde Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nde bir seminer verdim.
Bu seminerin başlığı YAŞ ALAN SAKİNLER İÇİN ŞEHİRLER NASIL YAPILANDIRILMALIDIR” idi.
Bu seminerde Dünya Sağlık Örgütü’nün KÜRESEL YAŞ DOSTU KENTLER kitabını referans aldım.
Bu kitaptaki diagram insanların belli bir yaştan sonra nasıl “Engelli Sınırı” altında kaldığını anlatıyordu.
Yaş ilerledikçe yürürken ayakların yerden kalkma yüksekliği azalıyor, kalçaların kırılma ihtimali yükseliyor, destek olarak baston veya tekerlekli sandalye kullanılması gerekliliği doğuyor ve bireylerin mobilitesi sınırlanıyordu.
Bu süreç bir noktadan sonra yaşlı bireyleri engelli sınırının altına çekiyor. O yüzden DSÖ ‘her bireyin ömrü yeterse bir gün engelli olacağını’ söylüyor.
Ben, bel sıkıntılarımdan dolayı bu sürecin bir ön izlemesini yaşadım. Ve bu süreç sonucunda engellilere karşı duyarsız şehirler ve ülke yaratmayı başardığımızı söylemem yanlış olmayacaktır.
Şimdi bunların detaylarını sizlerle paylaşmaya kalsam sanırım bu haftaki Pazar ekinin tümünü kullanmam gerekebilir.
Peki, ne yapmalıyız?
Öncelikle 2012 yılında Mimarlar Odası Engelli Standartları Komitesi’nin başkanlığını yürüttüğüm sırada çalışmaya başladığımız ve tamamlayarak 2016 yılında yasallaştırdığımız FASIL 96 ENGELLİ STANDARTLARI TÜZÜĞÜ’nü uygulamaya geçirmeliyiz.
Bu tüzüğü uygulamaya geçirdiğimizde toplumun kullanımına açılan tüm devlet daireleri, restoranlar, kafeler, marketler ve dükkanlar engelli standartlarına uymak zorunda kalacaktır.
Böylece rampası, engelli tuvaleti, otoparkı ve diğer tüm detayları ile engelli bireylerimiz de bu işletmeleri artık kullanabileceklerdir.
Bu tüzüğü geçirdikten sonraki adımımız ise bu konudaki kurallara saygı duymak olmalıdır. Belki de en önemli konu budur. Kurallara uymayan kim olursa olsun uyarmalıyız:
İyi adam da olsa uyarmalıyız!
Arkadaşımız da olsa uyarmalıyız!
Popüler insan olsalar da uyarmalıyız!
Partilimiz de olsa uyarmalıyız!
Güçlü, zengin insanlar da olsalar uyarmalıyız!
Çünkü bunu yapamadığımız sürece engellilerin haklarını koruyamayız.
Bu konudaki bir tecrübemi sizlerle paylaşmak istiyorum:
Yakın zamanda iki işletmenin önündeki engelli park yerine yapılan gasp konusunda uyarı için park edenleri sosyal medyada paylaştım.
Bunlardan ikincisi Kıbrıslı olmayan bir işletmenin önündeydi. Bir müşterileri gidip park etmişti. İnsanlar çekinmeden tepkilerini ortaya koydular. Bu uyarı toplumdan ciddi destek aldı ve bu park yerinin gaspları artık iyice azaldı.
Birinci işletme ise Kıbrıslı sahibi olan bir işletme idi. Eski bir milletvekili adayıydı. Belediye meclisinde destekçileri vardı ve ortağı ise güçlü bir inşaat şirketiydi.
İşin kötü yanı ise bu işletmede engelli park yerini gasp edenler çalışanlardı. Hata çok daha büyüktü.
Birinci işletmenin suçu çok daha büyük olsa da paylaşıma sessiz kalanlar oldu. Dahası “iyi insandır” diye savunanlar da çıktı. Vekillik seçiminde birlikte çalıştığı dostları her ne kadar yanlış olduğunu kabul etseler de refleks olarak “iyi insandır, hak etmez” yorumunda bulunmadan edemediler.
Bundan cesaretlenen işletme sahibi yaptığı büyük yanlışı savunmaya devam etti. Hatta hızını alamadı, kişisel hakaretler de yağdırdı. Ortağı güçlü inşaat şirketi sahibi ise bugün bile “bizi bu konuda nasıl eleştirir” düşüncesi ile bedel ödetmeyi denemekten geri durmuyor.
Bu durum ise aslında toplumda “yeterince popüler isem, güçlü isem engelli park yerini gasp etmeme kimse laf edemez” yaklaşımını maalesef algıya yerleştiriyor.
Tabii, ödenecek bir bedel var ise bu küçük bir bedeldir. Ama bizlere büyük bir ders öğretir:
Engellilerin haklarını savunma konusunda samimi miyiz? Öncelikle bunu kendimize soracağız.
Ardından da en yakın arkadaşımız veya akrabamız bile olsa bunu savunmaktan geri durmayacağız.
“Arkadaşım sen çok iyi bir insansın ama burada yanlışsın” demekten korkmayacağız.
Ancak bu şekilde “engelli park yerine park etmenin normalliği”, “engelli tuvaletine ne gerek var demeyi” ve “rampasız işletmenin çok da sorun olmadığı” teamüllerini kıracağız.
Unutmayın ki eğer şanslı isek hepimiz bir gün engelli olacağız. Ve o gün sokağa çıkıp yürüyebilmemiz, hayata karışabilmemiz ve hayata tutunmamız ile evimize kapanarak son yıllarımızı kafesteki kuş gibi geçirmemiz arasındaki farkı bugün göstereceğimiz tutum belirleyecektir.
Gelin bu tutumu yalpalamadan, keskin bir şekilde ortaya koyalım. Ve buna karşı kim olursa olsun tutumumuzun arkasında duralım.
Gelin sokaklarımızı, yollarımızı, otoparklarımızı ve işletmelerimizi engellilerin de kullanması için üzerimize düşen görevi yapalım.
Çünkü inanın ki bir gün, eğer şanslı isek bizlerin de bu duyarlılığa ihtiyacımız olacaktır.