Eğitim ve cinsellik
Rum Ekonomi eski Bakanı Mihalis Sarris’in “doğaya aykırı ilişki” suçlaması, geçtiğimiz haftanın en çok tartışılan konusuydu. Ne yazık ki tıpkı yaşadığımız kültür bunalımında her şeyin birbirine karışması gibi bu tartışmada da; doğru ile
Rum Ekonomi eski Bakanı Mihalis Sarris’in “doğaya aykırı ilişki” suçlaması, geçtiğimiz haftanın en çok tartışılan konusuydu. Ne yazık ki tıpkı yaşadığımız kültür bunalımında her şeyin birbirine karışması gibi bu tartışmada da; doğru ile yanlış, haklı ile haksız, iyi ile kötü, güzel ile çirkin birbirine karıştı. Bu tartışmaların odağında ise “Bireylerin cinsel tercihlerine toplumumuzun bakışı nasıldır?” sorusu yer aldı… İşte tam da bu noktada eğitime iş düşüyor. Çünkü bireylerin taşıması gereken anlayış, kazanacağı tutum ve değerler eğitimin işidir.
Eğitimde cinselliğe iki farklı boyuttan bakmak gerekiyor. Hiç kuşku yok ki bunlardan bir tanesi her bireyin cinselliğini sağlıklı olarak yaşaması için sahip olması gereken kazanımların eğitim yoluyla o bireye kazandırılmasıdır. Bir diğeri de ailedeki ve toplumdaki cinsiyet rollerinin kazanılmasında ve sürdürülmesinde eğitimin üstlenmesi gereken görevdir. Öte yandan kadın ve erkekler için uygun görünen davranışlar, kişilik eğilimleri, duygular ve hatta kadın veya erkek olmanın en temel özelliklerinden duruş ve beden dilini toplumsal cinsiyet rollerini etkilemektedir. Ve nihayetinde toplumun tanımladığı ve bireylerin yerine getirmelerini beklediği cinsiyetle ilgili bir beklentiler, toplumsal cinsiyet rollerini ortaya çıkartmaktadır.
Bir diğer dikkate alınması gereken olgu da; insana, insan olmasından dolayı değer vermek, ilköğretim hatta okul öncesi dönemde sosyalleşme ile birlikte ortaya çıkmasıdır. Okul öncesi ve ilköğretim, insan ilişkilerinin gelişmesinde temel bir süreci oluşturmaktadır. Bu dönemlerde uzlaşmacı, hoşgörülü, eşitlikçi ve barışçı gençlerin yetiştirilebilmesi için “insan hakları” ile ilgili kavramların öğrenciler tarafından içselleştirilmesi gerekir. Ve hiç kuşku yok ki bu içselleştirme; cinsiyet dahil her türlü ayrımcılığa karşı duran bir eğitim anlayışı ve bu anlayışı içerin öğretim programları ile sağlanabilir.
Ünlü eğitim bilimci John Dewey, okulun bir demokrasi modeli olması gerektiğini savunur. Ona göre, insan hakları önce okulda korunmalı ve geliştirilmelidir. İlk günden itibaren okul güvenli, adil, eşitlikçi, barışçıl olduğunu göstermelidir. Okul yönetimi bu olguları desteklemeli, ders kitapları da bu olguları içermelidir. Başka bir ifadeyle herhangi bir ders kitabı veya öğretim materyali; cinsiyet, ırk, din, dil, renk, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri ayrımcılık içermemelidir.
Hal böyle iken; Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nevin Yıldırım Koyuncu, bizim de okullarımızda okuttuğumuz ilköğretim matematik ders kitabı problemlerinde bile “cinsiyet eşitsizliğinin” var olduğunu ortaya koydu. İlköğretim matematik kitabında yer alan “annesi kek yapan Can’ın arkadaşları eve geldi, kek 6 dilimdi, üçte ikisini arkadaşları yedi, kaç dilim kaldı?” gibi metinlerin bilinçaltına cinsiyet eşitsizliğini işlediğini savunan Koyuncu, şunları belirtti: “Bilinçaltında keki yapan hep anne. Mesele annenin keki yapması değil. Anne ev işi yapıyor, çocuk büyütüyor. Oysa bir başka soruda “babası Can’a harçlık verdi, Can gitti, kalem aldı” ifadesi yer alıyor. Dolayısıyla alttan alta çocuğa cinsiyet eşitsizliği öğretiliyor.
Geçtiğimiz haftanın son gününde eğitim gündemine düşen; küçük yaştaki öğrencilerimize kara çarşaflı kadın motifleriyle bezenmiş kırtasiye malzemelerinin dağıtılmasının yanında “bazı anne-babaların Mağusa’daki bir ana okulda kız ve erkek çocukların ayrı sınıflarda okuması” isteği, ülkemiz adına bu kapsamdaki ne çarpıcı örneği oluşturdu... Şaka gibi değil mi! Ancak şaka değil, dahası bu istek eğitim sistemimizin gelecekte karşılaşması muhtemel sorunları gözler önüne seriyor. Oysa eğitim sistemimiz insan odaklı olacaksa, insan hakları bağlamında cinsiyette dahil her türlü ayrımcılığa karşı duracaksa yapılması gereken ilk şey; okullarda iletişim engellerini kaldırmak ve hoşgörü, işbirliği, karşılıklı güven atmosferini oluşturmak ve bunu öngören bir eğitim anlayışını tüm eğitim-öğretim faaliyetlerine bunu hakim kılmaktır.
BİLİYOR MUYDUNUZ?
En İyiler İngiltere ve ABD’den
Merkezi ABD‘de bulunan küresel kariyer ve eğitim ağı QS Quacquarelli Symonds’ın yayımladığı, “Dünyanın En İyi 400 Üniversitesi” sıralamasında ilk üçü Cambridge ile ABD’nin Harvard ve Massachusetts Institute of Technology (MIT) Üniversiteleri paylaştı. Birincilik için yarışan Cambridge ile Harvard’ın puanları arasında sadece 0,7’lik bir fark bulunuyor. Bu fark, Cambridge’in öğretim görevlisi-öğrenci oranından kaynaklanıyor.
“Dünyanın En İyi 400 Üniversitesi” arasında, ülkemizden üniversite bulunmadığı gibi Türkiye’den de herhangi bir üniversitesi bulunmuyor. Dünyanın en iyi 10 üniversitesi şöyle sıralandı: 1. Cambridge (İngiltere), 2. Harvard (ABD), 3. Massachusetts Institute of Technology (MIT) (ABD), 4. Yale (ABD), 5. Oxford (İngiltere), 6. Imperial College London (İngiltere), 7. UCL (İngiltere), 8. Chicago Üniversitesi (ABD), 9. Pennsylvania Üniversitesi (ABD), 10. Columbia Üniversitesi (ABD).
ANLAYANA
Beş maymun
İçerisinde bir maymunun bulunduğu kapalı odaya merdiven, merdivenin üzerine de bir muz koyarlar. Maymun, muzu almak için merdivenden her çıkmayı çalıştığında üzerine yukarıdan su dökülerek maymunun merdivene çıkamaması sağlanır.
Bir süre sonra odaya başka bir maymun daha alınır. İkinci maymun merdivene çıkmaya çalıştığında, ilk maymun yukarıdan su döküleceğini bildiği için yeni geleni tartaklayarak durdurur.
Bir süre sonra odaya üçüncü maymun alınır. Üçüncü maymun merdivene çıkmaya çalıştığında ilk iki maymun onu döverler.
Odaya dördüncü maymun alınıp o da merdivene çıkmaya çalıştığından ilk üç maymun onu feci şekilde döverler. İşin ilginç yanı en çok da üçüncü maymun döver.
Sonra ilk iki maymunu odadan çıkarırlar. Artık o dayağın niye atıldığını bilen yoktur.
Odaya beşinci maymun alınır, üçüncü ve dördüncü maymun yeni geleni öldüresiye döverler ancak niçin dövdüklerini bilmezler.
BURAYA DİKKAT
Sevimsiz okullar
Geçtiğimiz haftanın son gününde TC Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’in de katıldığı törenlerle Güzelyurt ve İskelede birer anaokulu açılışı gerçekleştirildi. TC Milli Eğitim Bakanı’nı, çok daha büyük eğitim yatırımlarını açmak için ülkemizde konuk etmek isterdik elbette ama hangi kademede olursa olsun, ülkeye okul kazandırmak takdir edilmesi gereken bir çabadır.
Şüphesiz ki her yeni okul binası, eğitim sistemini büyütüp geliştiren yeni bir yapı taşıdır. Ancak bu binalara ruh katan, onları birer eğitim-öğretim yuvası haline getiren şey ise eğitime yön verenlerin taşıdığı eğitim anlayıştır… Özellikle ilköğretimdeki eğitim anlayışımızın çağdaş eğitim yaklaşımlarından oldukça uzakta olduğunu ve bu nedenle de öğrenciler tarafından sevilmeyen okullar yaratmaya doğru gittiğimiz hemen her kesim tarafından dile getirilmektedir. İşte bunlardan bir tanesi… Çocuğu ilkokullarımızda öğrenim gören bir okurun bu konudaki görüşleri yoruma gerek bırakmıyor: “Hocam öncelikle tebrikler… Sizinle paylaşmak istediğim konu ilkokullarda, okulların ne zamandan beri sevimsiz hale gelmesidir. Okullarda artık Matematik test soruları, biraz da Türkçeden başka bir şey yok. Çocuklar sıkılıyor derslerden, kitap okuma, hikaye kurgulama, eğlenceli yarışmalar, eğlenceli müzik dersleri, oyunlu beden eğitimi dersleri hiç yok… Çocuk eve stresli ve bunalımlı geliyor… Bu konuda ilköğretimdeki yetkili arkadaşları bilgilendirecek yazılarınızı bekliyoruz... Çocuklar gerçekten mutsuz ve biz aileler de üzülüyoruz…”