Eğitimde İlahiyat Bunalımları
Eğitim sistemimiz “ilahiyat” bunalımları yaşıyor… Bu bunalım atlatılır mı bilemem ama sistemde açtığı yara oldukça derin…
Haspolat Meslek Lisesi’nde “İlahiyat bölümü” açıldı… İlgili dai
Eğitim sistemimiz “ilahiyat” bunalımları yaşıyor… Bu bunalım atlatılır mı bilemem ama sistemde açtığı yara oldukça derin…
Haspolat Meslek Lisesi’nde “İlahiyat bölümü” açıldı… İlgili daire müdürünün açıklamalarına göre, bölüm için şu anda 10 başvuru var. Eğer başvurular 15’e ulaşırsa bölüm açılmış olacak… Öğretim döneminin neredeyse tam ortasında olunmasına rağmen adeta yangından mal kaçırır gibi böyle bir bölümün açılması büyük kaygılar oluşturuyor. Hem Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın taşıdığı eğitim anlayışı hem de eğitim yönetimi yaklaşımlarındaki eğitim biliminden uzak tutumları bu kaygıları artırmaktadır.
Bu konuyla ilgili gerekli istişareler yapıldı mı? Eğitim sendikalarının görüşlerine başvuruldu mu? Teknik Kurul ya da Yüksek Danışma Kurulu gibi yasal prosedürler çalıştırıldı mı? Sanıyorum bu sorularının tümünün cevabı “hayır”dır. Hal böyle olunca da eleştiri alınacağı bile bile böyle bir uygulama hayata geçirilmiştir denilebilir.
Hiçbir şekliyle eğitim yönetimi ilkeleri ile bağdaşmayan bu uygulamada, yanıtlaması gereken çok soru var. Ancak bu soruların en önemlileri “Neden bu bölüm açılıyor?” ve “bu bölümden mezun olanlar ne iş yapacak?” sorularıdır… Bu sorulara Eğitim Bakanlığı yetkilerinin basında verdiği yanıt, “bölüm, talep olduğu için açıldı”, bu bölümden mezun olanlar da camilerimizde “müezzin” olacak…
İyi de o zaman çok daha önemli sorularla karşılıyoruz:
· Bu bölümü tercih eden öğrenciler şu anda nerdedirler? Ve ne okumaktadırlar? Eğitim yılının yarısında başka bir okulda başka bir bölüm, diğer yarısında başka bir bölüm mü okuyacaklar?
· Gerçekten ciddi bir analiz çalışması yapıldı ve gelecek 4-5 sene içerisinde 15-20 tane müezzine ihtiyacımız mı var? Yoksa gelecek 4-5 sene içerisinde ülkemizde 15-20 tane yeni cami mi yapılacak?
Eğitim bilimi açısından da çok ciddi bir açmazla karşı karşıya kalınıyor: “Din”, insanların iç dünyasında sahip oldukları inançtır. Bu inanç; mutlak kabulü, geleneksel davranışları ve ilahi kanunlara uymayı içerir. Oysa çağdaş eğitim kuramlarının temelinde; araştıran – sorgulayan, bilgiyi kabul etmeyip kendisinin oluşturması anlayışlar yatmaktadır.
Öte yandan bir Mesleki Teknik Öğretim okulunun taşıması gereken özellikler vardır. Bunların başında da bilimsel ve teknolojik gelişmeleri kullanmak, yaşam boyu eğitim anlayışıyla çalışmak ve iş dünyası ihtiyaçları ile öğrenci yeteneklerini buluşturmak gelmektedir. Yani nitelikli iş gücü yaratmaktır… Türkiye’de üniversiteye girişte kullanılan “katsayı” tartışmalarının dışında “İlahiyat” hiçbir kültürde iş dünyasının bir parçası olarak kabul edilmemiştir. İşte tam da bu yüzden “İlahiyat” bölümünün, mesleki teknik öğretimde yeri yoktur.
Bütün bunlar, eğitim sistemimizin bir “ilahiyat” bunalımı yaşadığının kanıtıdır. Bu bunalım geçer mi bilinmez…
BİLİYOR MUYDUNUZ?
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü
Çocukların erişkinlerden farklı fiziksel, fizyolojik, davranış ve psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi, Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi ile şekillenmiştir. Günümüzde çocuk hakları ile ilgili olan uluslararası belge 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş ve 193 ülke tarafından onaylanmıştır. Bu belgenin kabul ediliş tarihi olan “20 Kasım” Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.
Belki bir gün olsun çocuklarımızı gerçekten çocuk olduklarının fark edip; onları özel dersten özel derse koşturmak yerine daha çok vakit geçirmeyi tercih ederiz. Onlara “Sus konuşma”, “sesiz ol” deyip, yasaklar koymak yerine, olabildiğince özgür olmasını öğretiriz. Ne yapması gerektiği, nasıl davranması gerektiği konusunda daha az güç gösterisinde bulup, sevgimizi göstermenin yollarını ararız…
ANLAYANA
Bu Kadar Fark İçin...
İki tavuk konuşmaktadır:
Birincisi : - “Ben senden değerliyim. Cinsim bulunmaz. Çünkü yumurtalarım seninkilerden iki kat daha büyük.”
İkincisi : - “Ne önemi var ki bunların” diye yanıt verir.
Birincisi : - “Ama benim yumurtalarımın tanesi 95 kuruş, seninkiler ise 90 kuruşa satılıyor.”
İkincisi : - “Bu kadar fark için o kadar zorlanmaya değmez...”
BURAYA DİKKAT
Gençler Ne İster?
Ülkedeki liselerde eğitim gören öğrenciler arasında bağımlılık konusunda yapılan anket, gençlerin günün önemli bölümünü internet kullanarak geçirdiğini ve alkol kullanma oranının çok yüksek olduğunu ortaya koydu. Ülkedeki liselerde öğrenim gören 487 öğrencinin alkol, uyuşturucu ve internet kullanımına yönelik eğilimlerini belirlemek amacıyla gerçekleştirilen ankette; gençlerin %93.2’sinin internet kullandığı, %75.4’ünün alkol, % 6.2’nin de bonzai türü uyuşturucu ile tanıştığı sonucuna ulaşıldı.
Bu sonuçlar oldukça manidar… Lise geçliğinizin 4’te 3’ü sigara ve yaklaşık 10’da 1’i de uyuşturucu kullanıyor. Bu olgu, uzun zamandır ihmal ettiğimiz gençlerimize ivedilikle kulak vermemiz gerektiğini gösteriyor.
Peki, ama gençler ne istiyor?
Gençler anlaşılmak istiyor. Özellikle ergenlik çağıyla birlikte fikirlerinin önemsenmesini ve artık bir birey olduğunun kabul edilmesini istiyor… "Bu dünyada artık ben de varım" diye gençlerin haykırışına karşı "Evet sen de bu dünya içinde tüm kimliğinle varsın ve biz bunu fark ediyoruz" diyen bir yönetim anlayışı istiyor…
Okullarda geleneksel yöntemler, fikirlerine değer verilmeyen uygulamalar yerine, ilgi, istek ve ihtiyaçlarına dönük daha çok eğitim-öğretim faaliyetleri… İlahiyat bölümü yerine sosyal, fiziksel ve zihinsel becerilerini sergileyebilecekleri ve onları yaşamın içerisine birer birey olarak taşıyacak çağdaş bölümler… Ve onların söylediklerini en azından dinlememizi istiyorlar…
Sadece 4 duvar arasına sıkışmış sınıflarda sadece testler çözmek değil, dünya ile buluşmak istiyorlar… Onları sınırlandırma yerine, gerçekten geleceği onlara vermemizi istiyorlar…