Eğitimde Sistem Uyuşmazlığı
Türkiye Talim ve Terbiye Kurulu 28 Mayıs 2013 tarih ve 22 sayılı kararı ile “4+4+4” sistemine göre haftalık ders saatlerini yeniden düzenledi. Bu karara göre haftalık ders saatleri 1. sınıftan, 4. sınıfa kadar olan ilkokul kısmında 30, 5. sınıftan, 8. sınıfa kadar olan ortaokul kısmında ise 35 saat oldu. Ortaokullarda haftalık zorunlu dersler 29, seçmeli dersler ise haftalık 6 saat olarak düzenlendi. Ek bir takım düzenlemeler de yapıldı.
Kurul, geçen yıl 25 Haziran 2012’de aldığı bir kararla “4+4+4” sisteminin ortaokul kısmını “Din, Ahlak ve Değerler”, “Dil ve Anlatım”, “Yabancı Dil”, “Fen Bilimleri ve Matematik”, “Sanat ve Spor” ve “Sosyal Bilimler” olmak üzere altı alana ayırmıştı.
Bir öğrenci kendi ya da ailesinin ilgi ve isteği doğrultusunda 5. sınıftan itibaren zorunlu haftalık 29 saatlik derslere ek olarak, alanlardan haftalık 6 saatlik seçmeli ders alabilir.
Öte yandan Talim ve Terbiye Kurulu oluşturduğu komisyonlar aracılığıyla “4+4+4” sistemine uygun öğretim programlarını ve ders kitaplarını da hazırlattı.
Sistem öğretim programlarıyla, ders kitaplarıyla, yasal mevzuatıyla hazırlanarak 2013-14 öğretim yılında 5. ve 6. sınıflardan başlayarak, kademeli geçiş esasına göre uygulanmaya kondu.
Türkiye’de bunlar olurken ülkemizde ne oldu?
Hiç... Cek’li, cak’lı açıklamalar... Ortada elle tutulabilecek somut birşey yok...
Kullanmayı pek sevmediğim bir tabirle “yüzlerine gözlerine bulaştırdılar”.
Dönemin Eğitim Bakanı Kemal Dürüst “4+4+4” sistemine geçmeyeceğiz” dedi. Geçilmemesi için ne yaptı? Hiç.
Öğretim programlarını mı hazırlattı?
Ders kitaplarını mı yazdırdı? Ne yapıldı?
Daha sonraki Eğitim Bakanı Mutlu Atasayan ise ne yaptı? Öğretim programları ve ders kitaplarının ülkemizde yeniden yazılması için DAÜ ile protokol imzaladı. Ne oldu? Hiç. Mini çalıştay yapıldı, orada kaldı.
Ne bir ilerleme, bir adım, ne de doğru veya yanlış bir sonuç...
Kemal Dürüst, Nazım Çavuşoğlu dönemlerinde ise 2004-2009 döneminde oluşturulmak istenen eğitim sisteminin bertaraf edilmesiyle uğraşıldı.
Şimdi yumurta kapıya dayandı. Türkiye’den öğretim programları ders kitapları getirilmeye başlandı. İlkokullara dağıtılan kitapların üzerinde “ortaokul” yazıyor.
Ne yapacağız? diye kara kara düşünmeye başladık.
Gelinen aşamada “kitaplar uymuyor” sorununun ötesine çoktan geçti. Sorun sistem uyuşmazlığına dayandı. Derslerdeki konu, saat, içerik... kayıpları ve eksiklikleri büyüdü. Karmaşa arttı. Kademeli geçiş devam ettikçe daha da artacak.
Örneğin Matematik öğretim programı ve ders kitapları Türkiye’den getiriliyor. Bu programlar ve kitaplar Türkiye Talim ve Terbiye Kurulu kararı uyarınca haftalık 5 ders saatine göre düzenlendi. Bizde ise haftalık 4 ders saati var. Haftalık bir ders saati kayıp ne olacak? Bir öğretim yılını ortalama 25 hafta olduğu kabul edilirse, yıllık kayıp 25 ders olur. 6.,7. ve 8. sınıflarda kayıp 75 ders saati olur.
Haftalık 5 saate göre hazırlanan öğretim programları ve ders kitapları haftada 4 saatle nasıl bitirilecek?
Öğretmen eksik bir saati nerden bulacak? Konuları nasıl tamamlayacak?
Karmaşa, çelişki ve eksiklik bununla da bitmiyor.
Yazımızın başında ortaokul kısmının 6 alana ayrıldığından söz etmiştik. Örneğin bu alanlardan biri olan Fen Bilimleri ve Matematiği ele alalım. Alan, zorunlu derslere ek olarak kendi içinde Matematik Uygulamaları, Bilim Uygulamaları, Çevre ve Bilim, Bilişim Teknolojileri ve Yazılım olmak üzere 4 farklı seçmeli dersten oluşmaktadır. Yani zorunlu Matematik ve Fen derslerini tamamlayıcı seçmeli dersler alınabilmektedir. Buna göre bu alanda ilerleyecek olan bir öğrenci 5 saatlik zorunlu matematik dersi ile birlikte 2 saat seçmeli Matematik Uygulamaları dersi alarak haftalık ders saatini 7’ye çıkarabilmektedir.
Bizde ise ne Matematik Uygulamaları ne de Bilim Uygulamaları, Çevre ve Bilim, Bilişim Teknolojileri ve Yazılım gibi diğer dersler 2013-14 Haftalık Ders Saatleri Çizelgesi’nde yer almamaktadır. Yok, seçmeli dersler arasında yok. Kayıp...
Oysa “4+4+4” sistemi tasarlanırken Matematik ve Matematik Uygulamaları dersleri bir birini tamamlayan bütün olarak düşünüldü. Bir yarısı alındı öteki yarısı alınmadı. Bölük pörçük.
Zorunlu Matematik dersi elbette tek başına alınabilir. Ancak söz konusu olan bu alanda ilerleyecek olan öğrencinin bütünlüklü olarak alacağı ders çeşidi ve sayısıdır. Çünkü lise ve üniversite sınavları da buna göre düzenlenmektedir. Yönlendirme ve ilerleme buna göre yapılmaktadır.
Fen Bilimleri ve Matematik alanında ilerleyecek olan bir öğrenci Türkiye’de 6., 7. ve 8. sınıflarda haftalık en fazla 15 saat ders görürken, buradaki bir öğrenci aynı dönemde Matematik (4), Fen (4) ve Bilgisayar (1) dersleri olmak üzere haftada 9 saat ders görmüş olacak. Bu durum lisede de devam edecek. Sonuç olarak bu öğrenciler üniversiteye girişte aynı sınava girecekler. Biri seçtiği alanda 15 saat, öteki 9 saat ders görerek hazırlanacak. Hangisi başarılı olacak?
Bu durum özellikle ülkemizde anadilde eğitim veren devlet ortaokul ve liselerini olumsuz etkileyecektir. Öğrenciler, bir üst öğretime eksik hazırlanacaktır. Tabi ki ilkokulların 5. sınıflarında ne okutulacağı karmaşası da devam etmektedir.
Çelişkilere ilişkin örnekleri her ders bazında çoğaltabiliriz. Ancak verilen örneklerin yeterli olduğu kanısındayım.
Asıl anlatılmak istenen gelinen aşamadaki sorunun sadece “ders kitabı uyuşmazlığı” değil, “sistem uyuşmazlığı” olduğudur. Bu nedenle ders saati, konu, içerik ve ders çeşidi gibi kayıplar, eksiklik ve karmaşa özellikle devlet okullarını daha da olumsuz etkileyecektir.
Ne yapılmalıdır?
Tüm bu yaşananlar bizlere kendi eğitim sistemimizi oluşturmamız gerektiğini göstermektedir. Süratle eğitim şurası toplanarak, eğitim sistemi tartışılarak kararlar üretilmelidir. Çocuğun anne-baba sevgi ve şefkatine duyduğu ihtiyaç da dikkate alınarak okul öncesi eğitimin kapsamı genişletilmelidir. Temel eğitim ve lise bütünlüğünde, yönlendirmenin ise kademeli olarak buluğ çağı sonrasında yapılan bir sistem tasarlanmalıdır. Komisyonlar oluşturularak öğretim programları ve ders kitapları hazırlanmalıdır. Bu konuda Atatürk Öğretmen Akademisi, DAÜ ve diğer üniversitelerden yararlanılabilir. Gerek KKTC merkezli, gerekse yurtdışı merkezli üniversite sayısını on beşe ulaştığı bir ülkenin kendi eğitim sistemini planlayamaması üzücüdür. “Eğitim adası” diyoruz da kendi eğitimimizi planlayamıyoruz, tasarlayamıyoruz.
Bunun yapılabilmesi, başarılabilmesi için gerekli bilgi ve deneyim düzeyine ulaşıldığı düşüncesindeyim. Yeter ki düşüncelerimizi plan ve projeye dönüştürebilelim.