Eğitimde Yaşadığımız Kaos...
Kuzey Kıbrıs’ta son yıllarda tam bir eğitim kaosu yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Devlet okulları kendi yağlarıyla kavrulmaya terk edilmiş, özel okulların çoğunda ise istenilen eğitim kalitesi bir türlü tutturulamıyor. Türkiye’nin üniversite sınavlarında çocuklarımız genellikle listelerin sonlarında yer bulabiliyorlar. Hal böyle iken veliler genellikle özel derslere yöneliyorlar. Geçtiğimiz yıllarda Eğitim Bakanı’mızın Türkiye Üniversiteleri ile yaptığı bir protokolle, çocuklarımızın GCE E- Level sınavlarıyla da, Türkiye üniversitelerine girebilme imkanı sağlandı. Ya da sağlandı gibi yansıtıldı. Yapılan bu anlaşma ile aslında çocuklarımız ve veliler tam bir çıkmaza sürüklendi. Nerede ise bütün ortaokul ve lise döneminde özel dersler alarak GCE sınavlarına hazırlanan bu gözbebeklerimiz, eğer üçüncü bir ülkeye değil de Türkiye’de bir üniversiteye girmeye karar verirlerse bakın başlarına neler geliyor.
Her üniversite kendi Yabancı Uyruklular sınavını ayrı ayrı yapıyor. Yani çocuklar GCE sınavlarının yanında bir de Yabancı uyruklular sınavına girmek zorundadırlar. Bu sınava dünyadaki bütün yabancı uyruklu Türkler giriyor. Balkanlar, Türki Cumhuriyeti ve diğerleri. Her gün bir başka üniversitede ve Türkiye’nin başka başka kentlerinde. Bir gün Ankara, bir gün İstanbul, başka bir gün Adana, Antalya, Eskişehir ve devamı... Her üniversiteye bu sınava girmek için yüz dolar kayıt parası vermek zorundadırlar. Her üniversiteye ayrı ayrı dosya hazırlamak zorundadırlar ki; bu da gerek fotokopi, gerek pul paraları ile yüklü meblağlar tutmaktadır. Her gün bir başka şehire uçmak konusuna hiç girmiyorum.
Sonuçta bu öğrenciler üniversitelere girebiliyor mu? Çoğunlukla hayır. Üniversiteler çoğu zaman GCE sınavları ile öğrenci alamayacaklarını söylüyorlar, ya da kontenjanlarını kaldırıyorlar. GCE sınavlarını bilmeyen ve biz “Gece sınavlarını tanımıyoruz” diyenler bile var. Bu üniversitelere özel ilişkiler yardımı ile, yani bizim bildiğimiz anlamda ‘torpil’ ile girebilmek için ise yine öğrenci ve veliler seferber oluyor. Tanıdıklar araya sokuluyor. Torpil bulamayan çok parlak öğrencilerimiz ise tam bir hayal kırıklığı ile yaşama bir başka yerden devam etmek zorunda kalıyorlar.
Peki, ama tüm bunlar neden mi yaşanıyor? Çünkü “Devlet” olamayan biz KKTC, yaptığımız protokollere sahip çıkıp, çocuklarımızın arkasında duramıyoruz. Çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmak adına yaptığımız işin takipçisi olamıyoruz. Çünkü, zamanında yapılan bu protokolün de amacı aslında Kuzey’den, Güney Kıbrıs’a öğrenci akışını durdurmaktı.
Ancak ortada bir geçek var ki; böyle bir protokol yapıldı ve birçok çocuğumuz bu protokole dayanarak sınavlara hazırlandı. Hem de çok parlak, öğrencilerimiz. Ellerinde çok değerli dünya çapında sınavlarla. İşte tam da bu günlerde birçok çocuğumuz ve velimiz Türkiye Üniversitelerinin kapılarında sefilleri oynamakta. Hem maddi, hem de manevi anlamda...
Şu andaki hükümet teknokrat bir geçiş hükümeti olsa da bu konuya ciddiyetle eğilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğitim Bakanlığı, çocuklarımızın ve yapılan anlaşmanın takipçisi olmak zorundadır. Yoksa bu yıl üniversiteye gidecek birçok gencimiz için çok geç olabilir.
***
Unutmamalıyız- Affetmemeliyiz
Doğu Akdeniz Kolejini, öğrencilere ve velilere hiçbir açıklama yapmadan satıp, minicik beyinlerde kaos ve travma yaratanları...
Elektrik ve Telefon Dairelerini satma planları yapıp; iki kurumu da iflasın eşiğine getirenleri, çalışanlara kabus, halka eziyet edenleri...
Kamuyu küçültüp, özel sektörü geliştirmek yerine; kamuyu daha da şişirip, çalışanları boğaz tokluğuna çalışmaya mahkum edenleri...
İki bin yıllık başkent Lefkoşa’nın aylarca çöp içinde yüzmesine göz yumup, insanların ruh ve beden sağlığını bozanları; bizi dünyaya rezil edenleri...
***
Ben bu sıcak günlerde sizden dört hafta izin istiyorum. Biraz dinlenecek, yepyeni bir solukla yine bir süre sonra bu sayfalarda sizlerle buluşacağım. Ancak diyeceğim odur ki “Lütfen sandığa gidin. Mühürünüzü yüreğinizin götürdüğü partiye, tiklerinizi ise usunuzun size işaret ettiği adaylara verin. Sakın ola küskünlüklerimizi ve kırgınlıklarımızı geleceğimizi cezalandırmak için kullanmayalım. Çok klasik olsa da, hepimiz bilmek zorundayız ki; “Başka Kıbrıs yok.” Çocuklarımızın memleketim diyebileceği tek yurt burasıdır.!!!