1. YAZARLAR

  2. Birikim Özgür

  3. Eğitimimize yön verebilmenin esasları
Birikim Özgür

Birikim Özgür

Eğitimimize yön verebilmenin esasları

A+A-


Bir süre önce ülkemizi ziyaret eden Türkiye Eğitim Bakanı Avcı Fatih Projesi bağlamında iki ülkenin eğitim bakanlıkları arasındaki işbirliğinin artacağını, karşılıklı olarak müfredatların uyumlu hale getirilmesi konusunda da çalışmaların sürdürüleceğini söyledi ancak konu kamuoyunda yeterince tartışılamadı.
Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında Türkiye genelinde 620 bin sınıf teknoloji ile donatılıyor. Her sınıfta bir bilgisayar olacak ve öğrenme-öğretme süreçlerinde teknoloji kullanımı en üst seviyeye çıkarılacak. Çağdaş eğitim uygulamaları için felsefi dönüşümünü tamamlayan Türkiye’de en büyük dezavantaj altyapı yetersizliğiydi. Fatih Projesi büyük bir açığı kapatacak. Ancak bu yeterli değildir. Sınıf içi uygulamalarda teknolojiyi doğru kullanabilmek gerekir zira bu projeyle ilgili ilk bulgular tablet ve akıllı tahtaların başarıyı artıramadığı ve içeriğin de zayıf olduğu yönündedir. Öngörülenin aksine projenin problem çözme, sorgulama, dili etkin kullanma gibi becerilere katkısının da az olduğu tespit edilmiştir.
Diğer taraftan Türkiye’nin eğitim alanındaki AB uyum süreci de devam etmektedir. Uyum tamamen Türkiye’nin ekonomik dönüşümünü sürdürülebilir kılmak için önemli riskler ve fırsatlar barındıran bir süreç olarak ele alınmıştır. AB ile uyum çerçevesinde çok geniş bir coğrafyada farklı demografik ve sosyoekonomik özellikleri bulunan toplum kesimlerinin fırsat eşitliği temelinde eğitim süreçlerine dâhil olmasını öngören Türkiye, bu yolla sürdürülebilir eğitimi ve bu alandaki verimliliğe ve etkinliğe bağlı olarak da sürdürülebilir ekonomik büyümeye eğitimin katkısını öngörmüştür. 
Bizim açımızdan böylesi ciddi atılımlar yapan bir ülke ile eğitimde işbirliğinin olumlu ve olumsuz yönleri mevcuttur. Eğitimde yapısal dönüşümü öngörmeyen ve dolayısı ile eğitim sistemimizi çağdaşlaştırmaya dönük gerekli finansmanı yaratamayan iktidarımızın bu alandaki açığını Türkiye’nin kapatıyor oluşu bir yana bu süreç Kıbrıslı Türklerin kapasite artırımına olumsuz etki yapmaktadır. İdeal olan AB-Türkiye ilişkilerinde olduğu gibi bizim Türkiye’nin de katkılarıyla kapasite artırımına gidebilmemiz ve kendi özgün bilimsel ve demokratik süreçlerimize bağlı olarak eğitim sistemimize yön verebilmemizdir. Sınıflarımızda çağdaş öğrenme-öğretme süreçleri için teknolojik donanım ihtiyacımız karşılanırken bu süreçlerin sonunda ortaya çıkacak ürünü toplumsal konsensüsle tanımlayabilmemiz gerekmektedir. Eğer Türkiye Eğitim Bakanı’nın açıklamaları fırsat değil de risk şeklinde algılanıyorsa bunun başlıca sebebi bizim eğitimde ciddi anlamda gidilecek yöne ilişkin somut bir politikamızın olmayışıdır.
Bu sorunumuzu aşmanın yöntemi sabah akşam Türkiye yetkililerinin açıklamaları karşısında sergilenen siyasi tahammülsüzlük şovları değildir. Hiçbir aklıselim Kıbrıslı Türk’ün eğitimimizde teknoloji kullanımının artırılmasına, bu konuda Türkiye ile işbirliğine ve çağın gereklerine göre eğitim programlarımızın yenilenmesine itirazı olamayacağına göre çıkış yolu eğitimdeki yapısal sorunlarımızın çözümünü sağlamak ve Türkiye ile sağlıklı / uyumlu / normal ilişkileri mümkün kılacak yerelde kapasite geliştirebileceğimiz idari ve finansal koşulları yaratmaktır.
Kendi eğitimimize yön verebilmemizin esaslarını tartışmaya hazır mıyız? Öğretmenlerin olan eğitim sistemimizi öğrencilerin sistemine dönüştürmek için elimizi taşın altına koyacak mıyız? Kamu okullarımızda AB ülkelerine göre nispeten düşük olan öğrenci-öğretmen oranımızı yeniden düzenleyebilir miyiz? Feci şekilde yüksek olan işgücü harcamalarımızı tartışabilir miyiz? Kamu okullarımızın özerkliğini sağlarken tüm okullarımıza kamu katkılarını öğrencilere burs sağlama şeklinde düzenleyip bu alanda Avrupa standartlarında gelişime ve kaliteye odaklanmış bir rekabeti ete kemiğe büründürebilir miyiz?
“Tüm bunları tartışmaya da uygulamaya da hazırız” diyebildiğimiz vakit eğitimde Türkiye ile ilişkiler doğru bir zemine oturabilecektir. Kıbrıs Türk halkı orta sahada top çevirmekten vazgeçme iradesini sergilediği gün, “söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” durumunu ters-yüz edebileceğimiz koşullar oluşacaktır.

Bu yazı toplam 2002 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar