“Eğitimlileştiremediklerimizden misiniz?”
“Eğitimlileştiremediklerimizden misiniz?”
Yrd. Doç. Dr. Sarem ÖZDEMİR
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi
Okul Öncesi Öğretmenliği Öğretim Üyesi
Herhangi bir kavramı ele almadan önce tanımını yapmak bana hep doğru gelmiştir. Bu kez bu satırlarda “Eğitim”i ele alacağım. Çok fazla teknik terimlerle okuyanların işini zorlaştırmak istemem ancak baştan belirtmek isterim ki burada ele alacağım eğitim Formal eğitimdir. Formal eğitim planlı, programlı eğitim sürecidir. Okul öncesi seviyeden doktora seviyesine kadar tüm kademeler uzman kişiler tarafından hazırlanan programlara bağlı kalarak işlenir. Formal eğitimi bir sistem olarak düşündüğümüzde birçok değişkeni vardır. Öğretmen, öğrenci, veli, okul, bütçe, öğretim programı, Milli Eğitim Bakanlığı, benimsenen siyaset, eğitim teorileri, buzdağının görünen kısmından bazılarıdır. Sadece bu başlıkların her biri için yazılacak olanlar ansiklopedi olabilecek kadar geniş ve komplikedir.
Kıbrıs’ta okur-yazarlık oranı nerdeyse yüzde yüzdür. İşi daha da ileriye götürecek olursak, “y jenerasyonu” olarak geçen neslin (kabaca 1976-1992 yılları arasında doğanlar) nerdeyse tamamı üniversite mezunudur. Dışardan bakınca tablo ne kadar da güzel görünüyor... Öyle değil mi?
Şöyle düşünelim; uzaktan çok güzel bir ev gördünüz, yanına gelip yakından bakmak istediniz... O evin boyalarının döküldüğünü gördünüz biraz moraliniz bozuldu. Pencereden içeriye bakmak istediniz ama pencereler toz içinde! Mecburen elinizle sildiniz, e tabi elinize biraz toz bulaştı! Sonra pencereden içeriye baktınız, fakat o da ne? Evde birçok eşya eksik ve olanlar da kırık dökük!
İşte bizim eğitimde geldiğimiz nokta budur. Çok fazla aksaklık, eksiklik, yanlışlık ve tuhaflık var. En önemli göstergelerden biri de işsizlik oranı. İşsiz sayısı gün geçtikçe artıyor... İhtiyaca göre saptanmıyor okunması gereken bölümler. Öğretmenler amaçların dışında öğretim yapmakla kalmıyor, işe yaramaz ölçme ve değerlendirme teknikleri de kullanıyorlar. Hayat boyu öğrenmeyi öğretemiyoruz. Hem sosyal hayata çok iyi hazırlayamıyoruz hem de profesyonel hayata. Bu tespit ilk, orta ve yükseköğrenim kurumlarının tamamı için geçerli, ancak mutlaka istisnalar vardır. İstisnalar kaideyi bozmaz. Öğretimde hem süreç hem de sonuç çok başarılı değil. Peki, başarı nedir? Eğitim sistemi ne zaman başarılı oldu diyebiliriz? Bana göre bazı göstergeler var. Peki, bunlar nelerdir? İşsiz insan sayısı azaldığında, herkes işine mutlu gittiğinde, çevresinde gerçekleşen olaylara duyarsız kalmayıp neden-sonuç ilişkisi kurabildiğinde, birçok dili konuşabildiğinde, sanat ve spor yeterince değer gördüğünde, öğrenciler derse girerken gerçekten öğrenmek istedikleri için girdiğinde, veliler karnede 7 gördükleri zaman onun soyut bir sayı değil de somut olarak neden 7 olduğunu anladıklarında... Bunlar yine sadece ilk başta akla gelenler.
Bugün Finlandiya için başarılı bir eğitim hayatı olduğu söylenmektedir. Ancak Finlandiya için ezelden beridir hep başarılı olduğunu söylemek doğru olmaz. Zira 3 adımda bu reformu gerçekleştirerek başarıyı yakaladıklarını söylüyorlar (The Education Week, 2012). İlk adımı diğer eğitim sistemlerini dikkatlice inceleyerek kendilerine bir sentez hazırlayarak attıkları bilinmektedir. Ardından, eğitim politikalarını oluştururken, eğitim otoriteleri, öğretmen yetiştiren kurumlar, okullar, iş dünyasının ileri gelenleri, araştırmacılar, hükümet dışındaki kurumlar ve ailelerden de görüşler almışlardır. İlgili herkesin ve kurumların desteğiyle konsensüse ulaşarak ortak vizyon çerçevesinde bu reformun sürdürülebilirliğini sağlamışlardır. Bu yönde önemli bir detay da son 45 yıldır 20 civarı milli eğitim bakanının göreve gelmiş olmasına karşılık, vizyon ve süren reformun önemsiz denecek kadar değişmesidir. Çünkü Finlandiya’da eğitimin siyasetin gölgesinde kalmaması gerektiği çoktan beridir bilinmektedir! Reformun son ayağı ise ki bence kalbini oluşturan noktadır; tüm öğrenciler için eşit eğitim hakkı ve güvenli bir ortam sağlaması oldu. Beslenme, sağlık ve baştan aşağıya mutluluk, öğrencilerde içsel motivasyonu sağlamak tüm Finlandiya okullarının başta gelen olmazsa olmazlarıdır. Buna bağlı olarak otoriteler, sınavlar ve okul sıralaması gibi parametreler üzerine değil, öğretmen yetiştirme ve yardımcı olma, öğretmenlerin tecrübelerini dinleyerek işbirliği içinde olma, tüm okullara eşit oranda bütçe sağlama, öğrenme güçlüğü veya engeli olan çocuklar için ön çalışmalar yapma gibi unsurlar üzerine yoğunlaştılar. Bugün eğitimde geldikleri noktayı anlamak için öğretmene duydukları saygıya bakarak anlamanız kolay. İşte size küçük bir bilgi; orda öğretmen olmak isteyen her 10 kişinin sadece 1’i kabul ediliyor. Ayrıca öğretmenin kendini akademik açıdan geliştirmesi de destekleniyor.
Finlandiya bu konuda iyi bir örnek olduğu için anlattım. Bu reform öyküsünde mutlaka yararlanabileceğimiz doneler vardır. Bugün daha gerçekçi bir bakış açısıyla gideceğimiz reform hareketinin herkese yararı olacaktır. Aşmamız gereken problemi ise bir cümleyle kopya verebilirim. Bu ülkede “Eğitim” dediğimiz zaman herkesin bir fikri oluyor genelde. Zaten yanlış olan da bu değil mi? Artık bu işi gerçekten bilen birileri düğmeye basmalı. Şimdi size soruyorum kimler bu işi gerçekten biliyor?
A. Öğretim programlarını gömlek gibi çok sık değiştiren otoriteler
B. Çocuğunun iyi bir eğitim alabilmesi için okul-dershane-özel ders kutsal üçlemesini felsefe edinmiş ebeveynler
C. Son 20 yıldır ders notlarını, kullandıkları kitapları, öğretim yöntemlerini değiştirmeyen öğretmenler
D. Yukardakilerin Hepsi
E. Yukardakilerin Hiçbiri