“Ek mesai” statükosu...
Bir çalışandan normal mesaisini tamamladıktan sonra görev gereği ek mesai istenirse bunun karşılığı da ek ücret olarak ödenir. Ve bu ek ücret normal mesaide aldığı ücretten daha fazla olmalıdır.
Bu genel bir doğrudur ve normal demokratik ülkelerde bu sistem hiçbir sorun yaşanmadan çalışmaktadır.
Ancak bizim gibi normal olmayan ülkelerde hiçbir şey normal olmadığı gibi ek mesai sistemi de normal çalışmamaktadır.
Birincisi ek mesai acil hizmetler için istenir. Daha açık söyleyim hafta içi normal mesaide yapılmayan işler Cumartesi, Pazar günleri yapılmaz. Yapılırsa buna ek mesai değil, ek mesai statükosu denir.
Bugün KKTC’de asıl konuşmamız gereken bu statükoyu nasıl yıkacağımızdır. Yoksa hükümetin yaptığı gibi statükoya dokunmadan ek mesai ücretlerini normal mesai ücreti, hatta asgari ücretin bilmem kaç katı gibi kararlar alarak toplamda ödediği parayı azaltma çabası olmamalıdır.
Önce acil sistemleri belirleyeceksiniz. Sonra bu acil sistemlerin minimum kaç personel gerektirdiğini bilimsel yöntemlerle hesa edeceksiniz, ondan sonra görev verip denetleyeceksiniz. Ama çalıştırıyorsanız parasını da bir tamam ödeyeceksiniz.
İkincisi devlet çalışanlarının bir başka statükosu daha var. Bana göre ek mesai gerektiren en önemli neden de budur. Yıllık izin, hasta izni ve mazaret izni. Bildiğim kadarıyla her çalışan 1 tam yıl çalıştığı zaman 42 gün izin hakkı kazanır. Ayrıca her çalışanın 40 gün hasta izni, 15 gün de mazaret izni vardır.
Malesef çalışanların çoğu hasta izni ile mazaret iznini de kazanılmış hak olarak görür. Gittiği doktora “doktor bey yaz bana 3 gün rapor da benim izinlerim yanacak” diyen çalışanların sayısı az değil. Doktorlar da birtakım nedenlerle bu arsızlığı görmezden gelirler. Ne yapalım memleket küçük, herkes herkesi tanır. Hatta bir biçimde akrabadır, ahbap ya da yeğendir. Bu nedenle reddedemez.
Vardiya çalışılan elzem servislerde ek mesai gerekmesinin temel nedeni bu izinlerin çok fazla olmasıdır. Bazı işyerlerinde kimlerin hasta olacağına vardiya amirleri karar verir. Amaç herkesin ek mesaiden maksimum yararlanmasıdır. Bu da herkes tarafından normal karşılanır. Çünkü böyle geldi, böyle gidecek.
Ek mesailerin çok fazla olmasının asıl nedeni ise popülizmdir. Her yere hizmet götürelim şurda da nöbetçi doktor olsun, hemşire da olsun, labaratuvar da çalışsın, sadece dahiliye uzmanı yetmez göz doktoru da lazım, ona da ayrı hemşire gerekir, bunlar için odacı, kapıcı, maliye memuru derken liste kabardıkça kabarıyor.
Sağlıkta tasarruf olmaz. Ama sağlıkta reform olmazsa olmazdır. Popülizmden uzak ciddi bir sağlık reformu yapmadan sağlık sistemini düzeltemezsiniz. Sağlık da insanların her istediği yere sağlık ocağı açmakla düzelmez. Bunun yerine bir tane tam teşekküllü hastahane ve yeteri kadar ambulansla 2 adet ambulans helikopter alırsanız ve bu küçücük ülkede insanlara sağlık hizmeti verirsiniz. Böylece yurt dışına ya da Yakın Doğu’ya hasta sevkinden de kurtulursunuz.
Ekonomik kriz çok ciddidir. Hükümet kendinden kaynaklanmayan bu krize çare üretmek durumundadır. Bunun için bazı tedbirler alındı. Eksik, aksak ama alındı. Bunları geçici bir süreliğine kabullenerek uygulamasına fırsat verilmelidir. Sendikaların hiçbir öneri getirmeden kendi üyelerine dokunan konularla ilgili yakarım, yıkarım yaklaşımı da kabul edilebilir değil.
Her zaman söylüyorum. Yine tekrar edeyim bu ülkede sadece devlet çalışanları yaşamıyor. Bu devlet sadece devlette çalışanların devleti değil. Ekonomik tedbir alınacaksa herkes bedel ödeyecek. Herkesin kendi statükosunu koruyarak statükonun yıkılacağına hiç inanmadım.
Bunun mümkün olmadığını herkes biliyor. Ama iş oraya geldiğinde herkes benden başlamasın diyor. Önce siyasilerden başlayalım nasılsa siyasiler kendilerinden başlamayacak biz de statükomuzu koruyacağız kolaycılığıyla ne krizden kurtulabiliriz, ne de Türkiye’ye avuç açmaktan.
Zaten “Bu memleket bizimdir. Biz yöneteceğiz” sloganını atanlar hükümeti Türkiye’den para alamamakla eleştirirse burada bir yanlış var demektir.
Bu memleket bizimse ve biz yöneteceksek bunun gereklerini yapmalıyız. Yoksa hiçbir tedbir almadan “bu kriz TL kullanmaktan kaynaklanıyor öyleyse TL’nin sahibi kaybımızı ödesin” yaklaşımı ile ne kriz sona erer, ne de bu ülkeyi biz yönetebiliriz. Kimse kendi statükosuna dokunulmasına izin vermek istemeden bu statüko yıkılamaz.