1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Ekonomi neredeyse çöktü, 2018’i heba edemeyiz”
“Ekonomi neredeyse çöktü, 2018’i heba edemeyiz”

“Ekonomi neredeyse çöktü, 2018’i heba edemeyiz”

CTP Milletvekili, eski Maliye Bakanı Birikim Özgür’den ciddi uyarılar

A+A-

Fayka ARSEVEN KİŞİ

Maliye eski Bakanı, CTP Milletvekili Birikim Özgür, “Ekonomi neredeyse çökmüş vaziyettedir. 2016 ve 2017 yılı mali disiplin ve reformlar açısından kayıp hanesine yazılmıştır. 2018’i de heba etme lüksümüz yok”  vurgusunda bulundu.

Su konusunda “Denizi aşıp çayda boğulduk” diyen Birikim Özgür, “UBP-DP hükümeti uluslararası bir projede Kıbrıs Türk halkını mahcup duruma düşürecek denli sorumsuzca hareket etmektedir” dedi.

UBP-DP hükümetinin Türkiye’den para almak ve bu parayı dağıtmak üzere kurulduğuna dikkat çeken CTP vekili Birikim Özgür, “Yeni Denktaş ya da yeni Eroğlu olmaya çalışanların siyaseten başarılı olabileceği bir zemin yoktur. Hüseyin Özgürgün de bu yeni dönemi okuyamayanlar kategorisindedir yani vizyoner lider olamamıştır” şeklinde konuştu.

“UBP-DP hükümeti, Türkiye’den para almak ve bu parayı dağıtmak üzere kurulmuştur.” 

Bu hafta CTP Milletvekili ve eski Maliye Bakanı Birikim Özgür ile devletin mali yönetimini, Mali Protokolü, UBP-DP Hükümeti’ni ve vatandaşın ekonomik olarak ne durumda olduğunu konuştuk. 

  • Türkiye ile imzalanan mali ve iktisadi işbirliği protokolünün gereklerini yerine getirmek için hükümetin Haziran hedefi var. Bu gerçekçi mi?
  • Birikim ÖZGÜR: Bir örnekle açıklamaya çalışayım. İki inşaat ustasını çalışırken gören birisi onlara ne yaptıklarını sormuş. Birincisi, sıva yaptığını, diğeri ise bir ailenin barınacağı bir yuva yaptığını söylemiş. Size ilham veren bir idealiniz yoksa yaptığınız işin niteliği sorgulanır. Eğer siz siyasetten kamu kaynaklarını üleştirerek siyasi rant elde etmeyi anlıyorsanız, üreterek daha mutlu olacağımız ve kendi ayakları üzerinde durabilecek bir sistem tahayyülüne katkı koyamazsınız. Türkiye ile imzalanan protokol bizim hükümet dönemimizde uzun yıllardan sonra hazırladığımız orta vadeli programımızdaki hedeflere ulaşmamızı kolaylaştıracak bir araçtır. UBP-DP hükümeti ise aracı amaca dönüştürmüştür yani Türkiye’den para almak ve bu parayı dağıtmak üzere kurulmuştur.  Kuruluş süreci şekil itibariyle kendini ele veriyor zaten. CTP’yi yüzüstü bırakarak şark kurnazlığı ile kurulmuş bu hükümetin ilerleyen zamanda programın gereklerine odaklanmayacağı o günden belliydi.
     

“Yeni Denktaş ya da yeni Eroğlu olmaya çalışanların siyaseten başarılı olabileceği bir zemin yoktur. Hüseyin Özgürgün de vizyoner lider olamamıştır.”

Soğuk savaş döneminde Türkiye, buradaki anti-demokratik ve kamu kaynaklarını dağıtarak siyasi varlığını sürdüren yapıyı siyasi mülahazalarla mali açıdan destekliyordu. Denktaş ve Eroğlu bu işin mucidi idi. Türkiye 2000’li yıllardan itibaren desteğinin daha etkin kullanılmasını önemsemeye başladı. Bu süreçte baba-oğul Denktaşlar ve Eroğlu ile Türkiye’nin aleni kavgası değişimin sembolü oldu.
Çıkarılması gereken ders aslında çok basittir. Bir ailenin barınacağı bir yuva yapan inşaat ustası gibi imkânları doğru değerlendirebilecek siyasi liderlikle taşlar yerli yerine oturacaktır. Bu hükümet için ise artık çok geçtir. Yeni Denktaş ya da yeni Eroğlu olmaya çalışanların siyaseten başarılı olabileceği bir zemin yoktur. Hüseyin Özgürgün de bu yeni dönemi okuyamayanlar kategorisindedir, yani vizyoner lider olamamıştır. UBP-DP azınlık hükümetinin sonu her halükarda hüsran olacaktır.
 

  • Özelleştirmeler yine gündemde ve farklı tartışmalar var. Buna nasıl bakmak gerekir?
  • Birikim ÖZGÜR:  Siyaseti bir şeye karşı olmak üzerinden kurarsanız, halka kendinizi eksik anlatırsınız. Örneğin bizim düşümüz barış olduğu için savaşa karşıyız. Ancak barış düşümüz, sadece savaşa karşı olduğumuz için değildir.
    Biz özelleştirme ile birlikte anılan pek çok şeye evet karşıyız. Ancak düşümüz nedir? Neye karşı olduğumuzdan ziyade ülkemiz ve insanımız için ne vaat ettiğimizdir. Mesela hızlı internet vaat edebiliyor muyuz? Temel prensip her alanda halka uygun maliyetlerle kaliteli hizmet sunmaktır.
    Özelleştirme ile birlikte anılan ve bertaraf edilmesi gereken ciddi riskler olduğu doğrudur. Kamu menfaatini ön planda tutmak, özel şirketlerin bu ülkede kendilerini muktedir seçilmişleri güçsüz addetmesinin önüne geçmek, hukuki zeminde sağlam sözleşmelerle etkin yönetim sergilemek gibi öncelikleri kamu yönetimi olarak hayata geçiremezsek kaş yapalım derken göz çıkarırız. Hükümetlerin en öncelikli görevi bu anlamda kamunun kapasitesini artırmaktır.
    Ercan örneğinde gelir paylaşımı ile ilgili devam eden belirsizlik devletin ve bugünkü hükümetin acizliğinin bir göstergesidir. Kamu-özel işbirliğinden her söz ettiğimizde halkımız haklı olarak bu kötü örneği anımsamakta ve ortaya konan çekinceler hizmet beklentisinin önüne geçebilmektedir.
    Özel sektörle imzalanacak sözleşmeleri tasarlayacak, riskleri belirleyip takip edecek, ticaret hukuku konusunda teknik kapasiteye sahip bir Sözleşme Yönetimi Birimi oluşturulmadan atılacak her adım sıkıntılara gebedir. Bu önkoşul yerine getirildikten sonra kamu finansman gücümüzün yetersizliğinin de bilincinde olarak her alanda özel sektörün dinamizminden faydalanmayı başarmalıyız. Aksi takdirde siyasetteki tıkanıklığı aşmamız mümkün olmaz, halka hizmet götüremeyiz, halkın gerçek manada takdirini kazanamayız. Nitekim CTP de her alanda halkımıza kaliteli ve uygun maliyetlerle hizmet sunumunu sağlamak üzere yeni bir devinim içerisindedir. Bu çalışmaların odağında üretim olgusu vardır.

 “Denizi aşıp çayda boğulduk. Hükümet değişikliğinden sonra çalışmalar durdu ve suyu şu anda DSİ yönetiyor, altyapı yatırımı yapılmadığı halde halkımız fahiş faturalar ödemek zorunda bırakılıyor.”

‘Hükümet sorumsuzca hareket etmektedir’

  • Su konusunda gelinen aşama nedir?
    Birikim ÖZGÜR: Hükümet dönemimizde su konusunu çalıştığımız için bu konuda net konuşabilirim. Biz bu konuyu kamu-özel işbirliği modelinin risklerini de bertaraf edecek şekilde çalışmıştık. Su yönetimi Kıbrıs Türk siyasi otoritesince yürütülecek. İhaleyi biz yapacağız. Belediyeler kendi rızalarıyla sisteme girecek. Herhangi bir belediye sisteme girmediği takdirde alım garantisi devreye girecek. Türkiye ile anlaşma bu şekilde imzalandı. Bir yıl içinde altyapı ihtiyacının tespit edilmesi, hangi belediyelerin sisteme gireceğinin netleştirilmesi ve ihale sürecinin başlatılması gerekiyordu.

     

“Büyükelçi’nin lakaytlık suçlaması mağrur halkımız arasında bazı tartışmalara sebebiyet verdi ancak maalesef bu hükümet döneminde durum tam da budur.”


Adeta denizi aşıp çayda boğulduk. Hükümet değişikliğinden sonra çalışmalar durdu ve suyu şu anda
DSİ yönetiyor, altyapı yatırımı yapılmadığı halde halkımız fahiş faturalar ödemek zorunda bırakılıyor. UBP-DP hükümeti anlaşmayı biz imzaladığımız halde suyu çeşmelerden kendileri akıttı diye propaganda yapmaya çalıştı ama kısa sürede bir çuval inciri berbat ettikleri görüldü. Burada somut hedef su dağıtımı, kanalizasyon, arıtma, yağmur drenaj sistemleri ilgili gerekli altyapı yatırımlarının hızla hayata geçirilmesidir. Aksi takdirde su kaynaklarımızı çarçur etmeye devam edeceğiz. Sayın Büyükelçi’nin bu konudaki lakaytlık suçlaması mağrur halkımız arasında bazı tartışmalara sebebiyet verdi ancak maalesef bu hükümet döneminde durum tam da budur. UBP-DP hükümeti uluslararası bir projede Kıbrıs Türk halkını mahcup duruma düşürecek denli sorumsuzca hareket etmektedir.

  • UBP-DP hükümetinin mali disiplini var mı? Yoksa siyasi rant mı ön planda?
  • Birikim ÖZGÜR:  Bizim için esas olan üretim ve nitelikli ekonomik büyüme olmalıdır. Maliye politikaları bu hedeflere katkısı oranında anlam kazanabilir.
    Ülkemizde kamu borçları ve bütçe açıkları nedeniyle mali yardım düzeni geçerlidir. Bu düzenin temel özelliği iç ve dış mali kaynaklarımızın sürdürülebilir mali ve ekonomik yapı için kullanılması şartıdır. Bu teknik çerçevenin dışına çıkıldığında sadece kendi ayakları üzerinde durabilecek bir sistem tahayyülünden uzaklaşmıyoruz aynı zamanda Türkiye’nin sunduğu hibe ve kredilere erişim noktasında da ciddi sıkıntılarla karşılaşıyoruz.
    Bu teknik çerçevenin iki temel özelliğinden birisi mali disiplindir diğeri de yapısal reformlardır. 2016 yılında UBP-DP hükümeti her ikisini de ihmal etmiş ve Türkiye hibe ve kredilerine erişimde de ciddi sorunlar yaşanmıştır.
    Mali disiplin bozulduğu için 200 milyon TL olan bütçe açığına desteğin 80 milyon TL’si tarihte ilk kez bu dönemde kesilmiştir. Reform yapılmadığı için 200 milyon TL olan reform destekleme ödeneğinden sadece 25 milyon TL kullanılabilmiştir. Kamu yönetiminin etkin çalışması sağlanamadığından 433 milyon TL olan altyapı yatırımlarına desteğin sadece %34’ü kullanılabilmiştir. Ekim 2016 itibariyle turizmde yeni bir teşvik mevzuatı çıkarılması gerekiyordu. Hükümet bunu yapmadığı için 2018 Teşvik Programının Türkiye tarafından onaylanması gecikti. Turizmin milli gelirimize katkısı 700 milyon dolar ile % 20’nin üzerindedir. Hükümetin kötü performansı bizi büyük felaketlerle karşı karşıya bırakmaktadır. Tüm bu somut verileri sorunuza net yanıt vermek için paylaşıyorum. 2016 yılında Türkiye’nin sunduğu toplam 1,4 milyar TL’nin sadece %52’si kullanılabilmişken, üstelik kullanılabilen kaynağın 250 milyon TL’si maaş nitelikli harcama olan savunma giderleri kaleminde iken yani hükümetin performansı açısından ölçüt olmayacak bir harcama iken, UBP-DP hükümetinin mali disiplin ve reformlar konusunda başarılı olduğunu hiç kimse iddia edemez. Bu iddiayı ileri sürecek olana sadece gülerler.

‘İstihdam 100’ün üzerindedir’

  • Kooperatif Merkez Bankası’nın kredi dağıtımı bir nevi mercek altında... Neler oluyor? Ne gibi bir tehlike var?
  • Birikim ÖZGÜR: Bankaları denetleme yetkisi Merkez Bankası’ndadır. Bu konuda siyaset yapılmasını doğru bulmadığım gibi bu hassasiyeti bilip suiistimal edecek olanlara da fırsat verilmemesi gerektiği kanısındayım. Finans sektöründe bizi esasen ilgilendiren sektörü güçlendirecek yasal düzenlemelerin ve idari kararların hızlı bir biçimde alınabilmesidir. Bu konuda 3-4 tane yasal düzenleme halen meclis komitesinde görüşülmektedir. Kamu bankalarının iştiraklerinin elden çıkarılarak kooperatiflere devredilmesi halinde bu bankalar güçlenebilecektir. Bir yılda banka ve iştiraklere yapılan ihtiyaç fazlası istihdam 100’ün üzerindedir. 2 tüzüğün hazırlanması için 100 bin doların üzerinde ödeme yapıldığı bilgimize gelmiştir. Sizin de bahsettiğiniz konular toplumumuzda kulaktan kulağa yayılmaktadır. Yapısal anlamda atılması gereken adımların tam zıddı olan durumu daha da kötüleştirecek işlere imza atıldığı çok açıktır. Kamu İç Borç Ödeme Planı da hükümet tarafından henüz oluşturulmamıştır. Tüm bu reform nitelikli adımlar atılmadığından Türkiye’nin borç ödemesinde kullanılmak üzere bize sunduğu 100 milyon TL’lik kaynağı değerlendirmemiz de mümkün olamamıştır. Kamu iç borcumuzu zapturapt altına alamazsak gelecek nesiller bizi hiç de iyi anmayacaklar çünkü şu anda onların tabağındaki yemeği yer pozisyondayız.
     
  • Ülke ekonomisi, esnafı, vatandaşı ne durumda... Bunlar iyi günlerimiz mi?
  • Birikim ÖZGÜR:  Ekonomi durağandır, enflasyon oranı iki katına çıkmıştır, maaşları dahi borçlanarak ödemek zorunda kalan hükümet döviz krizine karşı hiçbir tedbir alamamıştır. Döviz krizi ile hükümetin kötü performansı birleşince vatandaş bunun altında ezilmiştir. Bu verilere göre ekonomi neredeyse çökmüş vaziyettedir. 2016 ve 2017 yılı mali disiplin ve reformlar açısından kayıp hanesine yazılmıştır. 2018’i de heba etme lüksümüz yok. İnsan onuruna yaraşır bir yaşamı, adaleti ve üretimi temel alan, mali disiplini ve yapısal dönüşümü önemseyen bir hükümetle yola devam etmemiz şarttır. Bu nedenle UBP-DP zihniyetinden acilen kurtulmamız ve istikrar ortamında iş yapacak bir hükümetle yola devam etmemiz gerektiğini söylüyoruz. Seçimin 2018 yılına sarkması halinde halkımızın ödemek durumunda kaldığı acı fatura ciddi şekilde büyüyecektir.
    Bu dertler yetmezmiş gibi hükümet esnafı zorda bırakacak çok tehlikeli bir yasal düzenleme için düğmeye basmıştır. Tehlikeli diyorum çünkü bu düzenlemeyi Türkiyeli-Kıbrıslı meselesi üzerinden meşrulaştırmaya çalışanlar vardır. Mevcut yasaya göre kamu kurumu niteliğinde olan odanın hizmet verdiği alanda yeni bir yapı kurmak mümkün olmadığı halde hükümet böylesi bir girişim başlatmıştır.
     
  • Maliyenin başında da bulundunuz. Halen aktif siyaset yaşamındasınız. Bugünkü ekonomik çöküşte Kıbrıslı Türklerin ve siyasilerin hataları nelerdir?
  • Birikim ÖZGÜR: Aynaya bakmak elbette önemlidir ve yapılabileceği halde yapılmamış şeyler muhakkak vardır. Ancak dünyadaki üretim süreçlerinde ciddi değişimler yaşanırken göreceli küçük bir sisteme sahip olan Kıbrıslı Türkler bu değişime yeterli düzeyde adapte olamıyorsa bunun tek sorumlusu olarak buradaki siyasileri görmemek gerekir.
    Bir ekonominin ayakta kalabilmesi ve büyüyebilmesi için dışarıdan içeriye giren paranın, içeriden dışarıya çıkan paradan daha fazla olması gerekir. Biz tarım, sanayi ya da ileri teknoloji üretiminden gelir sağlayabilecek konumda değilken bu alanlarda üretilen ürünlerin de en kalitesini tüketmeye alışmış bir toplumuz. Buradan oluşan açığı hizmet sektörü ile yani turizm ve yükseköğrenim ile kapatmaya çalışıyoruz. Bu iki alanda kaliteyi artırmak, hizmetleri çeşitlendirmek, daha fazla sayıda yurttaşımızın bu sektörlere dolaylı ya da doğrudan katkısını sağlamak gibi önemli ödevlerimiz var. Bu alanlarda malzeme insan olduğu için memnuniyet düzeyini artırmak şart. İçte ulaşım, iletişim, su, elektrik gibi alanlarda hizmet kalitesini artırmak ve fiyatları daha makul seviyelere çekmek için yapılması gerekenleri siyaseten öncelikli işler olarak ele alabilmemiz gerekiyor. Eğitim ve çevre gibi konular da bu iki sektör açısından önemli konulardır. Bizdeki sorun sanırım siyaseten bu gibi temel meseleleri çözüp geleceğimizi inşa etmeye odaklanmak yerine eldeki kaynakları günübirlik ve babadan kalma yöntemlerle değerlendirmeye çalışmamızdır. Siyaseten günü kurtarma telaşıyla geleceğe yeterince yatırım yapamıyoruz.
    CTP, 1970’ten beridir çözüm, barış, demokrasi, eşitlik, emek, insan hakları, adalet ve özgürlük mücadelesi yürütüyor. Bu gibi konularda çok ciddi kazanımlar elde ettiğimizi, en azından toplumsal duyarlılık bakımından iyi bir noktada olduğumuzu iddia etmek mümkündür. Şimdi CTP’ye düşen görev üretimi ve hizmeti temel alarak ekonomimizin önünü açmaktır. Maliyeye düşecek görev ise UBP-DP döneminden farklı olarak ekonominin önünü açacak şekilde kaynakların etkin ve verimli kullanılmasını sağlamak olacaktır.
Bu haber toplam 3040 defa okunmuştur