Ekonomide Hükümetin Sıkıntıları…
TL’nin değer kaybı Türkiye’yi yönetenlerin ekonomi yönetimindeki başarısızlığından kaynaklandı. Erdoğan ve AKP, on altı yıl önce devraldığı kötü ekonomiyi toparlama başarısı göstermişti. Şimdi de Osmanlı’ya dönmek yolunda ilerlerken, ilk durak on altı yıl önceki ekonomi oldu galiba…
Bir tespit… Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması ile birlikte Türkiye ekonomisinin yönetiminde iki başlılık oluştu. Hükümette Mehmet Şimşek gibi ekonomi yönetiminde teknokrat sayılacak bir bakan, Erdoğan’ın saray ekibinde de Ekonomiden Sorumlu Başdanışman Yiğit Bulut… Evet evet, o Yiğit Bulut; Kıbrıs konusunda saçma sapan konuşan… Kıbrıs sorununda bilgisiz ve ehliyetsiz olmasının inkarı ve Erdoğan’ın başdanışmanı olmasının kibri ile konuşunca ne çamlar devirdiği ve ne ‘marazlar’ yarattığı ortada iken, ekonomide aynı inkar ve kibir tavırları ile çam değil ama TL’yi devirdiğini söylemek önyargı mı olur acaba?!. Ancak, Cumhurbaşkanlığı ekonomi ekibi ile AKP hükümetinin ekonomi yönetimi arasında ekonomi konusunda uzunca süreden beri çelişen farklılıklar olduğu biliniyor. Böyle durumlarda olacak olan oldu, TL eridi, Türkiye ekonomisi darboğaza girdi, halkın satın alma gücü de yıkıldı.
Orası Türkiye… Kendi yağında kendi etini kavuracak… Düşen TL nedeniyle Türkiye’nin mal üretimi dış pazarda rekabet gücü bulacak, turizm gibi hizmet üretimi iç pazarda büyüyecek ve dolayısıyla, Türkiye’ye yabancı para girişinde artış olacak, açık azalacak…
Burası Kuzey Kıbrıs… Kendi yağında kendi etini kavuracak ama yana yana… Mal üretimi ne ki, dış pazarlara satsın; turizmde kumarbazlar olmasa otellerin doluluk düzeyi, yani kapasite kullanım oranı çok düşecek… İhraç ürünlerine de, turizme de bayağı büyük teşvikler veriliyor… Yani kumarhanelere gelsinler diye Kıbrıslı Türklerin vergilerinden, kumarbazlara, dolaylı da olsa, ‘teşvik’ adı altında ödeme yapılıyor. Yani açıkçası, TL’nin düşüşü Kuzey Kıbrıs ekonomisine sadece darbedir, halkına da fakirleşme…
Peki, hükümet ne yapabilir? TL’nin değerli ile ilgili hiçbir şey; TL’nin değerinin düşmesinin yarattığı sorunları hafifletmek için bazı şeyler… Ama sadece hükümet değil, çalışan ve çalıştıran örgütleri de katkı koyabilir… İhaleyi hükümete bırakmak işin tam olarak yapılmasını engelleyecektir. Bu gibi durumlarda piyasa faaliyetleri durgunlaşır ve geriler, çünkü tüketicinin alım gücü düştü. İlerisini göremeyen yurttaş ve iş insanları harcamalarından ve yatırımlarından kısıntı yapar… Hükümetin ilk yapabileceği ‘ileriyi görebilecek’, yani ekonomi yönetimine güven duyulacak icraatlar yapmak; yatırım iklimi ve harcama eğilimi bunun sonrasında oluşabilir… Çalışan ve çalıştıran örgütlerinin desteği de bu bağlamda zemin bulabilir.
Dolayısıyla, tüm kamu sektörü, bütçelediği yatırımların uygulamasını öne alır ve başlatırsa, pazar faaliyetlerinin artmasına, güven duygusunun gelişmesine katkısı olacak. İhracata yönelik mal üretimi, sınai veya tarımsal olsun, ne kadar artırılsa büyük farklar yaratacak değildir, mevcut düzen olsun sürdürülsün ama… Kumar turizminin müşterisi Türkiye’den; Türkiye’den gelecek yolcular için teşvikler azaltılsın. Teşvik verilen yolcuların önemli çoğunluğu zaten kumar hastası, kendi çaresini bulacak. Geldiğinde, zaten, kumar faaliyetlerinden Kuzey Kıbrıs pazar faaliyetlerine katkı yapmaya da fırsat bulmaz; gelmezse de Kıbrıs Türk turizmi için yabancılara sunulabilecek yatak sayısı artacak… Üçüncü ülkelerden gelecek turistler için teşvikler artırılabilir. Üniversiteler için de teşviklerin güçlendirilmesinin ekonomiye katkısı olacak. Öğrencilerin tüketim demografisine uygun iç pazar sunumlarının da artırılması için hükümetin hem yol gösterici hem de düzenleyici olması, pazar faaliyetlerinin çeşitlenip artmasına yarar sağlayabilir.
Hükümetin pazar faaliyetlerini destekleyecek kaynağının yeterince olabilmesi için, kaynaklarını ekonomi aklı ile kullanması gerekir. İşte burada halkın katılımcılığı şart… Tarımda ürün oldu ise devlet gerçekçi fiyat uygulayacak; kuraklık nedeniyle tazminat ödenecekse, bol kepçe lokantasından servis yapılmayacak. Hayvancı murat ettiği karı yakalayamıyorsa, ceremesini devlet bütçesi üzerinden halk ödemeyecek… Yapılırsa, bilinecek ki, devlet kaşıkla verip, kepçeyle alabilecek enstrümanlara sahiptir; sonuçta kazanan olmayacak… Kamu çalışanları ve onların sendikaları, olmayanı talep etmemeli, “nerden istersen bul” dememeli… “Bulacan canım – verecen canım” sendikacılığı ile varılacak noktaya varılmıştır: “Kimse bulamıyor canım – kimse veremiyor canım –şimdi de sen biraz sıkı çekecen sanırım”… Zaten ‘Bulanlar’ın da Kıbrıs Türkleri ‘Verenler’ nazarında ne hale getirdiği ortada, artık hiç olmazsa diyet azalsın… Pazar faaliyetleri için tüketicinin alım gücünün yüksek olması gerek, ama alım gücü alınan maaş ve ücretin meblağı değil, satın alınan emtianın maliyetinden kaynaklanan fiyatı ile ölçülür. Dolayısıyla, hükümetin sendikalarla yüz – göz olmadan önce yapması gereken, tüm mal ve hizmet üretimlerinde girdi maliyetlerini aşağıya çekecek önlemler almaktır. Kamuda ücretleri ‘bulup da ödemek’ yerine, hükümet, pazarda faal olan hem kamu, hem özel sektör çalışanlarının da satın alma gücünü etkileyecek ucuzlatmayı yapabilmesi gerek.
Bu noktada iki unsur devreye girer, birincisi finans sektörü, ikincisi de çalıştıran örgütleri… Finans sektörü ve özellikle Merkez Bankası, üretim maliyet girdilerinde düşüş sağlayacak fonlamaları tercih etmeli, katma değer yaratmayan faaliyetlere fonlamaları caydırıcı olabilmelidir. Bu noktada Merkez Bankası devreye girse iyi olacak ama Kıbrıslı Türkler tarafından yönetilmeyen Merkez Bankası, üstünde nokta, çizgi veya bir milim yırtığı olan yabancı kağıt paraları almamak için bircik bircik incelemekten fırsat bulamaz herhalde…
Çalıştıran örgütlerinin de, devletin sağladığı maliyet indirimini kendi kar hanelerine eklememeli, fiyatlara yansıtmalıdır. Pazara sunulan emtianın fiyatının ucuzlatılması, tüketicilerin satın alma gücünün artıracak, pazar faaliyetleri en azından gerilemeyecek. Bunun yanında, Güney Kıbrıs’tan da ek müşteri çekecek. Kuzey Kıbrıs’ın TL pazarında Euro’nun satın alma gücü zaten arttı; fiyatlarda gelebilecek ucuzlama Güney Kıbrıs’ta yaşayanlardan daha fazla sayıda Kuzey Kıbrıs pazarında faal olacak…
Yani, işin özü, Türkiye’de ekonomiyi yönetemeyenler, Kuzey Kıbrıs’ta ekonomi yönetimini daha da zora sokuyor ama çaresizlik yok… Odak noktası, mal ve hizmet üretiminin artarak devamı için tüketicinin satın alma gücünü korumak ve yükseltmek. Hükümet bu temele odaklandığında çareler çok… Halk da bu odaklanmanın sağlanması için yardımcı olmalı, “Rab bana – hep bana” yok…