1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ekonomik Kriz, Seçimler Ve Syriza
Ekonomik Kriz, Seçimler Ve Syriza

Ekonomik Kriz, Seçimler Ve Syriza

Ekonomik Kriz, Seçimler Ve Syriza

A+A-


Yonca Özdemir
[email protected]

Yunanistan’daki 25 Ocak 2015 seçimleri beklenen ama yine de şaşırtıcı bir şekilde sonuçlandı: radikal sol Syriza300 kişilik parlamentonun 149 sandalyesini kazanarak seçimden birinci parti olarak çıktı ve hükümeti kurdu. Bu gelişmelerin özellikle sol çevrelerde büyük heyecan ve mutluluk yaratmasına şaşırmamak lazım. Senelerdir kriz sebebiyle can çekişen solun ve daha önemlisi “sol kazanımların” genel bir gerileme içinde olduğu Avrupa içinde “radikal sol” olarak tanımlanan bir partinin seçim kazanıp iktidara gelmesi elbette ki sevinilecek bir olay, ama çok da şaşırtıcı değil.

Ekonomik krizlerin önemli siyasi değişimlere yol açabileceği akademik çalışmalarda çokça dile getirilmişti. Fakat ekonomik kriz sonrası siyasi değişimin ne yönde olacağı konusunda bir genelleme yapmak çok da kolay değil. Veriler gösteriyor ki derin ekonomik krizler mevcut siyasi düzenin meşruiyetini baltalayan en önemli etken. Meşruiyetini kaybeden mevcut siyasi sistem ise demokratik, otoriter, sağ, ya da sol bir iktidar olabilir. Önemli olan iktidarın ideolojik ya da demokratik özelliklerinden çok, kriz çıktığında ya da kriz devam ederken başta olması, yani hüküm süren olumsuz ekonomik koşullardan sorumlu tutulmasıdır. Bu durum genelde iktidar ve sistem partilerinin güç kaybetmesine, daha önce pek iktidara gelmemiş sistem dışı partilerin ise güç kazanmasına yol açar. Syriza’nın çıkışını da bu şekilde değerlendirmek lazım.

Syriza’nın oylarının kemer sıkma politikalarından en çok etkilenmiş kesimlerden geldiği bilinen bir gerçek. Bu kesimlerin arasında işsizler ve çalışan kesimlerin yanı sıra normalde daha muhafazakâr seçmen profiline sahip ev kadınları ve emekliler de var. Syriza diğer bir kemer sıkma politikası karşıtı küçük sağ parti (“Bağımsız Yunanlılar”) ile ittifak yaparak hükümeti kurdu. Bu da aslında hükümetin tamamen kemer sıkma politikalarına son verme hedefine odaklanacağının sinyalini veriyor. Yeni başbakan Çipras AB karşıtı olmadığını ve Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden ayrılmayacağını söylüyor, ama Syriza’nın zaferi yine de Brüksel’in bir yenilgisi olarak algılanıyor. Çipras öncelikle Yunanistan’ın borçlarının önemli bir kısmının silinmesini, geri kalanının yeniden yapılandırılmasını ve devlet harcamalarındaki kısıtlamaların kalkmasını hedefliyor. Kamu sektöründen çıkarılan 12,000 işçinin geri işe alınması, özelleştirilmelerin durdurulması, zenginlerden daha çok vergi alınması, 2 milyon avroluk bir sosyal yardım paketi ve asgari ücrette artış şimdiye dek sıraladığı planlardan bazıları. Syriza borç yükünü hafifleterek kemer sıkma hedeflerinin aşağı çekilmesini ve artan devlet harcamaları ile tekrar ekonomik büyüme yakalamayı ve sosyal ve insani krizin aşılmasını amaçlıyor. Ama tabi ki Troyka, yani Avrupa Birliği (AB)Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası (AMB) ve İMF üçlüsü, bu programı onaylamıyor. Mevcut Troyka anlaşması 28 Şubat’ta son bulacak. Dahası, Mart başında İMF’ye ödenmesi gereken 4,3 milyar dolarlık bir borç taksiti var. Çipras öncelikle Yunanistan’ın dış borçları için Troyka ile pazarlığa oturmak zorunda.  AB, AMB ve özellikle Almanya toplam borçları azaltmaya hiç de yanaşacak gibi görünmüyor. Üstelik Yunanistan’a yapılacak yeni mali yardımlar için sadece AB kurumlarının değil Almanya, Finlandiya, Hollanda ve Estonya parlamentolarının da onayı gerekiyor. Her ne kadar beklendiğinden daha büyük bir seçim zaferi elde ettiyse de, Troyka karşısında Çipras’ın pazarlık gücünün oldukça az olduğu söyleniyor. Peki, gerçekten durum böyle mi? Acaba Syriza tüm söz verdiklerini yapabilecek mi? Yoksa Çipras hükümeti AB ile sıkı bir pazarlık sonucu sosyalist fikirlerini bir kenara bırakıp borçların bir kısmının affedilmesine karşılık liberal ekonomik reformlara ve kemer sıkmaya devam mı edecek?

***

Yunanistan ekonomisi 2007’de Amerika’da başlayan finansal kriz tüm dünyayı ve özellikle de AB’yi etkilemeye başladıktan sonra tepetaklak oldu. 2010-2013 yılları arasında aldığı 240 milyon avroluk mali yardıma karşılık Troyka Yunanistan’a acı ekonomik reçeteler uygulatmaya başladı. Bu acı reçetelerde eziyetli bütçe kısıntıları, yeni vergiler ve özelleştirme gibi bazı neoliberal reformlar vardı. Bu verilen mali yardımın çok büyük bir kısmı da alacaklılara yapılacak ödemeler içindi. Sonuç olarak Yunan ekonomisi 2008’den itibaren kesintisiz olarak ve süratle daraldı. Öyle ki, bugün Yunan ekonomisi altı yıl öncesine kıyasla%25 daha küçük. Hızla artan işsizlik pek çok Yunanlıyı fakirliğe itti. İşsizlik oranı %25 civarı ama genç nüfusarasında %50’nin üzerinde.2014 sonu itibariyle Yunanistan’ın dış borcu gayrisafi milli hasılasının %175’i kadar.  Hatta 18 Eylül 2014 tarihli TheGuardian haberine göre ülkede intihar oranları da arttı ve gençlerin başka ülkelere göçü, doğumlarda düşüş ve ölüm oranlarında artış sebebiyle nüfus da 2009’dan beri %1,3 azalmış durumda. Bugün Yunanistan ekonomisinin durumunun krizden öte uzun ve ağır bir depresyon olduğunu açıkça ifade etmek gerekir. Yani diyebiliriz ki, 14 senelik Avro macerası Yunanistan’a sadece daha çok bağımlılık, sömürü ve depresyon getirmiş oldu. Aslında tabi ki dünyada Yunanistan’dan daha fakir pek çok ülke var. Ama Yunanistan’daki durumun trajik olması ekonomik çöküşün ve sefaletin aşırı hızlı ilerlemesinden kaynaklanıyor.  Yani 2008 öncesinde AB üyesi gelişmiş bir ekonomi sayılırken, bugün Yunanistan tamamen iflas etmiş ve halkının dörtte biri fakirlik içinde yaşayan, halkının bir diğer dörtte biri de fakirlik tehdidi altında olan bir ülke durumundadır.

Yunanistan ekonomisinin bu hızlı çöküşünü anlamak için Avro Bölgesi’ne giriş kararına odaklanmak gerekir. 2001 yılının başında düzmece rakamlarla Avro Bölgesi’ne giren Yunanistan bu kararından sonra ekonomik açıdan hızla bağımlı bir hale geldi. Avro öncesi %2,5 oranında dış açık veren ekonomisi 2007’de %15 açık veriyordu. Avro Bölgesi’ne girişle birlikte ardına dek açılan AB bankalarının kredi muslukları ülkede yapay bir refah yarattı ve ekonomisi üretmeden, yabancı para akışlarıyla döner bir hale geldi. Tabi burada aldığı borçları verimli kullanmayan Yunanistan kadar haddinden fazla borç vermekte bir sakınca görmeyen bankaları da suçlamak lazım. Sonuçta 2008’de küresel kriz ile birlikte yabancı para akışı aniden durunca Yunanistan borçlarının döndüremedi ve hızla krize girdi. Kendi para birimini bırakıp avroya geçtiği için ekonomisini kur ayarlamasıyaparak toparlama şansına da sahip olmayan Yunan ekonomisi o gün bugündür borç sarmalı içinde ve Troyka’nın acı reçeteleriyle kıvranıp duruyor.

***

Bu son seçim ile 2010’dan beri Yunanistan’ı bu krizden kurtarmayı başaramamış iktidar ve düzen partileri Yunan halkı tarafından cezalandırıldı ve yerine hiç denenmemiş ama Yunanlıların kırılmış onurlarını onarmayı vadeden Syriza başa geldi. Derin ekonomik krizlerin iktidardaki partileri cezalandırdığını daha önce Türkiye örneğinde de görmüştük. 2001 krizi sırasında iktidarda olan ve kriz sonrası İMF politikaları ile krizi aşmaya çalışan DSP-MHP-ANAP koalisyonu 2002 seçimlerinde bir tek milletvekilini bile meclise sokamamış, onun yerine daha bir yıl kadar bir geçmişe sahip AKP ezici bir çoğunlukla iktidara gelmişti. AKP sol bir parti değildi ama seçmenler krizden sorumlu tuttukları partileri cezalandırırken bu sistem dışı partiye bir şans vermeyi seçmişti.  Velhasıl krizler her zaman sol, liberalizm karşıtı partilerin yükselmesine neden olmayabiliyor. Yunanistan’da da yükselişe geçen tek partinin Syriza olmadığını, 2010’dan beri ırkçı faşist Altın Şafak partisinin de yükselişte olduğunu unutmamak lazım. Daha önce bahsettiğim üzere, ekonomik krizler genelde mevcut parti sisteminin çökmesine, sistem dışı partilerin yükselmesine sebep olur. Sonuçta eğer Syriza seçmene verdiği sözleri yerine getiremezse, bir sonraki seçim zaferinin Altın Şafak’aait olması işten bile değil.

Yunanistan’dakine çok benzer bir kriz de yine 2001’de Arjantin’de yaşanmıştı. Orada belki radikal bir parti iktidara gelmedi ama kriz Peronist parti içindeki sol kanadın güçlenmesine yol açtı. Krizle başlayan sosyal ayaklanma sonucu Aralık 2001’de hükümet düşmüş, yeni kurulan hükümet de bir hafta bile dayanamamıştı. Sonuçta parti içindeki sol kanattan sivrilen Néstor Kirchner başa gelmiş ve artan dozda İMF ve kemer sıkma karşıtı bir tutum sergilemişti. Burada Arjantin örneğinden bahsetmemin sebebi Arjantin’in borcunu ödemeyi reddedip İMF ve uluslararası finansal kurumlara kafa tutmasından kaynaklanıyor. Arjantin krizden borçlarının büyük bir kısmını erteleyerek ve özel kurumlara olan borcunun da sadece %30 kadarını ödeyerek çıktı. Arjantin ayrıca neoliberal reformları da durdurdu; hatta özelleştirilen bazı kurumları devlet geri satın aldı ve sosyal harcamalar da arttı. Bu sayede Arjantin ekonomisi İMF yardımları alarak krizden çıkan Türkiye’ye kıyasla çok daha sağlıklı bir gelişme gösterdi. Arjantin ekonomisi küresel krize rağmen şimdiye dek hep büyüme kaydetti, işsizliği %20lerden %7’ye düşürdü ve 2011’e dek dış açık da vermedi. Tabi ki bu İMF’nin ve finans kuruluşlarının hiç sevmediği ve hatırlamak istemediği bir örnek ve Arjantin’e borç vermiş kuruluşlar hala daha Amerika mahkemelerinde dava açarak paralarını geri almaya çalışıyor. Ama Arjantin örneği aslında Yunanistan için de ışık tutuyor.

Syriza Arjantin örneğini tekrarlayabilir mi henüz bilemiyoruz. Ancak Syriza’nın Yunanistan’ını Arjantin örneğinden daha önemli ve zor kılan bazı faktörler var. Bunlardan en önemlisi Yunanistan’ın AB üyesi ve Avro Bölgesi’ne dâhil bir ülke olması. Bu Arjantin’e kıyasla Yunanistan hükümetinin manevra kabiliyetinin daha kısıtlı olmasına sebep oluyor. Nitekim Yunanistan borçlarını ödemediği takdirde Avro Bölgesi’nden ve hatta AB’den atılma tehdidi altında. Şimdilik Yunanistan seçmeninin çoğunun bunu istemediği anlaşılıyor. Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden ve hatta AB’den çıkması daha mı iyi, yoksa daha mı kötü olur tartışmasına burada girmek istemiyorum. Ancak Yunanistan halkının zaten en kötüyü yaşamış olduğunu, bundan sonra bu dibe vurmuş durumdan çıkmaya başlayacağını düşünüyorum. Burada önemli olan daha iyi bir duruma hangi yolla ulaşacak oldukları.

Siyasi açıdan ise Syriza’nın zaferi Avrupa’nın diğer ülkelerindeki kemer sıkma karşıtı sol ve sağ partilere ilham veriyor. Şu anda durumu Yunanistan’a en yakın olan ülke İtalya. İtalya’nın da Yunanistan gibi gayrisafi milli hasılasından daha büyük bir borç yükü ve Syriza gibi yükselen bir sol partisi (“Beş Yıldız Hareketi”) var. Benzer bir şekilde krizde olan İspanya’daki “Podemos” da Syriza’yla çok benzerlikleri olan bir siyasi hareket. Hem İspanya’da, hem de diğer bir kriz ülkesi olan Portekiz’de bu yılın sonunda seçimler var. Daha şimdiden kemer sıkma karşıtı partilerin bu seçimlerde başarılı olacağı konuşuluyor. Syriza’nın başarısı bu ülkelerdeki seçmenleri etkileme ve AB çapında büyük bir halk tepkisine yol açma potansiyeline sahip. Velhasıl Syriza Avro bölgesi için şu ana kadarki en büyük tehdit ve gitgide daha az eşitlikçi olan Almanya hegemonyası altındaki Avrupa ekonomik düzenine karşı şimdiye dek ortaya çıkmışen büyük meydan okuma. Bu yüzden kemer sıkma politikaları karşıtı tüm kesimler 25 Ocak zaferini Syriza ile beraber kutluyorlar.

Liberal ve sermayedar kesimlerin “başka alternatif yok” söylemine karşın Syriza gerçekten bir alternatif yaratabilecek mi? Şimdiden bir şey söylemek olanaksız. İşleri kesinlikle çok zor, ama başka bir alternatifin olduğunu ümit eden milyonlarca dünya insanı canı gönülden başarılı olmalarını diliyor. Ve en azından yarattıkları bu umut dalgası sebebiyle hepimizin Syriza’ya bol şans dilemesi gerekiyor.

----------------------------------

 

i.Yunanistan’ın borcunun %10’u İMF’ye ve %6’sı Avrupa Merkez Bankası’na, %60’ı ise diğer Avro Bölgesi ülkelerine ve kurumlarına.
ii. Boratav, Korkut (2015, 30 Ocak), “Yunanistan nasıl çökertildi?”Sendika.org (http://www.sendika.org/2015/01/yunanistan-nasil-cokertildi-korkut-boratav/)
iii. Benzer bir durum 2013’ten itibaren krizdeolan Kıbrıs Cumhuriyeti için de söz konusudur.
iv. Boratav (2015).
v. Tabi AKP zamanla sistem partisi haline geldi ve hatta sistemin ta kendisi oldu, ama bu 2002 seçimlerinde seçmenlerin tahmin ettiği ya da edebileceği bir gelişme değildi.

Bu haber toplam 1648 defa okunmuştur
Gaile 304. Sayısı

Gaile 304. Sayısı