Ekonomist, Prof. Dr. Mustafa Besim: Kendimize yeten yapıyı oluşturabiliriz
Ekonomist, Prof. Dr. Mustafa Besim, Türkiye ile KKTC hükümeti arasında imzalanan ‘Ekonomi ve İşbirliği Protokolü’nde ekonomiyi rahatlatacak para olmadığını söyledi ve kendimize yeten yapıyı oluşturacak kaynaklarımızın olduğunu vurguladı.
Fayka Arseven KİŞİ
Ekonomist, Prof. Dr. Mustafa Besim, Türkiye ile KKTC hükümeti arasında imzalanan ‘Ekonomi ve İşbirliği Protokolü’nde ekonomiyi rahatlatacak para olmadığını söyledi ve kendimize yeten yapıyı oluşturacak kaynaklarımızın olduğunu vurguladı.
Protokoldeki yanlışlara da değinen Besim, “Bazı toplu iş sözleşmelerinde sorun olduğunu herkes biliyor ama bunu bir devlete, hükümete yakışmayan bir şekilde, tehditvari, iş barışını bozacak bir maddeyi Türkiye ile imzalayacağın bir protokole koymak ne demek?” diye sordu.
Besim, “Sendikaların ayağa kalktığı ve konulan maddelerden toplumun memnun olmadığı bir dönemde siz reform nasıl yapacaksınız? Bunları yapabilmek için toplumun benimsediği bir şey olması gerekir. O nedenle kısa sürede yapamayacaklar ve başarısız olacaklar” değerlendirmesinde bulundu.
Bu hafta Ekonomist, Prof. Dr. Mustafa Besim ile protokolü, ekonomiyi ve bir dönem yönetim kurulu başkanlığı yaptığı Kalkınma Bankası’nı konuştuk.
“Geldiğimiz noktaya baktığımızda protokollerin, hedeflenen noktalara erişmediğini görüyoruz. Burada bizim çok kabahatimiz ama Türkiye’nin de bu konuda eksiklikleri var. Ama en büyük kabahatli Kıbrıslı Türk toplumudur.”
- YENİDÜZEN: Tartışılan konu ‘ekonomik işbirliği protokolü’… Tartışmaları da izliyorsunuz, sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
- Mustafa BESİM: Ekonomik İşbirliği Protokolü, üzerinde uzun süre çalışılmış, beklenen bir şeydi. Ama Türkiye’deki sistem ve belli sorunlardan dolayı bu protokol yeni hükümete kaldı. Ekonomik ve işbirliği protokolleri genelde nedir? Ülkemizin belli yapısal sorunları vardır. Bütçe mali gelirleri kendi harcamalarına yetmiyor. Piyasa koşullarını iyileştirmek, ekonomide işletmelerin daha iyi iş ve hizmet yapabilmesi için kamunun yapması gereken bazı düzenlemeler vardır. Kamu reformdan tutun da iş yapabilirliği kolaylaştıracak, iş yapma ortamlarının iyileştirilmesi için maddeler olur. Zaten başlıklara da bakıldığında ‘kamunun yapılandırılması’, ‘kayıt dışılıkla mücadele’, ‘finans sektörü’ var ve bunları yapmak için genelde bir seri reformlar düşünülür. Bunları yaparken, her ekonominin bir finansal bir de teknik desteğe ihtiyacı olur. KKTC’nin durumundan dolayı bunu biz yalnızca TC ile yapabiliyoruz. Kısmı olarak 2004-2005 sonrasında özellikle AB yardım regülasyonu ile bir miktar AB’den de alıyoruz.
2009 yılından sonra planlı ve programlı 3 yıllık mali ve işbirliği protokolleri başladı. Geçen yıl üçüncüsünü tamamladık. Bunlarda öne çıkan ana başlıklar neydi? Bir; Özel sektörün rekabet edebilirliğinin artırılması ve kendine yeten bir ekonomi yaratma. İki; yapısal reformlar, üç; güçlü bir ekonomiye geçiş ekonomisi. Başlıklara baktığında gerçekten güzel... Ama geldiğimiz noktaya baktığımızda bu protokollerin, hedeflenen noktalara erişmediğini görüyoruz. Burada bizim çok kabahatimiz ama Türkiye’nin de bu konuda eksiklikleri var. Ama en büyük kabahatli Kıbrıslı Türk toplumudur.
“Bazı toplu iş sözleşmelerinde sorun olduğunu herkes biliyor ama bunu bir devlete, hükümete yakışmayan bir şekilde, tehditvari, iş barışını bozacak bir maddeyi Türkiye ile imzalayacağın protokole koymak ne demek?”
- YENİDÜZEN: Niçin bugüne kadar protokoller başarılı olmadı?
- Mustafa BESİM: Biz kendimize uygun, bize yaraşır, toplumun kabul göreceği, benimseyebileceği kalemleri iyi hazırlanıp, o protokollere koymadık. Hep ne oldu? Sıkıştık, sıkıştık ‘aybaşı maaş ödeyeceğiz, 13’ncü maaş vereceğiz, yok o yok bu… E hade yasayı geçirelim, bu maddeyi de koyalım bunun içerisine’ diyerekten böyle anomalilerle biz Türkiye ile protokoller imzaladık. Bana göre bunu yaptığımız için bugün ‘kendine yeten’ yapıyı da oluşturamadık. Çok güzel bir örnek var son protokolde; ‘toplu iş sözleşmesiyle’ ilgili madde ansızın girdi. Daha önce 4’lü koalisyonda öyle bir şey yoktu. Bazı toplu iş sözleşmelerinde sorun olduğunu herkes biliyor ama bunu bir devlete, hükümete yakışmayan bir şekilde, tehditvari, iş barışını bozacak bir maddeyi Türkiye ile imzalayacağın protokole koymak ne demek?
Protokol, iyi çalışılmadan, iyi düşünülmeden ‘alalım bu parayı’ mantığı ile yapılmıştır. Dolayısıyla protokollerin başarısız olmasının nedeni budur. Tek görülür başarı ki o da görecedir; kamu maliyesindeki gelirlerimizin, giderlerimizi karşılayacak derecede iyileştirilmesidir. Yalnız mali disiplini sağlarken, kamunun yatırım yapma kapasitesi de çok azaldı.
“Bu protokolde para yoktur. Yılsonunu nasıl çıkaracakları konusunda büyük endişe içerisindeyim.”
- YENİDÜZEN: Protokolden gelecek ve piyasayı rahatlatacak, refah seviyemizi yükseltecek para var mı?
- Mustafa BESİM: Bu protokolde para yoktur. Yılsonunu nasıl çıkaracakları konusunda büyük endişe içerisindeyim. Başbakan dedi ki; ‘750 milyon lira şartsız, şurtsuz gelecek.’ Bu paranın 675 milyonu savunmadır. Bu para ekonomiye gitmez. Geriye 75 milyon kalır, 0, 75 milyonu da belli koşullara bağladı; kooperatifte yapılandırma yaparsa 50 milyon, KIB-TEK’te ayrıştırma yaparsa birkaç milyon vs. Onların da geleceğini beklemiyorum. Bu 675 milyonun zaten 300 milyonu kendi imkanlarımız ile zaten ödendi. Geriye kaldı 375 milyon. Dolaysıyla bu protokol ile ekonominin genişleyeceğini düşünmüyorum.
Artık anlayalım, eski Türkiye ve eski protokoller artık yoktur. Türkiye’den para akışı çok azalmaya başladı. 2017 yılında 900 milyona yakın para geldi, 2018 yılında 400 milyon, 2019 yılında daha gelmedi. İnşallah bu 700 kusur gelir. Türkiye para verecek durumda değil, kendi durumu da iyi değil. Bu protokoller ve yaşananlar aslında bizi nereye götürüyor? Artık Türkiye’ye dememiz gerekir ki; ‘savunmayı düzenli karşılayın, mega projelere yardım edin, enflasyon ve kurdan dolayı oluşan mağduriyeti bize giderin, geri kalanı biz hallederiz.’
“KKTC’nin, gerek yerel bankacılık sektöründeki mevduatlarına, gerekse ekonomik faaliyetlere baktığımda kendine yeten yapıyı oluşturabileceği görüşündeyim. Öyle kaynaklarımız var, çok da kötü durumda değiliz. Yeter ki kaynaklarımızı organize edelim.”
- YENİDÜZEN: Bunu yapacak gücümüz ve irademiz var mı?
- Mustafa BESİM: Bu irade artık oluşmalıdır. ‘Türkiye versin bize de yapalım’ işi artık yoktur. Özellikle siyaset kurumu bunu iyi çalışmalıdır. KKTC’nin, gerek yerel bankacılık sektöründeki mevduatlarına gerekse ekonomik faaliyetlere baktığımda kendine yeten yapıyı oluşturabileceği görüşündeyim. Öyle kaynaklarımız var, çok da kötü durumda değiliz. Yeter ki kaynaklarımızı organize edelim.
Çünkü ‘Türkiye versin parayı yapalım’ olmuyor. Şöyle bir şey de var; her toplumun kültürel, sosyal yapısı vardır. Bu yapı dıştan aldığı destekler ile olumsuz etkilenebilir. Madem bunlardan da rahatsızız o zaman kendimize yeten bir yapı oluşturalım ki bize katkı sağlayan, destek veren bir şey istediğinde ‘bu bize uymaz’ diyebilelim. Kıbrıslı Türkler yıllardır mücadele etti. Yurtdışına giden çok kaybımız da vardır. İşte buradaki tutunmayı daha fazla başarmanın yolu kendi imkanları ile kendine yetendir.
Türkiye’den destek almayacak değiliz, alacağız ama hibe ve savunmayı karşılayacak türündeki bir yapı öngörmemiz gerekir. Biz eğer turizm sektörünün bütün girdilerini, tarım sektöründen, imalat sektöründen karşılayacak şekilde sağlarsak, o sektörleri de biraz güçlendirirsek hem istihdam yaratmış olacağız, hem de ithalata çok parayı göndermemiş olacağız.
Ülkede müthiş bir kayıt dışı ekonomi de var. Bununla ilgili de çok çalışma yaptık. 2013 yılında Siber Hükümeti bizim eylem planımızı resmi bir belge haline de getirdi. Onun üzerine gidilmesi, güncellenmesi ve beyan edilmeyen gelirler bir şekilde kontrol altına alınması gerekir.
Biz bunları başarırsak bence bu bize yeter. O zaman da toplum olarak daha sağlam dururuz.
- YENİDÜZEN: Türkiye tarafından bize biraz ‘ayar verme protokolü’ mü oldu bu?
- Mustafa BESİM: Bazı kalemler var, çok güzel ama aralarda mesela toplu iş sözleşmesi… Kayıt dışı ekonomi, otomasyondan bahsedilirken ansızın ‘buna benzer harçlar düzenlenecek’ diyor. Bu artırılacak demektir. Biz, ‘ekonomi darboğazdadır, insanların alım gücü geriler, fiyatlar çok arttı’ diyoruz, sen protokolde ‘bunlar düzenleyeceğim’ dersen insanların alım gücünü daha fazla kısacan anlamına gelir. Başlıklar güzel ama içerik başlıklara hizmet etmiyor. Bazı şeylerin nereye varacağı da belli değil. Artı tarihler konusunda da iyimser davranıldı, bu da bir sorundur. Hep yazarız, yerine getirmeyiz, yerine getirmediğimizde de karşılıklı bir güven sorunu olur. Ben az, öz, net, gerçekçi maddeler beklerdim. 10 kalem yazılırdı, 10 kalem üzerine yıl sonuna kadar gidilir, çözülürdü. Küçük dokunuşlar yapmak daha iyidir. Çünkü o büyükleri yapmayı bugüne kadar başaramadık. ‘KIB-TEK’in hem muhasebesini hem işlevsel, fonksiyonel ayrıştırma yapılacak’ deniliyor, bunu 4 ayda yapamazsın, çok zor. Mali protokolün içerisinde doğru ve yapılması gereken maddeler var ama bu protokolü sekteye uğratacak maddeler de konuldu.
- YENİDÜZEN: Sendikalar özellikle tepkili, ayağa kalktılar…
- Mustafa BESİM: Sendikaların ayağa kalktığı ve konulan maddelerden toplumun memnun olmadığı bir dönemde siz reform nasıl yapacaksınız? Bunları yapabilmek için toplumun benimsediği bir şey olması gerekir. O nedenle kısa sürede yapamayacaklar ve başarısız olacaklar.
“‘Mesleki minimum asgari ücret bu’ diye belirlenmelidir. O zaman beyan edilmeyen gelirlerin önemli kısmı kayıt altına alınır. Bundan yalnızca vergi geliri elde edilmeyecek, sosyal güvenlik sisteminin gelirleri de artacak.”
KAYIT DIŞI EKONOMİ
“Mesleki asgari ücrete geçilmelidir”
- YENİDÜZEN: Kayıt dışı ekonominin korkunç boyutta olduğundan bahsettiniz. Bu kontrol altına alınamaz mı?
- Mustafa BESİM: Otomasyona geçiş, e-vergi, e-devlet, bankacılık sektörü ile Vergi Dairesi’nin birlikte çalışması gibi uygulamalar var. Ama daha alınacak çok yol var. Mesela sosyal sigortalara bakarsınız yüzde 53-54 beyan asgari ücret üzerindendir. Onu halletmenin yolu bellidir. Bizim artık bu ülkede ya sektörel ya da mesleki asgari ücrete geçmeliyiz. Örneğin; bir mühendis, büyük inşaat şirketinde çalışıyorsa ve o şirket asgari ücretten beyan ediyorsa orada bir şey var. Dolayısıyla ‘mesleki minimum asgari ücret bu’ diye belirlenmelidir. O zaman beyan edilmeyen gelirlerin önemli kısmı kayıt altına alınır. Bundan yalnızca vergi geliri elde edilmeyecek, sosyal güvenlik sisteminin gelirleri de artacak. Mevcut vergi oranları ve yüklerinden işletmeler çok şikayetçidir. Normal 6-7 bin geliri olan birinin vergi vermeye çalışması, yatırımlarıyla birlikte yüzde 40’a dayanır. Bu çok kabul edilebilir bir oran değildir. Dolayısıyla Gelir Vergisi Yasası’nın gözden geçirilmesi, oranların biraz daha kabul edilebilir noktaya çekilmesi, yasanın içerisindeki ‘kara delik’ dediğimiz noktaların ortadan kaldırılması gerekir ki bütün gelirleri kapsam altına alalım ama daha az vergilendirelim. Yakaladığımızdan daha çok vergi değil, herkesten daha çok vergi alırsak, vergiyi o şekilde tabana yayabiliriz.
HAYAT PAHALILIĞI
“Yüzde 2’yi kesmekle uğraşacağına bırak piyasa rahatlasın”
- YENİDÜZEN: Hayat Pahalılığı ‘çok verildi, keseceğiz’ tartışması da sürüyor. Olay mahkemede. Mustafa BESİM: Öncelikle siyaseten sorun var. Çünkü önceki hükümetin bir ortağı şimdiki hükümette... Ne oldu şimdi çok bir şey mi değişti? Bir şey değişmedi. Bununla ilgili sendikalar mahkemeye gitti. Mahkemeye başvururken sendikalar; ‘kanun hükmünde kararnameler yalnızca ekonomide çok belirgin sıkıntı olduğunda hükümetin zorunlu kalıp kullanabileceği bir eylemdir, bize göre öyle bir durum yoktur. Onun için ara emri talep ederiz’ dedi. Mahkeme de ara emri verdi. Dolayısıyla mahkemenin bu yönde değerlendirmesi çok önemlidir. Burada hükümet gidecek ve diyecek ki; ‘hayır, gerçekten çok kötü bir durum var. Bu kötü durumdan bu kararı aldık, keseceğiz.’
Elimizde rakam yok, bütçe nasıl gidiyor bilmiyorum. Eğer gerçekten kamu maliyesinde büyüyen bir açık varsa ve hükümet bunu mahkemede anlatırsa ve ‘çok kötü durumdayız’ derse mahkeme ona göre değerlendirir ama bunu anlatamazsa benim gördüğüm mahkeme iade etme yönünde bir karar alacak. Burada söylediğim husus önemli; ‘ekonomi krizde mi, eğer krizdeyse hükümet bu yüzde 2’nin peşinden gitmemelidir. Amaç kamu maliyesinde dengeyi sağlamaksa ve bununla da ekonomiyi daha da öldürmekse bu yanlıştır. Eğer ekonomi tamam gitmiyorsa siz hükümet olarak genişletici politika izlemelisiniz. İnsanlar harcasın ve o çarklar bir şekilde dönsün. Oysa biz daha sıkıntı içerisindeyiz. Bu yüzde 2’yi kesmekle uğraşacağına bunu piyasaya bırakın, piyasa hareketlensin.
KURDAKİ DÜŞÜŞ…
“Eylül-Ekim ayı beklenmeli”
- YENİDÜZEN: Büyük bir ekonomik kriz yaşandı, şuan dövizde ise bir düşüş var. Sizin öngörünüz nedir? Düşer mi yoksa yine artış yaşanacak mı?
- Mustafa BESİM: Geçen yıl çok aşırı döviz dalgalanması yaşadık. Küçük ekonomi olduğumuz için fiyatlara çok yansıdı. Enflasyon olarak 39.9 kusuru gördük. Bunun nedeni; Türkiye’de yaşanan hem ekonomik hem siyasi nedenlerdir. Türkiye’nin son bir yıllık ekonomik performansına baktığımda aslında bir iyileşme yoktur. Kurların stabilize olması, faizlerin aşağıya gelmesi, Türkiye ekonomisinin temel sorunlarını aşmaya yönelik adım attığından dolayı değildir. Bu yaşanan gerileme tamamen uluslararası konjonktürde yaşanan gelişmelerden dolayıdır. Nedir bunlar; Amerika, Avrupa özellikle son zamanlarda ticaret savaşlarının Çin Amerika ile, Amerika’nın Avrupa ile baş göstermesinden dolayı dünyanın toplam ekonomik talebinde bir gerileme görülmeye başladı. Bunu gören büyük ekonomiler de bu gerilemenin devam etmesini engellemek için ‘faizleri düşeceğiz ki insanlar daha fazla kredi alsın, para harcasın ki talepteki azalma en azından dursun’ dediler. Gelişmiş ekonomilerdeki faiz indirimi ile o ülkelere yatırım yapan insanların gelirleri azalır dolayısıyla onlar da geliri daha iyi olan ülkelere bakmaya başlar. Dolayısıyla son bir iki haftadır gerek Amerika, gerek Avrupa’nın faiz indirimi ve indireceği yönündeki açıklamalar ile sermaye doğuya doğru uçmaya başladı. Bunun sonucunda da Türkiye, Güney Afrika gibi yükselen piyasalardaki gelişen ekonomilerin, ekonomik finansal varlıkları değer kazanmaya başladı. Adam doları getirir, TL’ye çevirir, TL’ye talep artar, TL’ye talep artınca TL’nin değeri yükselmeye, dövizin değeri düşmeye başlar. Yani TC’de bugün yaşanan kurdaki düşüş ve istikrar tamamen dışsal bir etkidir. Bu bizi nereye götürür? Eylül, Ekim’i beklemeliyiz. Geçen yıl hariç bu aylar çok kritik olur. Şimdi Türkiye’de turizm dönemi, bol bol döviz geliyor. Dolayısıyla dövize talep eskisi gibi değildir. Türkiye’de toptan talepte ise müthiş bir daralma oldu. Yani eskisi kadar çok ithalat yapmıyor. İthalat yapmadığı için döviz talebi de yok. Ondan dolayıdır ki kur çok çıkmıyor. Eylül-Ekim’i bekleyip Amerika ve Avrupa Merkez Bankası’nın tavrını görmek ve enflasyonu görmek lazımdır. Eylül-Ekim’de yaşanacak gelişmelere göre inşallah kötü gitmez. Benim endişem, Türkiye ekonomisinin son dönemlerde uluslararası derecelendirme kuruluşları tarafından notu düşürülüyor. Bütçesi tamam değil, rezervleri azaldı, yapısal bir dönüşüm de başarılamadı. Dolayısıyla ekonomik temellerinde bir değişiklik yok ama kurda bir iyileşme var. Tamamen dışsal bir kaynaktır. Eğer belli tedbirler alırsa belki kur bu seviyelerde kalır.
“Bugün Kalkınma Bankası’nın 300-400 milyon piyasadan alacağı var. Alacakların hepsinin karşılığı, ipotekler var. Ama dava açarsınız mahkeme geç karar alır ama mahkemeden sonra icra sorunu bu ülkede gerçekten çok büyük bir sorundur.”
KALKINMA BANKASI
“Ne yazık ki siyaset bu bankaya girmişti”
- YENİDÜZEN: Kalkınma Bankası Yönetim Kurulu başkanlığı yaptınız. Banka’nın en büyük sorunu verilen kredilerinin karşılığının alınamaması. Siz neler yaptınız, ne tespitlerde bulundunuz?
- Mustafa BESİM: Kalkınma Bankası’nda iki yönlü çalışma belirledik. Birincisi; bankanın kendi yapısal sorunlarını aşmaya yönelik tedbirlerdi. Bunların içerisinde otomasyona geçeme, personelin daha iyi yetiştirilmesi, kredilerin daha hızlı değerlendirilip, yatırımcıya cevap verilmesi gibi yapısal sorunları aşmaya yönelik bir çalışma. Diğer taraftan da göreve geldiğimizde kriz yaşanmıştı. Piyasada likidite sıkıntısı baş göstermişti. Bu kriz döneminde ‘sektöre, sanayiye, turizme ve diğer işletmelere nasıl destek vererek bu krizden bir nebze olsun çıkabiliriz’ diyerek yeni ürünler çıkardık. Acil sermaye kredisinden özellikle sanayiciler çok iyi yararlandı ve Sanayi Odası ile de iyi bir çalışma yaparak, hızlı bir şekilde kredilendirdik. Bunun yanında mikro krediler verdik. Böylesi krizlerde en fazla etkilenen küçük işletmeler ve bireysel çalışanlardır. Onlara kredi imkanı sağladık. Kümeleşme artık ülkemizde olmazsa olmaz olan üretici-imalatçı-pazarlamacı-müşteri zincirini bir araya getirecek bir modeldi. Bununla ilgili finansman modeli çıkardık ve zeytin üreticilerine verdik de. Bunlar gibi yeni kredilerle piyasaya açılım yapmaya çalıştık. Çünkü piyasada likidite sıkıntısı vardı. Yönetim Kurulu, tamam projelere kredi verme konusunda çok iyi çalıştı.
Kalkınma Bankası’nın yıllardan beri gelen kredilerin geri dönüş sorunu var. Bunun birkaç nedeni var. Bir; ne yazık ki siyaset bu bankaya girmişti ve aslında fizibıl olmayan projelere de krediler verildi. Bu projeler başarısız olunca da krediler geri dönmedi. İki; banka gerçek anlamda kendine bir vizyon belirleyip ekonominin ihtiyaçlarına göre kredi verme sürecini de yapmadı. Çok derli toplu çalışmadığı için gereksiz yerlere, fizbıl olmayan yerlere bir sürü finansman sağlandı. Onlar da geri dönmedi. Üç; bizde yaptırım yok.
Bugün Kalkınma Bankası’nın 300-400 milyon piyasadan alacağı var. Alacakların hepsinin karşılığı, ipotekler var. Ama dava açarsınız mahkeme 2-3 yılda karar alır ‘satılsın’ der, 8 yıl olur mal satılmaz. Mahkeme geç karar alır ama mahkemeden sonra icra sorunu bu ülkede gerçekten çok büyük bir sorundur. Dolayısıyla icrada ola bir sürü mal var ama onlar bir türlü satılmıyor. Bu sorunları aşmak çok önemlidir. Bu sadece Kalkınma Bankası’nın değil, bankacılık sektörünün de sorunudur. Bunlar birikti ve kötü kredi olarak orada durur. Bununla ilgili biz İçişleri Bakanlığı ile de görüşerek icra işlemlerini hızlandırma yönünde adımlar atmaya başladık ama ömrümüz yetmedi. Bu icraları yapmak ve yenilerin üzerine gelmemesi için doğru projelere kredi vermek önemlidir.