1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Ekonomist, Prof. Dr. Mustafa Besim: Toplum değişim talep etmeli
Ekonomist, Prof. Dr. Mustafa Besim: Toplum değişim talep etmeli

Ekonomist, Prof. Dr. Mustafa Besim: Toplum değişim talep etmeli

Mevcut siyasi ve ekonomik durumun sürdürülemez olduğunu belirten Ekonomist, Prof. Dr. Mustafa Besim, ilk etapta mali olarak kendine yeten yapının oluşması için çaba sarf edilmesi gerektiğini vurguladı…

A+A-

Fayka Arseven KİŞİ

Ekonomist,  Prof. Dr. Mustafa Besim, mali bağımsız bir ekonominin mümkün olduğunu ifade ederek, “kendimize yeten yapıyı talep etmeliyiz” dedi.

Besim,  “kendine yetmenin maliyeden geçtiğini ve bunun için bütçedeki gelirler tarafını halletmeliyiz. Gelirler tarafında çok büyük sorunumuz vardır. Biz vergi ödemiyoruz” diyerek, vergi ödemeyenleri sisteme dahil ettiğimiz ve düşük beyan sorununu çözdüğümüz anda kendine yeten mali bir yapının oluşacağını vurguladı.

 Ekonomist,  Prof. Dr. Mustafa Besim ile bu hafta 2019 yılını değerlendirdik, 2020’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bizi nelerin beklediğini konuştuk.

 

 “Oy verenler, siyasette değişimi talep etmezlerse bu sistem değişmeyecektir. Vatandaşın, mevcut statükodan memnun olmuş bir hali var. Hep şikayetçidir ama değişim için bir uğraş, çaba göstermiyor. Bu da çok sağlıklı bir durum değil.”

 

  • YENİDÜZEN: 2019 yılını siyasi ve ekonomi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Mustafa BESİM: 2018’de döviz kriziyle ilgili yaşanan talepteki daralmayı ve ekonomik duraklamayı 4’lü koalisyon hükümeti genişletici maliye politikalarıyla yenmeye çalıştı. Bu kriz dönemlerinde Hükümetlerden beklenen bir uygulamadır. 
    Bu yapılırken, mali olarak bağlı olduğumuz Türkiye ile protokoller imzalanmadan 2019’a girildi. Bunun birçok sebebi var. Başta Türkiye’de artık yeni bir yönetim biçimi var ve bu değişime tarafların ayak uydurması zaman aldı. Bunun yanında Türkiye’nin kendi sorunları da çok. Kısacası eskisi gibi bir yapı yok ve alışıla gelen zaman ayrılmıyor.
    Diğer bir husus 4’lü koalisyon hükümeti, diğer hükümetler gibi ‘Türkiye hazırlasın, biz tamamadır diyelim’ değil, kendi protokolünü kendi hazırlamak istedi. Bunlar daha önce yaşanmayan tecrübelerdi. Dolayısıyla hem sistem değişiyor, hem de sizden destek isteyen artık kendi protokolünü kendi hazırlamak istiyor. Bunun yanında siyasette de 2019 iyi başlangıç olmadı.
    Hükümet bozuldu, yeni hükümet kuruldu. Hükümet bozulmasına da baktığımızda o dönemki ana muhalefet UBP’nin argümanı; ‘Türkiye ile protokol imzalamadınız. Protokol imzalanmalı” idi.
    Şimdi 2020’ye giriyoruz, yine protokol yok. Bir plansızlık, programsızlık var. Dolayısıyla UBP’nin bu söylemlerinde tutarlı olmadığını görüyoruz.
    Bu özellikle ekonomik çevreler ve vatandaşlar tarafından güvensizlik ve tutarsızlığa neden oldu. Bizdeki siyaset gerçek anlamda ayakları yere basan, söyledikleri ile uyguladıkları bir olan, topluma güven veren bir yapıdan ne yazık ki uzak. 
    Bunun en büyük kabahatlisi tabi ki oy veren vatandaştır. Oy verenler, siyasette değişimi talep etmezlerse bu sistem değişmeyecektir. Vatandaşın mevcut statükodan memnun olmuş bir hali var. Hep şikayetçidir, ama değişimi için bir uğraş, çaba göstermiyor. Bu da çok sağlıklı bir durum değildir.
     
  • YENİDÜZEN: Kendimize yeten bir yapıdan bahsetmiştiniz daha önceki röportajımızda. Toplum bunu talep ediyor mu?
  • Mustafa BESİM: Türkiye ile yaşanan sorunlar var, protokoller imzalanmıyor. Bu da Kuzey Kıbrıs’ın daha fazla nasıl kendi ayakları üzerinde durabiliriz sorgusuna neden oluyor. Özellikle CTP, hükümet döneminde de bunu çok dillendirdi. Türkiye ile protokolün son güne kadar olmaması, kaynak yaratmak için kendi imkanlarını zorlaması bana göre bir kazançtır. Yavaş yavaş Kıbrıslı Türklerin kendine yeten bir yapıyı düşünmeleri, sorgulamaları önemli bir durumdur. Bunu toplum ne kadar kabullenecek, bu değişimi talep edecek, bunu hep birlikte göreceğiz. Ama bana göre siyaset ekonomisinde bu değişim başlıyor. Özellikle alt yapı yatırımlarının olmaması... Türkiye’den artık kaynak gelmiyor, oysa bugüne kadar bütün alt yapı yatırımlarımızı Türkiye’den gelen kaynaklar ile yaptık. Gelmeyince de ne sorgulanıyor şimdi; vatandaşın bunlar için ödediği vergiler, harçların nereye kullanıldığı sorgulanıyor.  Neden bu vergiler-harçlar yollar, sağlık için kullanılmadı? Tartışması yaşanıyor. Bu güzel bir şeydir. 
    Bir şey için siz harç ödüyorsanız, onun amacı için kullanılması gerekir.  Dolayısıyla politik ekonomide bir değişim var diye düşünüyorum.  Umarım bu değişim devam eder.
     
  • YENİDÜZEN: Bir önceki hükümette de Halkın Partisi vardı.
  • Mustafa BESİM: Özellikle Halkın Partisi, kendini siyasette devam ettirmek için hükümetten çekilmeye mecbur kalmıştı. Hükümet ortaklarının kendi aralarındaki bir anlaşmazlıktan olduğunu düşünmüyorum, çok oy kaybedeceğinden dolayı çekildiğini anlıyorum.  Ama; ‘biz kendimizi daha fazla ön plana çıkarabilecek bir parti ile devam edelim. Artı Türkiye ile iyi geçinir görünen ve her şeyini kabul eden bir parti ile ortaklığa gidelim’ dediler.
    Ama bugün görüyoruz ki aslında durum öyle değil, çünkü Türkiye de değişti. UBP Türkiye ile daha iyi geçinir diye bir durum yok. Kendisi bir değişim içerisinde ve kendi sorunları var. Türkiye eskisi gibi yardım yapamıyor. Hatta geçenlerde yapılan Türkiye ziyaretinin kaynak akışındaki sorundan dolayı olduğu konuşuldu. Bu gerçekten çok kötü bir durumdur.

 “Hükümet uyguladığı politikalar ile değişimi işaret eden ve öncülük eden olması beklenirken, aflarla, bağışlamalarla ve belli kesimleri memnun etme çabalarıyla adeta statükonun bekçisi durumundadır. ”

 “HP’nin statükoyu yıkma konularında bir girişim yaptığını görmüyorum”

  • YENİDÜZEN: HP siyasetten bitmiş durumda mı? Aradığını UBP’de de bulamadı mı?
    Mustafa BESİM:
    Bulamadı gibi görünüyor. Hatta anketler halk desteğinin çok daha azaldığını gösteriyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Kudret Özersay’ın aday olup olmayacağını göreceğiz. Bence de aday olması gerekir. HP için bu önemli bir sınav olacaktır.  Ama yaptıklarına baktığımızda HP’nin, bir alternatif olma, yeni siyaset, ya da eski statükoyu yıkma konularında bir girişim yaptığını görmüyorum.
    Mesela İskele İmar Planı tartışmalarında ilgili Bakanlığın başlangıç noktasına göre fazlasıyla esnemesi,  yavaş yavaş belli tarım arazilerin daha imara açıldığını duyuyoruz. Sanki HP’nin kedine göre düzgün bir şey yapmasını UBP beğenmiyor, baskı yapıyor ve bunun karşılığını da alıyor. O zaman demek ki statüko devam ediyor. Statükoyu değiştirmek için geliyorsunuz ama statükonun değişimi için bir şey yapmıyorsunuz.

“Çalışma Bakanı, ‘18-20 yıllık af getireceğiz’ diyor. Buna HP hiçbir şey demiyor. Bu, ülkedeki sosyal güvenlik ve vergi sistemine dinamit sokmaktır, sistemi yozlaştırmaktır. Bu statükoyu korumaktır .”

Kalkınma Bankası’nın bir önceki yönetimi sözleşmeli personeli dahi sınavla istihdam ediyor.   Yeni yönetim  kadrolu personel istihdamını sınavla yapıyor, bankadan sorumlu Bakan ‘personel alımını sınavla yaptık’ diyor  ama bu arada sözleşmeli personel sınavsız istihdam ediliyor. Şaşırtmaca yapılıyor. Dolayısıyla HP siyasette tutunabilmek ve oy oranını kaybetmemek için aslında bilindik uygulamaları devam ettiriyor. Bugün UBP sözleşmeli birini aldığında hiçbirimiz bir şey demeyiz çünkü UBP bunu her zaman yapıyor. Ama HP de şimdi aynı noktaya gidiyor. Küçük statüko oluyor.
Başka dikkatimi çeken konu; Çalışma Bakanı “18-20 yıllık af getireceğiz” diyor. Buna küçük ortak hiçbir şey demiyor. Bu, ülkedeki sosyal güvenlik ve vergi sistemine dinamit sokmaktır. Siz iş insanısınız veya çalışansınız, her dönemde af, 18 yıl sonra af çıkacağını bilirseniz verginizi öder, prim yatırımınızı yapar mısınız? Peki ödeyenler ne olacak? Bu aslında mevcut statükonun devamı için verilen siyasi bir rüşvettir. Bu, sisteme dinamit sokar, yozlaştırır. Aflar, kriz ve afet dönemlerinde belli amaca hizmet için kullandırılır. Daha 4 yıl önce, 2015 yılında ülkemizde af uygulandı. Bu kadar çok af uygulaması sistemin güçlenmesini engellediği gibi, yozlaştırır, vatandaşın mükellefiyet anlayışını geriletir. 
Dolayısıyla genel olarak konulara baktığımda, siyasetin, hükümetin, aslında toplumun sorunlarına doğruyu yaparak, çözüm bulma yolunda bir şey yaptığını görmüyorum. Zaten ekonomi adına plan, program hiçbir şey ortada yok. Günlük yaşıyoruz. Günlük ihtiyaçları karşılayacak, durumu sağlıyor hükümet. Rastgele yaşıyoruz gibi bir durum var.

“Kendine yeten, ayakları üzerinde durabilen bir toplum daha özgür olabileceği gibi, geleceğiyle ilgili kararların alınmasında da daha etkili olabilecektir.”

  • YENİDÜZEN: Türkiye’den kaynak gelmezse ne olur?
  • Mustafa BESİM: Kendine mali olarak yeten bir ekonomi konusu daha fazla gündeme gelecek. Vatandaş ödediği verginin nereye harcandığını daha fazla sorgulayacak. Kanımca bu olması gerekendir. Benim görüşüm şudur; son 10 yıldır Türkiye’nin bize sağladığı katkı giderek azalıyor. Özellikle son hükümet döneminde çok azaldı.   Savunma giderlerinin bir kısmının dahi yerel kaynaklardan karşılandığını gördük.  Kötü olan Türkiye’den gelen kaynağın azalmasına paralel alt yapı yatırımları da azalıyor. Altyapı için gerekli kaynağı yaratma kabiliyeti olmayan Maliye, ülkenin yaşam ve hayat kalitesini doğrudan etkileyen yatırımları yapamıyor.  Türkiye’ye olan mali bağımlılığımız azalması ve yatırımlarda olan gerilemeyi terse çevirmek zaman alır. Bunun ancak gerçekten kendine yeten bir mali yapıyı isteyen, inanan siyaset başarabilir. Aslında bu tüm siyasi partilerin gündeminde olmalıdır. Zira mali olarak kendine yeten bir yapı sağlamak demek geleceğimizle ilgili kararları fon sağlayıcıların etkisinde kalmadan daha özgürce vereceğiz anlamına gelmektir. Bakın 6 aylık protokol imzalanmasında ne kadar kabul edilmeyen kötü şeyler yaşadık. Bir önceki hükümet uğraştı bir şeyler hazırladı. Bu bir şekilde olmadı. Yeni hükümet geldi bir protokol imzaladı, o da olmadı. Ama içerisine toplu iş sözleşmesi ile ilgili iş hayatını olumsuz etkileyecek maddeler konuldu. Eğitim ile ilgili ne olduğunu hala anlamadığımız ama aslında Mali protokollerde yeri olması beklenmeyen meseleler vardı. Bunlar için mi mali protokoller imzalanır Türkiye ile? Bu kendini özgür ve demokrat kabul eden Kıbrıslılar için kabul edilmemesi gereken bir husustur. İşte bunun için değişimi toplumun talep etmesi gerekir diyorum. Bunu için siyasetin öncü ve itici güç olası gerekmektedir. Mali bağımsızlığın devamında siyaseti de kendine yeten bir yapıya çevirmeliyiz. İnancım, siyasi istikrarsızlıklar da bu sayede azalacaktır. 
    Dolayısıyla mali bağımlılığı azaltarak, kendimizi yönetmeyi kendi kararlarımızı vermeyi başarabilirsek bence artık Kıbrıslı Türkler hem daha mutlu, hem daha demokratik hem de daha özgür olacaklar.
    Ama kendine yetme için mali bağımlılığı azaltma ve kendi kendisine yetmesi konusunda Kıbrıslı Türkler bunu ne kadar talep ediyor? Bu yaşadıklarımızdan vazgeçmeliyiz. Bunun çıkış yolları var, bu yollara ilerlemeliyiz.

 “Ne mali disiplin sağlayacak, ne de ekonomiyi büyütecek bir bütçedir”

  • YENİDÜZEN: 2020 Bütçesi çok eleştirildi. Bütçede sizin dikkatinizi çeken unsurlar nelerdir?
  • Mutafa BESİM: Ben bu hükümetten 2019’un sonuna gelirken ve bütçe hazırlanırken; ‘Yaşanan bir tecrübe var. Türkiye’den para akımı buraya tamam değil. Dolayısıyla 2020 yılı bütçemi ona göre hazırlamayım’ demesini bekliyordum.
    Kamu maliyesinde ders verirken anlatıyoruz,  kamu maliyesinin en önemli aracı bütçedir. Hem siyaseten hem ekonomik olarak çok önemlidir. Maliye politikası ve aracı olan bütçenin temelde iki önemli hedefi olur. Birincisi; bütçe disiplini sağlamaktır. Bunun için de ‘borçlanmayacağım, Türkiye’ye ihtiyaç duymayacağım, yerel bankalardan borçlanmayacağım’ dersiniz. Bu bir mali disiplindir.
    İkincisi ekonomide yaşanan durumu dikkate alarak, ‘ben devlet olarak bütçemle ekonomiye müdahale etmem lazım, harcama yapmam lazım, çünkü kriz var, talepte daralma var. Bunu aşmak için daha fazla açığım olacak ki iş insanlarının da önünü açayım, işsizlik olmasın, ekonominin çarkları dönsün’ dersiniz.
    Bu bütçeye baktığımda ikisini de görmüyorum. Bütçede belirtilen harcamaları yerine getirmek için Türkiye’den 1.8 milyar ve iç borçlanma olarak 578 milyon öngörülüyor. Bütçenin %6.5 kadar iç borçlanmaya gidecek olan bu hükümet, TC den alacağı kredi ile toplam borçlanma oranı bütçenin %11,5 kadardır. Türkiye kaynağını sağlamazsa TC kaynaklı yatırımlar yapılmayacak ve dolayısıyla ekonomik büyüme olumsuz etkilenecek.  Özetle kredilerle açık 1 milyar, hibelerle 2 milyar.  Türkiye’den kaynak aktarılsa bile yine borçlanma olacak. Dolayısıyla bütçe disiplini yok. Peki ekonomiyi büyütmek için ne gerekir? Yatırım. O da yok. Peki bu bütçe nedir, neye yarar? Bakıyorsunuz alt yapı yatırımlarında gerileme var, nominal rakam olarak baktım 220 milyon bütçenin yüzde 2,5’i ancak yatırıma ayrılmış.  Sağlık bütçesinde de gerileme var.
    2019 enflasyonu yüzde 10 civarı olması bekleniyor. 2020 Bütçesi, enflasyon oranın gerisinde % 6,88 artış öngörülüyor. Harcamalar tarafı artmıyor . Hükümet bu bütçeyle ekonomiye bir önceki yıla göre daha az müdahale edeceğini ve 2020’de büyümeyi özel sektörden beklediğini işaret ediyor.  . Bu bütçe 2020’yi kaldıracak bir bütçe değildir.  Ne mali disiplin sağlayacak bir bütçedir ne de ekonomiyi büyütecek bir bütçedir. Geçen sene bütçe açığı daha yüksekti ama hükümet genişletici bir maliye politikası uyguladı. HP yine hükümette var ama bunu ne yazık ki yapmıyor.  Bu da siyasi bir tutarsızlıktır. Aslında 2020 bütçesi bizi ekonomik olarak kurtarmıyor. Tabi bölgesel konjonktüre de baktığımızda Brexit, Doğu Akdeniz’de yaşanan sorunlar, ve küresel konjonktür de çok iyi değil.
    Dolaysıyla bu bütçe ile en fazla yüzde 2 gibi bize yetmeyen bir büyümeye gideceğiz. Biraz daha Türkiye’ye bağımlı olacağız. Çünkü Türkiye’den 1.8 milyar istiyoruz. Bu bizi nereye götürecek?
    Halbuki 4’lü koalisyonun yapmaya çalıştığına biraz devam edilseydi, en azından kendimize yeten bir yapıya doğru yol almış olurduk.  Biraz sıkıntı çekecektik ama diyecektik ki “biz artık kendimize yeteriz.” 2018 sonu rakamlarına baktığımda bizim Türkiye’den aldığımız toplam rakam bütçenin yüzde 6-7’ydi. Bu çok düşük bir rakamdır. 2020 yılında bağımlılığı yine % 20lere çıkarılması öngörülüyor.
    Bizim kendimize yetmek için özelikle bütçede gelirler tarafını halletmeliyiz.  Biz vergi ödemiyoruz. Bizim vergi ve sosyal güvenlik yükümüz milli gelirin yüzde 26’sına geliyor. Avrupa Birliği’nin mali açıdan en kötü ülkesi olan Bulgaristan’da bu oran yüzde 30. Yunanistan’da yüzde 34. Demek ki bizim orada boşluğumuz var. Biz vergi ödemeyenlerden vergi alırsak, vergi sistemine katarsak ve gerçekten insanlardan vergi toplarsak ve topladığımız vergileri doğru yerlere kullanırsak dolayısıyla vergi yükünü 4 puan daha artırırsak, yani yüzde 30’a getirirsek, 800 milyon TL ile düşünün siz ne kadar yol, okul yapabiliriz. 800 milyon daha yaratarak açığımızı da indirebilir ve kendimize yeten bir yapıyı yaratabiliriz. Dolayısıyla hükümetten bunu beklenen  bu ama bütçeye baktığımda vergi gelirlerini yayacak ve herkesten vergi alacak ve gelirlerini artıracak yönünde bir girişim veya politika görmedim. Ne gördüm? Af. ‘Af yapılırsa 40-50 milyon elde edeceğiz’ deniliyor. Ama ödeyen insanları da düşüneceksiniz. Maliye politikalarına bu yönde önem vermeliyiz bu hem kendimize yeten yapıyı başarmamıza neden olacak hem de siyasetten de bizi doğruya götürecek. Bunu kim yapacak? Siyasetçiler ön ayak olacak toplum da bunu destekleyecek. Siyasetçilerin de bunu yapmaya yönelmeleri gerekir. Ama böyle bir girişimi, isteği hükümette görmüyorum. Toplum talep etmesi gerekir, toplum da bunu göremiyor. Siyasi partilerin topluma biraz öncülük etmesi gerekir, doğruyu göstermesi ve anlatması gerekir.
    Biz bugün yol vergisinden aldığımız parayı yollara harcayamıyoruz. Sosyal sigorta primindeki sağlık payını sağlık için harcamıyoruz. Dolayısıyla bundan dolayı hem sorgulamıyoruz ödediğimiz vergileri hem de kendimize yetemiyoruz.

”Kendimize mali olarak nasıl yetebilirizi tartışmalıyız. Aksi takdirde bir yerlere varamayacağız”

  • YENİDÜZEN: Önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Bu siyaseten ve ülke ekonomisi olarak bizi nasıl etkileyecek?
  • Mustafa BESİM: Bilinmeyenler çok. Her ne kadar da hükümet edenler, ‘biz Cumhurbaşkanlığı seçimine girsek de hükümet devam edecek’ deseler de bir etkileşim olacak gibi görünüyor.    
    Seçim sırf Kıbrıs sorunuyla ilgili de olmayacaktır. Adaylığını resmen açıklayan Tufan Erhürman’dır. Onun da söylemlerinde birinci sırada Kıbrıs sorunu, federal biz çözüm için uğraşma,  ikinci sırada o çözümü destekleyecek güven artıcı önlemlere yoğunlaşma var. Üçüncü sırada da kendine yeten bir ekonomik yapı var. Bunu niçin diyor? Çünkü biz çözüm olsa da olmasa da kendine yeten bir yapıya ihtiyacımız olacak.  Çözüm olacak da her şey hallolacak diye bir şey yok.  Onun için bizim bunu da yapmamız gerekir. Diğer taraftan aday olma potansiyeli yüksek olanlara baktığımızda yalnızca Kıbrıs sorununu konuşmuyor diğer konuları da konuşuyorlar.
    Dolayısıyla seçim bir önceki hükümette bulunan siyasi partilerin performanslarına da bakılarak karar verilecek. Çünkü bir önceki hükümette bulunanlar aday oluyor. Söylemlere dikkat edilecek.
    Bunun yanında 5 yıl önce federal çözüm çok öndeydi, o yönde de bir destek verildi Sayın Akıncı’ya. Bu defa benim görüşüm, her ne kadar federal çözüm gelinen aşamada en akılcı ve optimal çözüm modeli olsa da, acayip bir rüzgar esiyor. Görüşmelerde yaşanan tıkanıklık ve başarısızlık durumu nedeniyle toplumun bu seçimlerde seçilecek Cumhurbaşkanından birincil talebi bu yönde olmayacağını gözlemliyorum.   Orta vadede kendi  hayat kalitesini, yaşam standartlarını hangi cumhurbaşkanı daha fazla etkileyecek bence ona bakacak. Çünkü Crans Montana sonrası süreç aslında görüşmelerin çok da hızlı bir şekilde ilerlemediğini yakın zamanda da ilerlemeyeceğini göstermektedir. Dolayısıyla ilk etapta seçilen Cumhurbaşkanı görüşme sürecini yeniden başlatmak için bayağı bir çaba gösterecek. Ama diğer taraftan da iç meselelere de daha fazla eğilmesi gerekecek. Bunun yanında çözüm olmadan, Kıbrıslı Türklerin dışa açılımını iyileştirmek için de uğraşması gerekecek. Dolayısıyla vatandaş bunu bilerek, seçimde ‘benim yaşam standartlarımı etkileyecek, dışa açılımı daha fazla zorlayacak ve beni çözüme götürecek kim?’ buna bakacak.
    Ama çok ilginçtir hükümet edenler özellikle Başbakan, ekonomi ve diğer konulardan fazla Kıbrıs konusunda konuşuyor. Aslında bildik söylemlerle kolaya kaçılıyor. . ‘55-60 senedir federal çözümü denedik olmadı’ diyerek Türkiye’yi ön plana çıkararak politika yapmaya çalışılıyor.  Bölgedeki doğal gaz konuları mutlaka konuşulmalıdır yalnız ülkedeki iç konuları, icraatları daha fazla konuşması beklenirken bunlar öteleniyor.  Bu çok kötü…
    Ekonomiyle ilgili ekonomi bakanının ne söylediğini hangi politikaları hayata geçirip ekonomiyi büyüteceğini duyuyor musunuz? Yok. Maliye Bakanı asabileşiyor, ‘daha iyi yapabilen varsa gelsin yapsın’ diyor. Bunun için istifa etmesi gerekir. Ulaştırma Bakanı da ‘para vermezler yapamıyorum” diyor. Böyle icraat olmaz.  Bana da versinler 50 milyon ben de ihaleye çıkar, yaparım. İcraattakilerin sorumluluklarını diğer icraatta olanlara atarak yerine getirmemeleri kabul edilemez.  Bakanlar kaynak akışını nasıl sağlayabileceği ve projelerini nasıl hayata geçirebileceklerinin uğraşını vermelidir.
    Sonuç olarak artık kendimize mali olarak nasıl yetebilirizi tartışmalıyız. Aksi takdirde bir yerlere varamayacağız. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de bu ön planda olacak diye düşünüyorum.    

 

Bu haber toplam 4881 defa okunmuştur