Eleni Ana
‘20 Temmuz’, 40 yaşında...
Sebepleriyle ve sonuçlarıyla, 40 yıldır da tartışılmakta.
Gerek siyasi boyutuyla...
Gerek hukuki boyutuyla...
Ve gerekse sonrasında gelişen ‘de facto’ durum üzerinden, sosyal ve ekonomik boyutuyla.
Tartışılmaya da devam edecek.
Ancak harekata ‘taraf’ olanların siyasi ve hukuki argümanları ne olursa olsun, sebepleri ve sonuçlarıyla siyasi ve hukuki anlamda yarattığı etki kime ne şekilde yansırsa yansısın, günün sonunda savaş savaştır ve insani boyutuyla kazananı yoktur.
***
Savaşların en zalim yanı, bedelini sivillerin ödüyor olması galiba.
20 Temmuz’un en zalim yanlarından biri de buydu.
Hem Kıbrıslı Rum ve hem Kıbrıslı Türk siviller, bu ada üzerindeki çıkar çatışmalarının en büyük bedel ödeyenleri oldular.
Ve bu bedel yetmemiş olacak ki, bugün hâlâ tüm adada, ‘ONLARIN ÖLÜLERİ’ ile ‘BİZİM ÖLÜLERİMİZİ’ yarıştıran, hakim bir zihniyetimiz var.
Oysa kimsenin ölüsü, diğerininkinden değersiz değil.
Her ölü bir evlattır...
Her ölü bir anadır...
Her ölü bir babadır...
Eştir, kardeştir, candır!
***
20 Temmuz’un, günün koşullarında biz Kıbrıslı Türkler açısından taşıdığı anlamı tartışmaya açmak gibi bir niyetim yok.
Evet, belki Fatma ananın oğlunun esaretten kurtulduğu gündür.
Ama sınırın hemen öteki yanında oturan Eleni ananın oğlunun, öldüğü gündür de 20 Temmuz.
Dohni’de yatan babalar vardır...
Atlılar’da, Muratağa’da, Sandallar’da yatan evlatlar, analar vardır...
Ama Balikitre’de de vardır.
Abohor’da...
Aşşa’da...
Lapta’da da vardır.
Ve bir ölünün, artık milliyeti yoktur.
Tıpkı acının milliyetinin de olmadığı gibi.
Bizler bugün eğer bu acılar bir kez daha yaşanmasın istiyorsak, Fatma anaların oğulları yeniden esir düşmesin, Mehmet’lerin babaları soğuk çukurlarda can vermesin istiyorsak, Eleni anaların oğulları için de, Nikos’ların babaları için de acı duymaya, onların da acılarını anlamaya çalışmaya başlamalıyız.
Bugün tanklarla, toplarla, tüfeklerle ‘bayram’ kutluyoruz ya biz, tören alanlarının semalarında gösteri yapan F-16’ların sesleri, Eleni ananın kulaklarına oğlunu uğulduyor, bunu hissedebilmeliyiz.
***
Ölülerin milliyeti yoktur.
Ne Hüseyin’in, ne Mustafa’nın, ne Yorgos’un, ne Petros’un...
Yoktur.
Ve biz, bunu bildiğimiz kadar İNSAN, bunu bildiğimiz kadar ÖZGÜR, bunu bildiğimiz kadar UMUT ve bunu bildiğimiz kadar BARIŞ’ız.
Hepimiz!
----
Biraz dinlenmek için, izninizi istiyorum. Şimdilik hoşça kalın...