“Elenizm-karşıtı demek, ne demektir?”
George Kumullis
Bazı konularda eşeltirilere yanıt veremeyen ve konunun içinden çıkamayan bazı politikacılar, derhal milli çıkara sarılırlar ve Kıbrıs Elenizmine yönelik tehdidi gündeme getirirler. O nedenle Cumhurbaşkanı Anastasiadis, Crans Montana’daki manipülasyonlarına karşı muhalefetin saldırısı altında kalınca, “Saldırıya uğrayan Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı değil, Kıbrıs Elenizmidir” diyerek yanıt vermeye kalkışması, bizi şaşırtmamalıdır. Cumhurbaşkanı, kendi eleştirenleri dolaylı olarak “Yunan-karşıtı” olmakla suçluyor. Bir başka deyişle, eğer Crans Montana’daki müzakerelerle ilgili soru sorarsanız derhal Yunan-karşıtı olmakla damgalanırsınız çünkü Anastasiadis’e göre böylesi sorular, “Kıbrıs Elenizmi’ne karşı bir saldırıdır”...
Ancak sorular orada duruyor, yanıtsız bırakılmış biçimde. Örneğin eğer Türkiye Crans Montana’daki müzakerelerin çökmesinden sorumlu idiyse, neden Guetteres Eylül 2017’deki Raporu’nda, Türkiye’nin yapıcı tavrını övmüştür ki bunu Anastasiadis hiç sorgulamamıştır? Aslına bakılacak olursa hiç protesto etmemiştir bunu ve hatta tam tersine bunun resmi bir BM belgesine dönüşmesine izin de vermiştir! Yine eğer Türkiye garantilerin yerine başka bir şey konması gibi sıcak bir konuyu tartışmaya hazır değilseydi, Sayın Hristodulidis ve Sayın Mavroyannis Crans Montana’da çözüme bir nefeslik mesafede olduğumuz yönünde neden açıklama yapmışladı?
Pek çok “neden” sorusu vardır ancak bu makalede bunlar üzerinde durmak istemiyorum...
Üzücü olan şey, tarihsel olarak resmi kurumla çatışmaya giren, demokratik ideallere sahip, özgür düşünceye sahip olan insanların, Kıbrıslıtürkler’i özgün yurttaşlar olarak görenler, Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın dostluğundan yana olanlar, ilk fırsatta “Yunan karşıtı” ve “hain” olmakla suçlanıyor muhafazakarlar ve Kilise kurumu tarafından...
Bu üzücü durum, Kıbrıs’ta kronik vaziyettedir. Yunanistan’da diktatörlük döneminde (1967-1974), cunta yönetimi Kıbrıs’taki propaganda aracılığıyla yurtsever olarak takdim ediliyordu. Şizofrenik G. Papadopulos ile cahil Pattakos’u “kahraman” olarak görmeyenler derhal “Yunan karşıtı” olmakla suçlanıyordu. Ulusun hırsız tiranlığını ve komik hallerini takadir etmeyenler, “hainlikle” suçlanıyordu. Cuntanın iktidarda olmasının, Kıbrıs için ölümcül bir tehlike olduğuna işaret etme cesareti gösterenler ise “gülünç” ve “aşırı görüşlü” olarak addediliyorlardı. Elbette şimdi artık çok geç olduktan sonra artık herkes vardığımız noktanın Yunan diktatörlüğünün o kokuşmuş meyvesinden ötürü olduğunu kavrıyorlar...
1960-1963 döneminde, Kıbrıs Cumhuriyeti çökmeden önce, atmosfer zordu çünkü iki toplumun da hiçbirisi, varılan anlaşmaların kendi ulusal hedeflerini karşılamadığını ve oluşturdukları rejimin de ancak geçici bir dönem olduğunu düşünüyordu. Ne yazık ki her iki taraf da yeni bir çatışma için askeri hazırlıklar yapmaktaydı. Bu korkunç atmosferde, Nikos Lanitis’in sağduyulu sesi öne çıkıyordu... Görüşlerini “Cyprus Mail” gazetesinde yayımlıyordu çünkü söylediğine göre, hiçbir Rumca gazete, onun görüşlerini yayımlamakta istekli değildi. “Yunan-karşıtı” olarak damgalanmıştı. Nafile bir çabayla, ENOSİS’in peşinde koşmanın ulusal bir trajediyle sonuçlanacağını izah etmeye çalışıyordu...
Lanitis, Kıbrıslırumlar’ın, anayasadaki tüm bölücü öğelerden kurtulmak maksadıyla Kıbrıslıtürkler’e karşı cömert davranması gerektiğini söylüyordu... Kıbrıslıtürkler’i de uyarıyor ve Kıbrıs’ta bir Türk devletinin hayatta kalabilmek için fazlasıyla küçük olacağını, tümüyle Türkiye’ye bağımlı olacağını ve Türkiye’nin de onları zaptedeceğini söylüyordu... Eh, tarih onu haklı çıkarmış durumdadır...
Ancak İkinci Dünya Savaşı öncesinde de “Yunan karşıtları” vardı. Kıbrıs Komünist Partisi vardı. 1926 yılında kurulmuştu ve sömürgeciler bu partiyi 1931 yılında yasadışı ilan etmişti. Partide herhangi bir ırkçılığın izi bile yoktu. Kıbrıslıtürkler’in Kıbrıs’ın yerli insanları olduğunu ve Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler’in Kıbrıs’ın bağımsızlığı için birlikte hareket etmeleri gerektiğini öngörüyordu... Kıbrıs Komünüst Partisi, Kıbrıs’ta AKEL’in öncesindeki komünist partiydi ancak iki parti, Kıbrıs’ın geleceğine yönelik farklı yaklaşımlara sahipti. AKEL sözde Etnarçi’nin (Başpiskobos Makarios’u kastediyor – S.U.) yana çıkıyordu ve ENOSİS’in ateşli bir destekçisine dönüşmüştü – oysa Kıbrıs Komünist Partisi bağımsızlıktan yanaydı, dolayısıyla ENOSİS’e karşıydı. Kıbrıs’ta böylesi bir kararı alabilecek cesaretteki tek siyasi hareketti Kıbrıs Komünist Partisi çünkü ENOSİS’in imkansız olduğunu ve bunu ileriye götürmeye kalkışmanın, Kıbrıs’ı mahvedeceğini öngörebiliyordu. Beklendiği gibi bu politika da “hainlikle” suçlanmış ve Sağ güçler tarafından “Yunan karşıtı” olarak damgalanmıştı, Kıbrıs Komünist Partisi üyeleri de itilip kakılıyor, gülünç düşürülüyor ve sosyal olarak reddediliyorlardı... Şunu da ekleyelim ki, köylerde bazı kahvehaneler sanki de cüzzamlıymış gibi, Kıbrıs Komünist Partisi üyelerinin kahveye girmelerine izin vermiyordu!
Sonuçta “Yunan-karşıtlığı” kavramı, Kıbrıs çevresinde değişmektedir: Kimi zaman bu geleneksel bir anlam taşıyabilir, kimi zaman da aptallıktan kurtulmak, pragmatizm, gerçekçilik ve mantık anlamına gelebilir. Kıbrıs Tarihi’nin temel bilgisine sahip bir dil uzmanının buna tümüyle katılacağını hissediyorum. Buna katılacaktır çünkü Kıbrıs’ın tüm “Yunan karşıtları” insanı en yüksek değer olarak görüyorlar ve özgür düşünceye inanıyorlar – bunlar da ne tuhaftır ki Yeryüzü’nün tüm köşelerine yayılmış olan antik Yunan uygarlığının bileşenleridir...
George Kumullis
(George Kumullis’in 20 Kasım 2021’de POLITIS gazetesinde yer alan makalesinin İngilizcesi’ni Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
“Hiç bilmemektense bir mezarı olsun, daha iyidir...” sergisi devam ediyor...
“Hiç bilmemektense, bir mezarı olsun daha iyidir” başlıklı sergi, Kosova’nın başkenti Priştine’de geçtiğimiz Perşembe günü açıldı ve sergi devam ediyor. Kosova’da açılan “kayıplar”la ilgili bu sergi, “kayıp” yakınlarının acısını yansıtıyor.
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’nın haberine göre, Priştine’de, Gençlik Sarayı’nda açılan sergi, 1998-99 Kosova savaşı esnasında “kayıp” edilenlerin akibetinin aydınlatılması maksadıyla yetkililerin çalışmalarını hızlandırmasına yönelik bir çağrıdır...
Serginin adı, Kumriye Yahmuratay’ın sözlerinden alınmış – o, hala sevdiğinin akibetini araştırıyor ve onun nerede gömülü olduğunun bulunmasını talep ediyor.
Driton Selmani adlı sanatı bu sergiyi hazırlamış ve “Kayıp yakınları, kendi kayıplarını bulunup gömmeden önce ölmek istemiyor” diyor. Selmani, “Kayıp yakınları hayattadır ama içten içe ölü gibidirler” diye konuşuyor...
Serginin küratörlüğünü üstlenen Blerta Hoca ise, sergide kırmızı renkte dijital saatlerin kullanıldığını, bu saatlerin “kayıplar”ın sevdikleri tarafından en son görüldüklerinden bu yana geçen zamanı gösterdiğini, on büyük taş bloğunun ise, ailelerin belleklerinin yok edilemez oluşunu gösterdiğini anlatıyor... “Maksat, o yokluğu simgelemek” diyor.
Serginin bir parçası olarak “kayıp” edilenlerin kişisel kayıtları da koridorlarda sergileniyor... Kosova İnsancıl Hukuk Merkezi tarafından düzenlenen sergi, toplam 1,622 “kayıp” Kosovalı’yı anıyor – bunların çoğu etnik Arnavut kökenli ancak aralarında Sırp, Roma ve diğer etnik gruplardan "kayıplar" da var... Sergi, 31 Ocak 2022 tarihine kadar açık kalacak.
“Dikkat! Tetikçi Var!” başlıklı sergi, Saraybosna’da açıldı...
Saraybosna’da “Dikkat! Tetikçi Var!” başlıklı bir multimedya sergisi açıldı. Sergi, Saraybosna’nın 1992-95 yılları esnasında “Tetikçi Caddesi” denen bölgeden öyküleri, üç boyutlu modeller ve görgü şahitlerinin tanıklıkları ile fotoğraf kullanarak ele alıyor. Sergiyi Paul Lowe hazırlamış.
Sergi, yedi yaşında bir çocuk olan Nermin Divoviç’in 18 Kasım 1994’te bir tetikçi tarafından öldürülmesinin yıldönümünde Bosna-Hersek Tarih Müzesi’nde açıldı.
Saraybosnalı fotoğrafçı Paul Lowe, serginin birkaç senelik araştırmanın sonucu olduğunu, Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi arşivlerini de bu proje için taradığını anlattı.
Lowe, serginin açılışında yaptığı konuşmada, Lahey savaş suçları mahkemesinin arşivlerinde, profesyonel bir tetikçi olan bir Hollandalı’nın ifadesini de bulduğunu, sözkonusu tetikçinin Boşnak Sırp komutanlara karşı ifade vermiş olduğunu anlattı. Lowe, “Sözkonusu Hollandalı uzman, profesyonel bir tetikçinin ne tür taktikler ve ne tür silahlar kullandığını, Sırp kuvvetlerin tetikçiler için ne tür yerler kullandığını anlatmıştı, açıkçası bunlar sivillere karşı bilinçli saldırılardı” dedi.
“Sniper Alley” yani “Tetikçi Caddesi” olarak bilinen Saraybosna’daki yol, 1992-95 yıllarında siviller için büyük tehlike barındırıyordu çünkü buraya tetikçiler konuşlanmıştı.
Bosna Tarih Müzesi direktörü Elma Haşimbegoviç de, Nermin Divoviç’in bir tetikçi tarafından öldürülmesinin, pek çok trajediden yalnızca biri olduğuna dikkat çekti, “Bugün bu sergiyle yaptığımız şey sanırım onların hatırasını korumak ve Nermin Divoviç’in öyküsünün doğru biçimde ortaya konmasıdır” diye konuştu...
Sergi gelecek yıl ilkbahar aylarına kadar açık kalacak.