Emlak krizini yaratanlar savaş çığırtkanlığı da yapmaya başladı!
Bu ülkede önüne geleni vatan haini ilan eden ama geçmişinde Türk Bayrağı yakmışlığı bile bulunan bir tek kişi, aylarca, hatta senelerce, emlak yatırımcılarını tek tek Rum milliyetçiler de öğrensin diye ifşa etmedi mi?
Ettiiiii!
-*-*-
Sizin kendi cumhurbaşkanınız, “yürüyün, arkanızdayız” diye naralar atmadı mı?
Attııııı!
-*-*-
Şimdi, İsrailli yatırımcılar veya Türk vatandaşı Musevi iş insanları ile birlikte, bir çok yabancı emlak – konut alıcısı, satıcısı, aracısı, reklamcısı sıkıntılıdır!
Tabii ki yerliler de!
-*-*-
Bu konuya çözüm bulmanın yolu, “kahramanlık taslamak” değildir...
-*-*-
Bu konuya çözüm bulmanın yolu, “Eh Yahudileri, Almanları Rumlar alsın ama bizim çocuklarımıza dokunurlarsa savaş sebebi sayarız” demek, kelimenin tam anlamıyla ahlak dışıdır, saptırmadır, kiri ve hatayı örtme çabasıdır...
-*-*-
Kısacası, şu gerçek çok iyi bilinmelidir ki; emlak işini, “milliyetçilik” veya “ulusalcılık” taslayan; aynı zamanda Kıbrıs’ta çözüm isteyenleri hayatları boyunca, kişisel çıkar uğruna hain ilan eden ahlaksızlar mahvetmiştir...
-*-*-
Mevcut yasa değişikliği hiç gecikmeden en mantıklı şekline dönüştürülmelidir; gerekirse Meclis acil toplanmalıdır; Cumhurbaşkanı masaya oturmak için yine gerekirse “mıçını yırtıp başına giymek” dahil, elinden geleni ardına koymamalıdır!
-*-*-
Ve “savaş sebebidir...” diyen ama aslında bir çok işi yüzüne gözüne bulaştırmış olan arkadaşlar da ne olur susmalıdır...
-*-*-
Şu unutulmasın; Kıbrıs’ta çözüm ve barış yerine, yeniden savaş isteyenin – kışkırtanın, bence örtmeye çalıştığı suçu – hatta suçları - çok ciddi büyüktür...
Bisiklet notları: Propaganda ile
gerçeği ayırt edebilmenin önemi!
Eşit egemen ve de bağımsız KKTC’deki bisiklet sürüşlerim devam ediyor...
Bisiklete önce 28’lik – 3 videzli eski klasik bisikletlere benzeyen bir Çin malı ile başlamıştım, sonra bir başka bisiklete geçtim... 18 videzli!
-*-*-
Doğrusu tabii ki videz değil!
Vites!
Ama, “videz” demek ve hatta “videz” diye yazmak, bana daha “özgür” ve daha “bağımsız” geliyor!
-*-*-
Devletten bile daha bağımsız!
-*-*-
Devlet mi?
KKTC canım!
-*-*-
Ersin Tatar’ın egemen eşit ve bağımsız devleti!
Nasıl oluyorsa!
-*-*-
Geçenlerde Türkiye’de bir kasabada gezerken, kendisini BM Genel Sekreteri aramış ve “Mr Tatar, come to New York” demiş!
Yani yolcudur Abbas, bağlasan durmaz durumu!
Gidilecek!
O müzakereler başlayacak!
-*-*-
Ama devlet bağımsız ya; Tatar telefonla davet alır almaz; Hakan Fidan ve Tayyip Erdoğan’ı aramış!
Ya da arayacakmış!
-*-*-
Bir de Tatar diyor ki; “beni tehdit ettiler!”...
Yoksa öyle demedi mi?
Öyle demedi; ama “tehditle masaya oturmam” falan dedi!
Rauf Denktaş da “Ortaköy’e bile gitmem” dememiş miydi?
“Beni zorlamasınlar” diye kızmıştı!
Sonra ne yazık ki “Anavatanın çıkarları” gereği, tıpış tıpış!
-*-*-
Neyse, bisiklet gezim sırasında lastiğim patladı...
KKTC’den 4, evden 8 kilometre uzaktayım...
“Lastiği tamir edecek bir bisikletçi” ararken, üç ayrı benzin istasyonuna girdim...
Çoğunda Asyalı ve Afrikalı gençler çalışıyordu, bizimkinin aynısı!
Bir tanesinde “Türkçe bilen bir çalışana rastladım”, “Türk müsünüz?” dedim; yani bizim bakanlar kurulu üyelerinin Erhan Arıklı ve Dursun Oğuz dışında kalanlarının çoğundan daha iyi Türkçesi olduğunu söyleyebilirim ama “kızdı”!
“Gürcü” olduğunu söyledi!
-*-*-
Lastik tamiri yapabilecek dükkanı da tarif etti...
“Kapatacak, yetişemeyeceksin” dedi; Kıbrıslı deyişiyle “sıkıldım”...
Yani “sıkılmak” burada “bunalmak, tayfalmak” anlamında kullanılmadı!
Cirit gibi çıkış yaptım!
Yine anlaşılmadı değil mi?
Depar attım dersem!
-*-*-
Yani çok çabuk bir şekilde bisikletçi kapanmadan yetişeyim diye fırladım...
Kapıda iki Afrikalı genci yakaladım, “kilitliyorlardı”...
“Aman, zaman” derdimi anlatamadım!
Dinlemediler!
“Kapanış saati geldi, yürrrrüüüü anca gidersin” anlamına gelen bir şeyler söylediler!
Ve patlak lastikle, yaklaşık 8 kilometre geri yürümek zorunda kaldım!
“İstemeden ağır bir spor” yapmış oldum tabii ki!
-*-*-
Güney Lefkoşa’da Ağustos ayında pek yerli Lefkoşalı yok...
Olanlar hep belli bir yaş grubunun üzerinde...
-*-*-
Geçenlerde bir başka bisiklet sürüşü sırasında, su almak için durduğum bir markette, selamlaştığım yaşlı sayılan Rum ile sohbet ettim...
Kıbrıs meselesine şaşırtıcı derecede hakim...
Kıbrıs meselesine şaşırtıcı derecede hakim olmak nasıl olur?
“Propagandayla gerçeği ayırt etmesini bilerek...” tabii ki!
-*-*-
Rum dedi ki; “... Çok hatalar yaptık!”...
“Siz mi biz mi?” diye sordum!
“Kabul etmek gerekir ki iki taraf da...” dedi...
-*-*-
Ayak üstü anlattı...
AKEL sempatizanı hatta üyesi sanırım...
-*-*-
Hem Ersin Tatar hem de Nikos Hristodulidis’in “çözüm için avantaj” olduğunu söyleyince, muhabbeti geliştirmek istedim!
Çünkü yıllardır aynı şeyi düşünüyorum!
-*-*-
EOKA B’yi ve TMT’yi; yani düşmanlığı – savaşı – ölümü temsil eden – bilerek ya da bilmeden Amerika’nın – NATO’nun çıkarlarına hizmet etmiş aşırı milliyetçilerin siyasi temsilcilerinin atacağı “çözüm imzası”, başkalarının atacağı imzadan daha “garanti”dir!
-*-*-
Keşke elini öpseydim!
Yürüdü, minik arabasına girdi ve el sallayıp gitti...
-*-*-
Kasaba uğradım aynı gün...
İki kilo domuz eti aldım...
Şişlik...
Günah benim kime ne!
-*-*-
Kasap Türkçe bilen Mısırlı bir genç...
“Ab, sen Müslüman? Eti bisiklette götüreceksin?” dedi kısık bir sesle...
“Elhamdülillah” dedim...
Eti bisikletle götüreceğim...
Güldü...
Dedim, “sen?”
O da “Elhamdülillah” dedi; ben de güldüm!
“Sen kesip satarken günah değil da ben bir kaç parça yerken mi günah?”
Demedim tabii ki!
14 euro ödedim!
Çok da ucuz geldi!
-*-*-
Diyeceğim şu ki, hem iyi pazarlar diliyorum hem de “müzakereler başlayacak” diye yazmıştım, haklı çıktım, çok seviniyorum!
Çocuklar gibi!
-*-*-
Tatar mı?
O bir şey bilmiyor!
Bilseydi, ya da mesela egemen eşit bağımsız devlet iddiası doğru olsaydı, zavallı bir şekilde, “Hakan Fidan ve Sayın Erdoğan’a soracağım” demezdi değil mi?
Şimdi “git” diyecekler, “gidecek”...
“Bunu söyle” diyecekler, onu söyleyecek!
Çok daha güzel, çok daha renkli papağan cinsleri biliyorum!
Güney Lefkoşa’nın göbeğinde, ağaçlar arasında, nefis bir yürüyüş ve bisiklet yolu... Keşke biz de yapabilsek... Ama ağaç yok ki Kuzey’de! Bırakmadık! Beton var bizde! Yaaaaa...