Emre Karayel; “Benim er meydanım sahnedir”
“Babam akşamları bize hikâyeler anlatırdı. Evde de eski bir ayna vardı gündüzleri kendimi o ayna karşısında bulur, babamın akşam anlattığı hikâyeleri canlandırmaya çalışırdım.”
Simge Çerkezoğlu
Kıbrıs Tiyatro Festivali bu yıl on yedinci kez perdelerini tiyatro severler için açtı. Bir ay boyunca sadece yetişkinler için değil çocuklar için de pek çok oyunu izleme fırsatı yakaladık. Festivalin en dikkat çeken, en bilinen tiyatro sanatçılarından Emre Karayel, kariyerini ve yeni projelerini bizimle paylaştı. Festivale dair gözlemlerini paylaştı.
“Oyunculuğum çocuklukta ayna karşısında başladı”
Emre Karayel Adana’da dünyaya geldi… Yaşar Kemal, Yılmaz Güney gibi sanatçıların yetiştiği topraklarda büyüdü. Üniversite eğitimi için Ankara’ya iktisat okumaya gelen sanatçı aslında bu mesleği yapmayı hiç istemediğine karar vererek hayatını bambaşka bir yöne çevirdi.
“Doğduğum topraklar benim yapımı, gelişimimi, dünyaya olan bakış açımı elbette çok etkiledi. Çukurova çok verimli topraklar. Babam da çiftçiydi. Kadirli’de doğdum, küçük bir ilçede, sokak ve aile ortamında, yaylalarda büyüdüm. Tüm bunların bana çok katkısı olduğunu düşünüyorum. Hala Adana’yı çok severim. Her fırsatta giderim. Ben çocukken sadece TRT vardı. Oyuncak bulmak zordu. Televizyon yayını sadece belli saatlerdeydi. Babam akşamları bize hikâyeler anlatırdı. Evde de eski bir ayna vardı gündüzleri kendimi o ayna karşısında bulur, babamın akşam anlattığı hikâyeleri canlandırmaya çalışırdım. Benim oyunculuğum çocuklukta ayna karşısında başladı… Tiyatro ana sanat dalı ile ilgilenmem ise biraz rastlantısal oldu aslında. İktisat Fakültesini kazanmıştım ama iktisatçı olmak istemiyordum. O yıllarda da özel kanallar yeni yeni açılmıştı. Ben de dublaj yaparak para kazanmaya çalıştım ama yapamadım. Bir dublaj kursuna katılmaya karar verdim. O kurstan çok keyif aldım. Bir mimik yaptım, çok beğenildi. Galiba sahne zehri derler ya onu orada tatmış oldum. Böylece iktisat fakültesini bıraktım. Tiyatro bölümü sınavlarına girdim. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde burslu okudum.”
“Kariyerimin TRT’de başlaması benim için şanstı, o yıllarda TRT okuldu”
Oyunculuk kariyerine ilk olarak Türkiye Radyo Televizyonu’nda başlayan Karayel, o yıllardaki TRT’nin çok özel olduğuna vurgu yapıyor.
“TRT başlı başına bir okuldu aslında. O yıllarda TRT’de dizide çalıştım, program sunuculuğu yaptım, çocuk programlarında profesyonel kukla oynattım. Profesyonel olarak kukla oynatmak gibi bir yönüm de var ama artık vakit dar olduğu için yapamıyorum tabii. O nedenle TRT okuldu, o dönemdeki TRT çalışanlarının bana katkısı büyüktür. Bugün hala televizyonda sunuculuk yapabiliyorsam bunu o yıllara ve TRT’ye borçluyum. Başlangıcımın o yıllardaki TRT olması benim için çok kıymetlidir.”
“Mesleğimizi idame ettirebileceğimiz her alanda çalışmak zorundayız”
Seslendirme, dizi, tiyatro, sinema derken Emre Karayel oyunculuğa pek çok mecrada devam etti. Çalıştığı hangi alanın onun için daha baskın olduğunu sorduğumda ise beklediğim cevabı aldığımı söylemeliyim.
“Biz oyuncuyuz mesleğimizin farklı dalları var. Sinema, tiyatro, televizyon dizileri, sunuculuk… Herkes dizide oynar mı, sunuculuk yapar mı bunlar tercihe bağlıdır ama sonuçta bizler oyuncuyuz. Mesleğimizi idame ettirebileceğimiz her alanda çalışmak zorundayız diye düşünüyorum. Yaptığım işler arasında ayrım yapmıyor, keyif almaya, en iyisini yapmaya çalışıyor, her işime aynı özeni gösteriyorum. Elbette asıl mesleğim, ana sanat dalım tiyatrodur. Benim er meydanım sahnedir.”
“Bir kadın bir erkek dizisi benim için dönüm noktasıdır”
Emre Karayel’i toplumun geniş kesimleriyle buluşturan proje sanırım ‘Bir Kadın Bir Erkek’ isimli diziydi. Bir röportajında diziyi hayatının dönüm noktası olarak tanımlıyor. Bir diziden ziyade, izleyenlere tiyatroyu andıran, iki kişilik skeçler hep hatırlanıyor, unutulmuyor. Dokuz yıl boyunca süren bu projeyi şimdi kime sorsanız yine izlerim diyebiliyor.
“Bir Kadın Bir Erkek dizisi benim için dönüm noktasıdır, doğrudur. Projede Demet Evgar ve beni bulmaları bir araya getirmeleri iki yıl kadar sürdü ama buna değdi. Dizinin yapımcısı Müge Turalı hem bizim hayatımızı değiştirdi, hem de bize çok iyi bir yapımda çalışma imkânı sağladı. Ben senaryoyu ilk okuduğumda bu adam benim demiştim zaten. Çok sevdim bir kadın, bir erkek projesini. Demet Evgar da bana çok iyi bir partner oldu. Türkiye’nin en yetenekli kadın oyuncularından biri olduğunu her zaman söylüyorum. İlk başta dizinin hedefi İtalyan komedi dizileri gibi haber öncesi kısa, yirmi dakikalık bir sitcom dizisi olarak yapmaktı. Fakat bizim televizyonlarımız bunu kabul etmedi. O kadar kısa bir dizi istemedi. Böylece Digitürk, Türk Max kanalında skeçlerimizi yapmaya başladık. Çok beğenildi, çok izlendi. Düşünsenize dokuz yıl sürdü, otuz beş bine yakın skeç çektik.”
“Kadın ve erkek ilişkilerini sorgulayan oyunlarda rol almayı seviyorum”
Sadece ‘bir kadın bir erkek’ dizisi ile değil, aslında Emre Karayel kariyerinin farklı dönemlerinde kadın ve erkek ilişkilerini kendine konu edinen farklı projelerde çalıştı. Testosteron oyunu, şu anki Oksimoron oyunu bunların başında geliyor. Bunun özle bir nedeni var mı merak ediyorum.
“Tesadüfen böyle denk geliyor. Bu yıl Kıbrıs Tiyatro Festivali’nde oynadığım Oksimoron oyunu kadın ve erkek ilişkileri ile ilgiliydi. Kadın ve erkek ile başladı bu dönem. Bunu Testosteron oyunu takip etti. O oyunda yedi erkekle kadın ve erkeği sorguladık. Arada bir Shakespeare’in Antonius Kleoparta oyununda da rol alsam yine de ortaya bu şekilde bir genelleme çıkıyor. Ben de kadın ve erkek ilişkilerini sorgulayan oyunlarda rol almayı seviyorum, doğrusu bir sakınca da görmüyorum.”
“Eğlendiren yönleriyle seyircinin kendisini komedide bulması daha kolay”
Sanatçı daha önce verdiği bir röportajda komedi türünün izleyiciyi daha çok çektiğini, içine aldığını söylemişti. Kendisi de sanki daha fazla komedi yapımda yer alıyor, bunun nedenini ona bağlamak söz konusu olabilir mi diye soruyorum…
“Komediyi ben çok seviyorum doğrudur. Komedi yapmak insanları güldürebilmek insana büyük bir haz veriyor. Bu çok güzel bir duygu ama ben komedi oyuncusu olduğumu kabul edemem. O yanlış bir şey olur. Ben oyuncuyum. Daha önce çok önemli drama dizilerde de rol adım. Gümüş, İstanbul Masalı, Psikopat dizileri en bilinenleridir. Sonuçta çok farklı rollerde oynadım. Son dönemde haklısınız daha çok komedi türünde rol aldım. Özellikle bir kadın bir erkek komedi olunca, çok da sevilince insanlar öyle görüyor. Sonuçta ben oyuncuyum, her rolü en iyi şekilde oynamak için çalışırım. Kuşkusuz iyi dramalar da seyirciyi içine alabilir ama komedi izleyici ile ilişki kurmakta daha sempatiktir. Çünkü eğlendiren yönleri ile seyircinin kendisini komedide bulması, komediyi sevmesi daha kolay olur.”
“Fatin Rüştü Zorlu’nun hayatını sinema filminde oynamak isterim”
‘Kariyerimde eksik kaldığım tek alan sinema oldu’ diye bir söylemde bulunuyor sanatçı… Bunun nedenini de konuşuyoruz. Son dönemde özellikle Müslüm filmi ile başlayan Çiçero ve Şampiyon ile devam eden, şimdi merakla beklenen Naim Süleymanoğlu, Ahmet Kaya’nın filmleri derken Türkiye’de, hatta dünyada biyografi tarzına yönelim olduğu gerçek. Bu noktadan yola çıkarak, kendisinin de bir biyografide oynama ihtimalini düşünmüyor değilim.
“Benim çok eskiden beri bir biyografi filminde oynama hayalim var doğrusu. Bir gün bu hayalim gerçek olursa sizinle yeniden buluşmak bunu konuşmak, o gün sormuştunuz bugün gerçek oldu demeyi isterim. Ben eski başbakan yardımcılarından, dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun hayatını sinema filminde oynamayı çok istiyorum. Biliyorsunuz 27 Mayıs darbesinden sonra dönemin Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile birlikte idam edilmiştir. Sadece politik kimliği değil çok da etkileyici bir hayat yaşadığını düşünmekteyim. Emin Çolaşan’nın Fatin Rüştü Zorlu’nun sevgilisi ile yaptığı röportajlar sayesinde hayatının detaylarından haberim olmuş, beni çok etkilemiştir. Çok da güzel bir aşk hikâyesi yaşamışlardır.”
“Dolu salonda oynamak bir oyuncu için çok keyif verici”
Kıbrıs Tiyatro Festivali’ne daha önce de iki kez gelen sanatçıyla sohbetimizi festivale dair izlenimlerini konuşarak tamamlıyoruz.
“Kıbrıs Tiyatro Festivaline ilk olarak Oyun Atölyesi ile Testosteron oyunuyla gelmiştim. Daha sonra yine Oyun Atölyesi ile Antonius Kleoparta oyunuyla geldim. Bu da tiyatro için üçüncü gelişim. Tiyatro festivali burada çok güzel oluyor. Seyircinin bize olan ilgisi, alakası harika, çok yüksek… Biletler her zaman çok önceden tükeniyor. Dolu salonda oynamak, oyunlara ilgi gösteren insanlarla olmak bir oyuncu için çok keyif verici tabii. Hem tüm Kıbrıslılara hem de festivalde emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.”