“En büyük dert hayat pahalılığı”
Ekonomist Prof. Dr. Mustafa Besim, ülkedeki en büyük sorunun enflasyon olduğunu ve yıllık enflasyonun %100’ü geçtiği bir ortamda istifa kurumunun çalışması gerektiğini vurguladı.
Ekonomist Prof. Dr. Mustafa Besim, ülkede ciddi bir hayat pahalılığı yaşandığını, en önemli sorunun enflasyon olduğunu söyledi, “Türkiye’yle imzalanan protokolde buna yönelik hiçbir adım yok” dedi.
“Hükümet denilen aygıt, ülkenin sorunlarına çözüm bulmak için çalışır” diyen Prof. Dr. Besim, sorunları doğru tespit edip, ülkeye uygun politikalar geliştirmek gerektiğini belirtti.
DAÜ İşletme ve Ekonomi Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa, yıllık enflasyonun %100’ü geçtiği bir ortamda istifa kurumunun artık çalışması gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Mustafa Besim, Türkiye ile imzalanan mali ve işbirliği protokollerinin Kıbrıslı Türklerin geliştirdiği ekonomi politikalarına, kalkınma planına uygun, destekleyici olması gerektiğini de kaydederek, söz konusu protokollerde TL kaynaklı enflasyonun neden olduğu sorunlara çözümler getirecek adımların yer almasının gerektiğinin altını çizdi.
Doç. Dr. Kamil Sertoğlu, Yrd. Doç. Dr. Yenal Süreç ile birlikte KTTO için hazırladıkları Kuzey Kıbrıs Rekabet Edebilirlik Raporu’nun detaylarını da Yenidüzen’e anlatan Prof. Dr. Besim, pandemi sürecinin tarımın önemini bir kez daha gösterdiğine işaret ederek, verimli toprakların emlaka kaydığına dikkat çekti.
Soru: Pandemi, ardından Rusya-Ukrayna savaşı, enerji krizi derken dünyada ekonominin durumu nedir? Ülkemizde bunların üstüne bir de hükümet krizi var. Bu fotoğrafa baktığınızda değerlendirmeniz ne olur?
Prof. Dr. Besim: Küresel düzlemde değerlendirmeye başlarsam, pandemi kısmen de olsa atlatılmaya başlarken, 2021’in sonuna doğru, ekonomilerde müthiş bir toparlanma başladı, ürünlere talep arttı, ithalat-ihracat artmaya başladı. Aşırı talep nedeniyle başta emtiya fiyatları olmak üzere, genel fiyatlar artmaya başladı. Taşımacılık ve üretim zincirlerinde aksamalar meydana geldi. Bütün bunlar 2021 sonuna doğru fiyatlarda bir artışa neden oldu, bu beklenen bir şeydi. Şubat’tan itibaren Ukrayna savaşının başlaması, Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığı ve Rusya’nın dünyaya da önemli ölçüde enerji satması nedeniyle doğalgaz ve petrol fiyatları artmaya başladı. Talep dolayısıyla zaten başlamış olan fiyat artışı, bu defa arz tarafından artmaya başladı. Bu tabii ki bütün üretim alanlarını olumsuz etkiledi ve bunun da enflasyona ek bir katkısı oldu.
Şu anda bir taraftan fiyatlar artarken, diğer taraftan bu savaşın getirdiği sorunlar ve merkez bankalarının faiz artırımına gitmesiyle birlikte işsizliğin ve ekonomide biraz duraklamanın olabileceği endişeleri başladı. Dünya Bankası 2022 yılı için %4.1 öngördüğü ekonomik büyümeyi, yüzde bir puan düşürerek %2.9 olarak açıkladı. Bu önemli bir meseledir. Önümüzdeki dönem, konjektür olarak pek de olumlu görünmüyor.
“Pandemi bizi ekonomik olarak zayıf yakaladı”
Bize gelince, biz pandemiye çok hazırlıksız girdik, hem ekonomik olarak rekabet edebilir ve güçlü bir ekonomimiz yoktu, hem de maliyemiz zayıftı. Dolayısıyla devlet bu kapanma sürecinde işletmelere, hane halkına gerekli desteği veremedi. Pandeminin çıkışında da, 2021 yılının ortasından itibaren, Türkiye ekonomi politikasında bir değişikliğe gitti ve “dış ticaret açığımı, diğer sorunlarımı ve toplamda ekonomide büyümeyi yüksek kur yani düşük TL ile halledeceğim” dedi ve faizleri indirmeye başladı. Faizlerin indirilmesi, tasarruf yetersizliği ve sermaye sıkıntısı çeken Türkiye’deki yabancıların kaçışına, paralarını başka ülkelere götürmesine neden oldu. İlk başta Türkiye bununla çok daha fazla mal ihraç edeceğini, hizmet satacağını ve dolayısıyla dış ticaret açığı sorununu halledeceğini düşünüyordu ama günün sonunda durum daha da kötüleşti. Bunun nedeni Türkiye’nin çoğu ihracatını ithal girdilerle yapması ve ekonomik yapı olarak dış enerjiye bağımlı olmasıdır. Dolayısıyla hem enerji fiyatlarındaki küresel artış, hem de kurdaki artış Türkiye ekonomisini çok vurdu, enflasyonun %80’lere kadar çıkmasına neden oldu ve bunlar bizi de çok etkiledi. Bizim yıllık resmi enflasyonumuz %110 oldu. Bu kadar enflasyon, hane halkını, sabit gelirlileri, herkesi doğal olarak çok etkiledi. Pandemi bizi ekonomik olarak zayıf yakaladı, ekonomi pandemide daha da zayıfladı, hane halkı cebinden yedi, işletmeler sermayesini eritti. Bir toparlanma süreci yaşanacakmış gibi olurken, bunlar da bizi vurunca gerçekten çok kötü oldu.
“Maliye açığı kapatmak, maaşlarını ödeyebilmek için dolaylı vergilere ve fonlara yüklendi”
“Benzin fiyatları %300 arttı, halbuki ne kur, ne de petrol fiyatları %300 arttı”
Soru: Maliye’nin attığı adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. Besim: Türkiye’den beklenen kaynak gelmedi. Bunun farklı sebepleri olabilir, Mali ve Ekonomik İşbirliği protokolünde belirtilen reformlar yapılmadı. Ya da farklı sorunlar. Böyle olunca Maliye kendine yeni kaynaklar arayışına girdi. Bunu da dolaylı vergileri, fonları artırarak yaptı. Benzin fiyatları bir yıl öncesine kıyasla %300 arttı. Halbuki ne kur, ne de petrol fiyatları %300 arttı. Maliye açığı kapatmak, maaşlarını ödeyebilmek için dolaylı vergilere ve fonlara yüklendi. Bu da doğal olarak herkesi olumsuz etkiledi. İkinci kaynak olarak da devlet borçlanmaya yöneldi ve maaş ödemek gibi aylık yükümlülüklerini yerine getirmek için borçlandı. Maliyenin Merkez Bankası’na ve bankacılık sektörüne 1 milyar’ı aşkın kısa vadeli borcu bulunmaktadır. Gerçekten sıkışık bir durum söz konusudur. Son açıklanan enflasyonun Temmuz sonu kamu çalışanlarının maaşlarına yansıtılması gerekecek, bu da yeniden bir borçlanmaya sebep olacak.
“Durum çok iyi değil”
Daha da kötüsü, Türkiye ile imzalanan protokolden sadece 500 küsur milyon AKSA’ya olan borcun ödenmesi ve Kıb-Tek’in borcunun kamulaştırması için verildi. Dolayısıyla Kamu Maliyesi’ni, özel sektörü, iş insanlarını, altyapıyı destekleyecek, askerin giderlerini bile karşılayacak yeterli kaynak henüz gelmedi. Durum çok da iyi değil…
“Mini destek paketi çok zayıf”
Soru: Açıklanan “mini” ekonomik paket ne kadar ilaç olabilir?
Prof. Dr. Besim: Ben mini paketi çok zayıf buldum. Basın toplantısını dinlerken bir ticari bankanın kredi paketlerinin tanıtım programını dinliyor gibi hissettim. Dünyada yaşanan pandemi tecrübesi bize gösterdi ki, işletmeler kredilerle bir yere kadar gidebilir. Bizde 2020’den itibaren hep kredilerle destekleme eğilimi var ama olmuyor, yürümüyor. Merkez Bankası tahsili gecikmiş alacakların 2 milyara yaklaştığını açıkladı, kredi alanlar borcunu kapatmak için kredi alıyor. Bu şartlarda beklentim, hibe yöntemleriyle, düzgün işletmelere sermayelerin güçlenmesi için destek verilmesidir. Halk Bankası’nın %22 faizle kredi paketleri zaten uygulanıyor, devletin bunu bir açılım olarak göstermesi tuhaf. Bu, ülkenin sorunlarına çözüm getirecek bir şey değil.
“Kendimize uygun politikalar geliştirmememiz gerek”
Soru: Ne yapmalı?
Prof. Dr. Besim: Kendi ekonomimizdeki sorunları doğru tespit edip, kendimize uygun politikalar geliştirmememiz gerekmektedir. İlk etapta hedef, cari bütçeyi kendi kaynaklarımızla finanse etme yapısını oluşturmak olmalıdır. Yaşananlar bizlere bunu yapabileceğimizi göstermektedir. Bunun yanında Türkiye ile yapacağımız mali ve işbirliği protokolleri bizim geliştirdiğimiz ekonomi politikalarına, kalkınma planına uygun, destekleyici olmalıdır. Özellikle Türkiye ile imzalanacak protokollerde TL kaynaklı enflasyonun neden olduğu sorunlara çözümler getirecek adımlar atılmalıdır. Sosyal güvenlik sisteminin desteklenmesi, altyapı yatırımlarının hayata geçirilmesi ve savunma olmalıdır.
2009’dan itibaren, bu mali ve işbirliği protokollerinin bizi bir yere götürmediğini net bir şekilde gördük, bu protokollerin felsefesinin, yapılışının artık değişmesi lazım.
“En büyük sorunu enflasyon”
Bu ülkenin bugün en büyük sorunu enflasyondur. Mali protokollerde, açıklanan paketlerde bu soruna yönelik bir tek adım var mı? Yok. Eğer temel sorunlar çözüm bulamayacaksa Türkiye’yle neden protokol imzalanıyor? Hükümet denilen aygıt, ülkenin sorunlarına çözüm bulmak için çalışır. Eğer bir mali işbirliği protokolü düşünüyorsa, içine bu sorunu çözecek politikalar yerleştirmesi lazım.
Soru: Enflasyon, enflasyondan dolayı HP, HP’den dolayı asgari ücretin artırılması konusu var. İşveren “veremem” diyor, işçi haklı olarak talep ediyor. İşçi tarafı görüşmeyi terk etti, asgari ücretin net 8 bin 600 TL olarak belirlendiği açıklandı. Bu kısır döngü nasıl kırılabilir?
Prof. Dr. Besim: Asgari ücret artırılmalıdır. Asgari ücretin artması doğal olarak işletmelerin üretim maliyetlerinin artması demektir. Ürünlerin fiyatı da doğal olarak artacaktır çünkü işletmenin işgücü maliyeti artar ve yeniden bir enflasyon yaratılır. Asgari ücret artışı, maaş, enflasyon kısır döngüsüne girdik. Ne yapılabilir? Hükümet Türkiye’ye gidip, “asgari ücreti artırmam lazım, insanlar perişan oldu ama işletmelerin yükünün hafifletmek için sosyal güvenlik yükünün tamamını karşılamalıyım ki işletmeler de işgücü maliyetinin fazla yükseldiğini görmesin ve fiyatları artırmasın” demelidir. Bunun hesabı yapıldı, yıl sonuna kadar sadece 110-120 milyon TL lazım. TL’den mağduriyetimiz bundan çok daha yüksektir. O para alınıp doğrudan sosyal güvenlik fonuna konmalıdır. Ama bununla ilgili Türkiye ile konuşan yok.
“Bu gidişat gidişat değildir”
Hükümetlerin bu kadar sık değişmesinin de olumsuz etkisi oluyor. Üç senedir sürekli hükümet değişiyor ve kötü de yönetiliyoruz. Yani değişince daha iyi olmuyor, ders de almıyoruz. Toplumun ayağa kalkması için daha ne kadar kötü yönetilmesi gerekir. Son zamanlarda elektrikle ilgili yaşadığımız sorun da tamamen bir yönetim zaafiyetidir. Ülkeyi yönetmek ciddiyet ister, bilgi ve deneyim, ekip çalışması ve planlama yapmak gerektirir. Bu gidişat gidişat değildir, birikimleri olanlar onları tüketiyor, işletmeler sermayesinden yiyor, birikimi olmayan borçlanıyor, borçlar büyüyor. Protokoller imzalanıyor ama sorunlara çözüm olmuyor. Yeni hükümet kuruluyor, bir şey olmuyor. Bir türlü yol alamıyoruz. Bocalıyoruz, herkes asabileşti.
“İstifa kurumunun artık çalışması lazım”
Artık silkinmemiz lazım ama bu yönde bir adım görmüyorum. Meksika’da enflasyon %60’a çıktı, ekonomi bakanı istifa etti. Bizde %100’ü geçti, elektrik sağlanamadı ama istifa yok. İstifa kurumunun artık çalışması lazım. Toplumun da bunu talep etmesi gerek, bence yeterince talep etmiyor.
“Yönetim beceriksizliği yanında karanlık meseleler olduğuna dair işaretler”
Soru: Kıb-Tek’e ihalesiz yakıt alımları neticesinde kamunun büyük zarara uğratıldığı ortaya çıktı.
Prof. Dr. Besim: Bu konu çok önemli. Ana muhalefetin bu konu üzerine gitmesi ve toplumun kabul görmediği gerçekleri ortaya çıkarması isabetli oldu. Bu mesele, bizlere bahsettiğim yönetim beceriksizliği yanında başka karanlık, tasvip edilmeyen meseleler de olduğunu işaret etmektedir. Bu gibi karanlık ve toplumun ağır bedeller ödediği meselelere kısa sürede sonuç alınmalı ve sorumlular varsa cezalandırılmalıdır.
“Dönüşüme hazır değiliz”
Soru: Her sene hazırladığınız Rekabet Edebilirlik Raporu’nu bu yıl özel bir sayı olarak dönüşüme hazırlık başlığıyla yayınladınız. Dönüşüme ne kadar hazırız?
Prof. Dr. Besim: Bu yıl farklı bir yöntemle raporu hazırladık. Dünya Ekonomik Forumu 38 ülke için çalışma yaptı çünkü diğer ekonomilerden veri toplayamadı. Bu yönteme dayalı olarak, biz de Kıbrıs’ın kuzeyinde kısıtlı verilere dayalı olarak bu çalışmayı KTTO için yaptık. Pandemi sonrasında dünya yeni bir döneme girdi, teknolojik gelişmeler, iş hayatındaki dönüşüm, insanların evden çalışması... Pandemi bize gösterdi ki bu bulaşıcı hastalıklar bir sorun haline geldi ve ekonomik krizler daha sık olmaya başladı. Dünya Ekonomik Formu, ülkelerin şoklara, hem kendi içlerinden çıkan, hem çevresel, hem ekonomik, hem de sağlık nedeniyle oluşan
sorunlara ne kadar hazır olunduğunu ortaya koymak istedi. Kuzey Kıbrıs ekonomisi olarak, ne yazık ki bu konuda çok da hazırlıklı değiliz. Mevcut insan kaynaklarıyla dönüşüme ne kadar hazırız? Bu konuda çok kötüyüz. Teknoloji kullanımı konusunda ne kadar hazırız? Durumumuz çok kötü... Doğal kaynakların yönetimi, çevre konularında da çok iyi değiliz. Hukuk sistemimizin bağımsızlığı dolayısıyla görece olarak daha iyi durumdayız. Sağlık da kısmen daha iyi durumda, işgücü piyasasında hakların korunmasıyla ilgili de iyi durumdayız. Ama dönüşüme hazır değiliz. Artık günümüzde politika üreticileri, hükümetler ve meclis, yasaları, politikaları geliştirirken hep dönüşüme hazırlık yönünde adım atmalı.
“Silkinmek gerekir”
Teknolojiyle ilgili gerekli yasal düzenlemeyi henüz tamamlamadık. Bu konuda hazırlık yapmamız lazım. Kamu yönetiminin dijitalleşmesi ve teknolojiyi kullanması konusunda e-devlet projesi yıllardır devam ediyor. Son zamanlarda bazı adımlar atıldı ama orada da başka sorunlar var. Çok çok yavaş gidiyoruz. Silkinmek gerekir, toplumun bunu ne kadar talep edeceği önemli... Sadece muhalefetin talep etmesiyle bir yere varmak mümkün değildir.
“Pandemi süreci bize tarımın ne kadar önemli olduğunu gösterdi”
Soru: Raporunuzun teması “tarım sektörünün dış pazarlardaki rekabet gücü ve ihracat fırsatları”… Pandemide tarımın önemi daha fazla ortaya çıktı. Tarımın öneminin ne kadar farkındayız?
Prof. Dr. Besim: Pandemi süreci bize tarımın ne kadar önemli olduğunu gösterdi, sadece dünyaya mal satma anlamında değil, kendimizi doyurma, turizm ve yükseköğretime gıda sağlama anlamında ne kadar önemli olduğunu gördük. Yaptığımız tespitlerde, yıllardan beridir bitkisel üretimde, ne yazık ki, çok büyük bir düşüş olduğunu gördük. Ayrıca fark ettik ki, dünyaya tarım ürünlerini satabileceğimiz alanlar bitkisel ürünlerdir. Bugün Avrupa, ki bizim için çok iyi bir pazar olarak görüyoruz, tarımda dış ticaret fazlası verendir. Yani Avrupa, dünyaya tarım ürünleri satar, az satın alır. Nerede boşluklar olduğunu tespit ettik, daha fazla meyve, sebze ve belli niş ürünlerinde boşluklar var. Onlar üzerine yoğunlaşmamız ve hem iç piyasaya, hem de ihracata bunları yönlendirmemiz gerekir. Bugüne kadar uygulanan tarım politikalarının bitkisel üretimi azalttığını, hayvan ve süt gibi alanlarda üretimi arttırdığını görüyoruz, ki o alanlarda biz Avrupa’ya ihracat yapamayız. Sadece niş ürünümüz olan hellim var, şu aşamada ürettiğimiz küçükbaş süt de hellim üretimini karşılayamıyor. Biz meyve, sebze üretiminin daha fazla desteklenmesini öneriyoruz. Kivi gibi niş ürünlerin artırılması, ağaç ekimlerinde daha fazla zeytin ve haruba yönelinmesi, sütçülük gibi alanlarda niş ürünümüz olan hellim üretimi için küçükbaşa ağırlık verilmesi gerekir.
“Verimli topraklarımız emlaka kaydı”
Bunları için toprağa ihtiyacımız var. Yıllar içerisinde imar planları yapılırken bunlar dikkate alındı ama düzgün uygulanmadığı için, ne yazık ki verimli topraklarımız emlaka kaydı ve zaten sınırlı olan topraklarımız daha da azaldı, azalıyor. Çok ilginçtir, Rum tarafına göre bizim daha fazla verimli toprağımız var ama onlar bizden 4-5 kat daha fazla üretim yapıyor. Teşvik verdiğimiz kuru tarım, süt ve narenciye gibi alanları yeniden gözden geçirip, daha fazla, katma değeri yüksek, organik ürünleri desteklemeliyiz. Organik ürünü en fazla talep eden piyasa Avrupa piyasasıdır, çok büyüyen bir piyasadır, eksikliği de vardır. Onlara yönelmemiz lazım. Meyve, sebze alanlarına yönelmemiz lazım. Erkencilik avantajımızı kullanmamız, mevsimine göre uygun ürünler üretmemiz lazım. Bizim havamız kışta çok iyidir. Kışta örtülü alanlarda, seracılıkta çok iyi ürünler üretip, hem iç piyasayı besleyebilir hem de ihraç edebiliriz. Yani mevsimsel durumu da dikkate alarak, katma değeri yüksek, pahalı satacağımız ürünler üzerine yoğunlaşmamız lazım.
“Organik ürünlere uluslararası sertifikasyon alırsak siyasi engeli aşmış oluruz”
Soru: İhracat konusundaki sıkıntılar?
Prof. Dr. Besim: Eğer organik ürün üretir, uluslararası sertifikasyon alırsak tanınmamışlık ortadan kalkar, siyasi engeli aşmış oluruz. 6-7 yıl önce bunu gündeme getirdik ama ne yazık ki pek dikkate alınmadı. Uluslararası kuruluşların denklik ve sağlık sertifikası verebileceği ürünleri üretirsek, siyasi sorun olan tanınmamışlık veyahut belgelerin tanınması sorununu da ortadan kaldırarak, bu ürünleri Avrupa’ya satabiliriz.
Mesela zeytinyağı ile başlandı. Miktar azdır ama bu konu önemsememiz gereken bir şeydir. Bunun gibi niş ürünlere teşvik vermemiz lazım.
“Devletin yerli üretimi desteklemesi lazım”
Bundan sonraki süreçte, pandemi de bize göstermiştir ki, devletin yerli üretimi desteklemesi lazımdır. Hafif sanayimizi, tarımı desteklememiz lazımdır.