En büyük zafiyetimiz ne?
Denktaş’ın kurduğu bütçe mülahazalarıyla ulusal davanın karıştırıl(a)madığı 1974 rejimi büyük bir kriz içerisindedir. Yeni bir sistem derken aklımızda hep bu krizi yenmek ve eski rejiminin yerine insan odaklı bir rejim inşa etmek vardır. Bunu yapars
Denktaş’ın kurduğu bütçe mülahazalarıyla ulusal davanın karıştırıl(a)madığı 1974 rejimi büyük bir kriz içerisindedir. Yeni bir sistem derken aklımızda hep bu krizi yenmek ve eski rejiminin yerine insan odaklı bir rejim inşa etmek vardır. Bunu yaparsa tarihsel süreç içerisinde mevcut düzene muhalefet edenler yapabilir ancak.
En büyük zafiyetimiz, Türkiye ile ilişkiler konusudur. Çünkü Türkiye’nin uyguladığı politikalar 1974 rejiminin sarsılmasına yol açarken, birileri, yeni bir sistemden söz eden buradaki muhaliflerin Türkiye’ye hizmet ettiği şeklinde algılar oluşmasını kendi çıkarına görmektedir. Bu sorunsalı çözümlemeden gerçek bir siyasi başarıdan söz etmek mümkün olamayacaktır.
Halktan yana siyasetin ideolojik arka planı dünyanın farklı bölgelerinde farklı sosyolojik temellere dayanıyor. Tarihsel süreç göstermiştir ki Batı’da demokratikleştirilmiş Marksizm’e inanan kitleler, Türkiye’de İslam / İslamcılık, Kıbrıs’ta ise Türkiye ile ilişkilerdeki hassasiyettir halktan yana siyasetin sosyolojik temeli.
Soğuk savaş sonrası değişen dünyada, Batı, Marksizm’in dönüşümünü yaşamış, Batı Avrupa’da sosyal dayanışma ile kalkınmacılığı harmanlamayı öngören Almanların Sosyal Demokrat Partisi ya da İngilizlerin İşçi Partisi, “üçüncü yol” konsepti ile halktan yana bir siyaset denemesinde bulunmuşlardır. Bu sayede yaşanan iktidar deneyimlerinin ardından bu partiler bir özeleştiri sürecine girmişlerdir ancak demokratikleştirilmiş Marksizm’den vazgeçmeleri söz konusu değildir. AK Parti de tipik bir üçüncü yolcu parti gibi işlev görmektedir Türkiye / Doğu koşullarında.
Kıbrıs’taki o sosyolojik temelin çözüm tartışmalarına bağlı siyasi tecrübelerden kaynaklandığı biliniyor. Ancak ne bütçe mülahazalarıyla politikalar gütmeye başlayan Türkiye’yi iki devlet arasında imzalanan protokolle çelişen uygulamalara ses çıkarmadığı için ayıplayan Talat’ı yerenler ne de o sosyolojik temelden rahatsız olup da ekonomik programlarla çelişmek pahasına sırf yeni vatandaşlıklara rıza gösteriyor diye yerlerde sürünen İrsen Küçük hükümetinin yaptığı istihdamlara göz yuman Türkiye doğrusunu yapmaktadır.
Halkımızın o sosyolojik temeli fırsatçılıkla ele alıp rasyonel bir şeyler söylemeye çalışan siyasilere yönelik demagojik saldırılardan medet uman siyaset tarzı ile hesaplaşması, Türkiye yetkililerine vatandaşlıklarla ilgili hassasiyetleri daha sonuç alıcı biçimde anlatabilmenin bir olmazsa olmazına dönüşmüştür.
Hem 1974 rejiminin sonlanmasına yarayacak somut koşulları iyi etüt edip burada çağdaş bir düzen kuralım hem de vatandaşlıklarla ilgili demokratik değerlerden şaşmadan kendi irademize dayalı bir yasal düzlemi birlikte şekillendirelim. Çağdaş solun bütün dünyada yaptığı da zaten küreselleşmenin dayattığı kimliksizleşme ve kültürsüzleşmeye inat toplumsal değerlere sahip çıkmak ve aynı zamanda da yapısal değişimlerin öncüsü olmak değil midir?
Kamu harcamalarının bileşiminin halkın genelinden yana değişmesini; tüm yurttaşların faydalanacağı hizmetlere yatırımları; sınıfsal dönüşüm talebine bağlı dar bir kesimin ülke gelirlerinden daha fazla kaynak tüketememesini; enerji ithalatına bağlı enerji lobilerinin ülkesinde yasaları çiğneyememesini; ihracatı ve dış ticareti artırmayı; çevre ülkelerle pozitif diplomasiye bağlı ilişkilerin geliştirilmesini; üretip rekabet edebilmeyi; kendi beyin gücüne ve kendi sermayesinin etkinliğine bağlı büyümeyi ve gelişmeyi öngörenler, solcu veyahut üçüncü yolcu olarak tabir edilebilmektedir dünyada.
Bileceğiz ki kendi ülkesinde uyguladığı politikalardan bağımsız olarak ABD’deki siyasetçiler Avrupa Solu’nu, Avrupa’daki siyasetçiler Türkiye’deki üçüncü yolcuları, Türkiye’deki siyasetçiler de Kıbrıs’ın kuzeyindeki solcuları kendinden farklı algılar. Ancak küresel, bölgesel ya da ülkelerarası çıkarlar kesiştikçe ortak hedefler için stratejik işbirliğinden de geri durmazlar.
Zafiyetimizi gidermenin yolu doğru teşhise bağlı doğru tedaviyi uygulamaktır. Sorun bizdedir. Kalkınmacı olmayan siyaseti çöpe atmadan ve halkın genelinin çıkarları doğrultusunda kangrenleşmiş sorunlarımıza acı reçeteleri de içerebilecek çözüm önerileri oluşturmadan, bir arpa boyu yol kat edemeyeceğiz.