En kıymetlilerim: Geçmişim ve kültürüm!
Dedem Kozanköy’de öldü…
Annemin babası…
Hüseyin Teralı…
Hep söylerim, dedem, Yunanca ya da Rumca “halk ozanı”ydı…
-*-*-
Kozanköy ya da Kozan’ın hemen üst başında Alemdağ var…
Alemdağ’da, bizim Beyit Tabur oturur…
-*-*-
Baflı…
Hep derim ya, Baflı olsun da topraktan olsun…
-*-*-
Beyit’in Lefkoşa’da hellim, nor, zeytinyağı, sucuk gibi “bize has” ürünleri sattığı bir dükkanı var…
Adı da Baflı…
Hellimleri, norları annesi yapıyor…
Sucukları da…
Nefis!
-*-*-
Hellimde üç favorim var…
Birincisi, tartışmasız Sevtap ablamdır…
Yeşilırmak’ta…
Halamın kızıdır ve ağzımın en çok alıştığı, nenemin hellimlerinin aynısını yapar…
-*-*-
Hellim ve peynirde, “yerel” olmak çok önemlidir…
Ette ve şarapta da öyle…
Bu arada eklemem lazım, Polonya’da hellim üretip tüm Avrupa’ya satan, çok başarılı Kıbrıslı Türk yatırımcı kardeşimiz var, onunla da gurur duyduğumu belirtmek isterim tabii ki…
-*-*-
Bir örnek vereyim; Bavyeralılar, yani Almanlar, aynı toprakta yetişen üzümden yapılan şarap ile o topraktan beslenen inekten kesilen “steak”in uyumundan hep söz ederler…
-*-*-
Benim için de öyledir…
Yeşilırmak’ta beslenen hayvanların sütünden yapılan hellimle, aynı topraktan yetişen üzümün, karpuzun, incirin, domatesin uyumu bambaşkadır…
-*-*-
Neyse, Sevtap ablam hellimde bir numaradır…
Yedidalga’da sevgili muhtarım Güner Sergil’in eşi, Bademliköy’de Suay abinin eşi ikinciliği paylaşır… Ve Bizim Beyit’in annesi de üçüncüdür…
-*-*-
Şaka bir yana; yiyecekte, “zevkler ve renkler” tartışılmazdır…
Beyit’e sorarsanız, en iyi kebabı babası yapar, en iyi hellim ve nor da annesinindir…
Bakın sucuk ve köfterde bir de zeytinyağında, hele gara yağda, kesinlikle birincidir, o başka!
-*-*-
Hellim, Kıbrıslıdır…
Ve korumak, kollamak, görevimizdir…
Garayağ, hem Teralıdır, hem Limlidilidir.
Helik, çok az kalmıştır, belki de tükenmiştir!
Heliği kes, garayağa batır, azacık dağ kekiği üfele, domatesle ye!
Yanında da köy çöreciği!
Cauuuuv!
Bas üstüne zivaniyayı!
-*-*-
Meseleyi nereye çekeceğim?
Geliyorum!
Bizim Beyit’in bir abisi var…
Lefkoşa’da, BRTK – Alpet arası bir noktada “Tabur” adlı garajı çalıştırır…
-*-*-
Geçenlerde Gönyeli’de, Ünal başbakanımızın, AKSA Patronu ve Mehmet Kaya ile buluştuğu İlker abinin meyhanesindeyiz…
Bayılırım…
Beyit’in abisi orada…
Konu benim Mini’nin tavanındaki güneş yanıklarından açılıyor, “Perşembe getir garaja bakalım” diyor…
-*-*-
Perşembe gidiyorum…
Tabur Garaj’ın kapı komşusu, Mate Garaj…
Ne bileyim; dikkat da etmiyorum…
Mate Garaj’a giriyorum…
Patron içeride yok!
Çalışanlardan biri telefonu çeviriyor, “buyur abi, patron telefonda, konuş” diyor…
-*-*-
“Gardaş” diyerek söze başlıyorum…
“Hani geçen akşam İlker’de buluşmuştuk…” derken, “abi galiba babamla konuştun sen” diye yanıtlıyor ve ekliyor, “buyur abi neydi?”…
Derdimi anlatıyorum, “hallederik abi” diyor…
-*-*-
Şaşkınım da!
Çünkü, İlker abide tanıştığım Beyit’in abisi, benden genç…
Telefonda konuştuğum kişi, yani oğlu, olgun biri gibi ses veriyor…
-*-*-
Neyse, akabinde, Mate Garaj’da, telefonla konuştuğum kişiyle karşılaşıyoruz…
“Abi, galiba sen beni tanımadın” diye söz giriyor…
Ve hata orada anlaşılıyor!
Meğer, Mate Garaj’ın sahibi, Osman Mani…
Uzun yıllar Kıbrıs Medya Grubu’nda birlikte çalıştığım Erdoğan abinin büyük oğlu…
Erdoğan Mani’yi tanımayan yok…
Emekli polis kumandanlarımızdan ve tabii ki en bilinen yanı UBP’liliği…
-*-*-
Gülüşüyoruz…
Osman, “abi sen komşuyla konuştun, istersen oraya götür” diyor…
Son derece dostça, samimi ve dürüst…
“Yok gardaş, onlar akrabam sayılır, hallederik” diyorum…
Arabanın arızalı noktası boyanıyor, polişleniyor!
-*-*-
Biz buyuz…
Hellimimizle, hellimcimizle, boyacımızla, kaportacımızla…
Geçmişimizle, dedemin Rumca manileriyle…
Ve çok kalmadık…
Erdoğan abimizle, Tabur’la, Mate ile varız biz…
Azaldık!
Çok azaldık!
-*-*-
Derdim ırkçılık, ya da ayırımcılık yapmak değildir…
Emekçi, emekçidir…
Rengi, dili, dini beni ilgilendirmez…
-*-*-
Ama kültürüm çok değerlidir…
Geçmişim en kıymetlimdir…
Kültürüm ve geçmişim de hellimdir, Taburdur, Osman Mani’dir, Erdoğan abidir…
Samimiyetimizdir!
Ve en değerli sözümüzdür, “hallederik!”…
Vurun Tufan’a, vurun CTP’ye!
Elbette eleştireceksiniz!
Ben de çok eleştirdim, eleştirmeye de devam ediyorum!
-*-*-
Ama “insaf” etmeniz gereken durumlar da söz konusudur!
-*-*-
Evet, CTP ve Tufan hoca…
Bazı eleştiriler, insaf sınırını aştı…
-*-*-
Çok basit iki örnek göstermek isterim…
CTP’li belediyelerle CTP’li olmayan belediyeler arasındaki en temel fark; “yolsuzluk, usulsüzlük ve istihdam ahlaksızlığı” farkıdır…
-*-*-
Lütfen, Girne ve Mağusa başta olmak üzere; bu iki belediyeye seçilen iki başkanı iyi takip edelim…
Neler yaşandığını iyi bilelim; şu anda neler yaşanmakta olduğunu da…
-*-*-
CTP ve Tufan hoca; siyasette, sosyal yaşamda, kültürde, sanatta, eğitimde; geleceğimizin emniyet subabıdır…
-*-*-
Tamam vurun!
Haklısınız canım benim de; CTP’nin olmadığı, olmayacağı Kıbrıs Türk toplumunu da lütfen bir hayal edin…
-*-*-
Dediğim gibi; çok eleştirdim…
Çok da vurdum…
Ama, çok iyi de öğrendim ve eminim ki; CTP, geleceğimizin garantisi olmanın yanında, geçmişimizin de en değerli ve en güçlü gururudur…
Hellim kebabı… Mangalda biraz pişirlmiş, küçük domatescikler… Zeytinyağı içerisinde kekik ve tuz… Dilerseniz az kara biber… Yanında iyice yanmış pide de olur, çörek de… ama kesinlikle zivaniya… Alkol yasak mı? Hade be oyanı!