1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Engellisine hiç bir şey veremeyen ama rüşvetten çılgınlaşan bir “devlet”!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Engellisine hiç bir şey veremeyen ama rüşvetten çılgınlaşan bir “devlet”!

A+A-

Hade ya hu; demek paranız yoktu ha!

Bu cümleyi, başlamadan yazmak istedim; çünkü eminim, en başta “para” konusunda mazeret uyduracaklar!

-*-*-

Evet, KKTC adı verilen sahtekarlık, asla devlet değildir!

Neden?

Çünkü, bazı insanlara her türlü yolsuzluğun ve usulsüzlüğün akabinde çok ciddi paralar kazandıran KKTC; örneğin engellisine asla hizmet verememektedir!

-*-*-

Çok üzgünüm ama daha çok kısa süre öncesine kadar – hatta hala, engelli bireyleri için, çok özür dilerim ama “özürlü” veya “sakat” ifadesini kullanan; hala “spastik” ifadesi ile “iş” yapmaya çalışan ve kesinlikle “engellisi” için hiç bir şey yapmayan bir “sahtekarlık” ve bir “milliyetçilik şarlatanlığı”dır KKTC!

-*-*-

Efendim; benzer engeleri bulunan iki bildiğim insan var...

İkisi de aynı yaşlarda...

Biri İngiltere’de doğdu; öteki ne yazık ki KKTC’de!

-*-*-

KKTC’de doğanla devlet hiç ilgilenmedi...

Ailesi, canını verse de, örneğin eğitim ve sağlık hizmeti açısından neredeyse “sıfır” hizmet aldı...

Hatta, utanırım söyleyemem ama çok ciddi bazı hizmetler; henüz Güney’e geçişler başlamadan önce bile “o taraf” dediğimiz, çoğu zaman hırsızlık düzenimizi korumak amacıyla “düşman” saydığımız “gerçek devletten” sağlandı!

-*-*-

Ailesi ne kadar verebildiyse; o kadar alabilidi KKTC yurttaşı engelli kardeşimiz...

-*-*-

Aynı yaşta, Londra’da Dünya’ya geleni ise devlet, doğumdan itibaren sahiplendi...

Önce anne ve babaya evde destek sağlandı...

Çocuk iki – üç yaşına geldiği andan itibaren; her sabah eve servis geldi; o servis çocuğu hangi okula, hangi eğitim veya sağlık merkezine götürecekse, güvenle götürdü...

Akşam eve bıraktı.

-*-*-

O çocuk mutlu olsun, gerektiği gibi sağlık hizmeti alsın diye devlet resmen çırpındı...

-*-*-

Çocuk, bildiğiniz okullara devam etti...

Engelli okuluna falan değil...

Ama ilk ve orta dereceli okullarını bitirinceye kadar; yanında, sınıfında hep bir “yardımcı öğretmen” bulundu...

-*-*-

O çocuk, yaz kamplarına, kış kamplarına yardımcı insanlarla birlikte götürüldü...

Toplumdan “dış”ta kalmadı; asla dışlanmadı...

-*-*-

Üniversiteye girdi...

Odaklandığı, çok sevdiği, yetenekli olduğu belirlenen bir bölümde eğitim aldı...

-*-*-

Dahası var; masterini de tamamladı...

-*-*-

Daha daha neler mi yaptı?

Şu anda doktora tezini bitirdi ve yakında “Phd” dediğimiz eğitim seviyesini tamamlamış olacak...

-*-*-

Şu anda kendi apartman dairesi var...

Devlet verdi...

Evine zaman zaman yardımcı insanlar geliyor; bunu da yerel ve merkezi otorite birlikte sağlıyor!

Ve kendi parasını, kendisinin kazandığı çok sağlam bir de işi var...

Engelli kontenjanı ile iş bulup bulmadığından emin değilim...

-*-*-

Her şey para mı diyorsunuz?

Canlarım benim; Ersin Tatar’ın sadece iç çamaşırı alma maksatlı olmanın ötesine istese de geçemeyeceği son Londra gezisinin masrafı ile en az iki engelli çocuğumuza muhteşem fırsatlar yaratabilirsiniz!

Veya şöyle diyeyim; aldığınız rüşvetler; ödediğiniz örneğin 59 milyon euroluk ötekiler; Kıb – Tek’ten yediğiniz kazıklardan tasarruf etseydiniz; İngiliz sistemi sizi kısakanacaktı bre hırsızlar!

-*-*-

KKTC, egemen eşit bir devletmiş!

Hade be hırsızlar oyanı!

Bayrakmış da camiymiş da...

Hep hikaye!


Tayyip bey Nicos’la ayaküstü sohbet etmiş; ne iş?

Abuk sabuk, saçma sapan, göstermelik, şov amaçlı, dostlar alış verişte görsün maksatlı da olsa Ersin Tatar’ın yaptığı ve yapacağı tüm temaslar “resmi” değildir...

Bir uluslararası örgüte “Gözlemci” statüsü ile katılmış gibi yapmak; maskaralık bile değildir!

-*-*-

“Saçmalıyorsun, abartıyorsun, Rumculuk yapıyorsun” diyebilirsiniz!

-*-*-

Mesela Tatar şu anda Kırgızistan’a gitmiştir!

-*-*-

Nedir bu gidiş?

Bu gidiş de, milliyetçi gaz vermek, “tanınma çabaları sürüyor” endamı yaratmak maksatlı; Türkiye – Kırgızistan ilşkilerinin “iyi seviyede” olmasının bir “maskaralığıdır”...

-*-*-

Tatar, orada, birileri ile görüşürmüş gibi yapacak; sözde siyasetini anlatacak ve hiç bir sonuç almaksızın geri gelecek!

-*-*-

Eğer; bu gibi buluşmaları – resmi ilişki – seviyesine çekmek isterseniz; alın size benzer bir buluşma!

Tayyip Erdoğan, bizim Nicos Christodulides ile Dubai’de sohbet etmiş!

Nicos, Tayyip beye şunu söylemiş, bunu anlatmış falan diye gazetelerde haberler var!

Şimdi, “Erdoğan, Chritodulidies’i tanımış mı oluyor?”

Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Haaa bu arada belirtelim; KKTC’yi yönetenlerin; yani Türkiye’deki efendilerle buradaki kuklalarının gerçekten “tanınmak” gibi bir hedefi olsa; durum farklı olur!

Gidip de Dünya’nın zurnasının son delikleri olan Kırgızistan ya da Kazakistan veya insan hakları ihlalleri şampiyonları arasındaki Türkmenistan ya da Azerbaycan’la, sırf “Türk soylu” oldukları için temas kurulmaz!

Bu bile aldatmacadır!

Neyse!


Bir gün yatacak yerinizin olmayacağını bilmeniz lazım!

Sizin çocuğunuz yok mu?

Sizin kardeşleriniz yok mu?

Akrabalarınız yok mu?

Sevdikleriniz hiç mi yok?

-*-*-

Memleketinde yaşam şansı bulmayan veya kandırılarak KKTC gibi “insanlık utancı” bir ülkeye “sözde eğitime götürülen” ve aç kalan birini hayal edebiliyor musunuz?

-*-*-

Evet aç kalan!

-*-*-

Evsiz, barksız ama öncesinde aç!

-*-*-

KKTC’yi sonsuza dek yaşatacağını söyleyen ve hiç bir soruna çözüm üretmeyip sadece ihaleler, hırsızlıklar ve yasadışı mülk satışları ile milyarder olanlarımızın yatacak yeri olmayacak!

Bunu bilesiniz!

-*-*-

Her gün gazetelerimizde, özellikle Afrikalı onlarca gencin fotoğraflarını görüyoruz!

Uyuşturucu, hırsızlık, hatta banka soygunu!

Ama görmediklerimiz de var!

Fuhuş mesela!

-*-*-

Şu anda ülke genelinde; geçmişte Türkiyeli işçilerin yaptığı işleri, Afrikalı ya da Asyalı gençler yapıyor!

İnşaatlarda tamamen onlar çalışıyor!

Ve belki de tamamına yakını her türlü sosyal güvenlikten, doğru dürüst maaştan, insan gibi beslenmeden ve gerektiği gibi hijyenden yoksundur!

-*-*-

Diyalog gazetesindeydi sanırım; “... hayatımızı idame ettirmek için uyuşturucu satıyoruz – yatacak yerleri yok” başlığını görmüştüm...

-*-*-

Sizce bu çocuklar ne yapmalı?

Ve “biz” ne yapmalıyız?

-*-*-

Üniversite adı altında tam anlamıyla insan ticareti yapılmasına dur demeliyiz...

Cebinde 5 dolar ile ülkeye gelenin öğrenci veya turist olmadığını; olamayacağını bilmeliyiz!

-*-*-

“Egemen – eşit devletiz, sonsuza dek de yaşatacağız bu devleti” deyip; her gün sokaktan beş – on genç insanı; kelepçeleyerek toplayıp, en alçakça ırkçı muamelelere de tabi tutup; bir kısmını Türkiye’ye göndermek; ama çoğunluğunu Güney sınırına bırakıp, “yürüyün” demekle olmaz bu işler!

-*-*-

Evet, sömürdüğünüz, aşağıladığınız, dışladığınız, insanca muamele yapmaktan geri durduğunuz o insanların yatacak yeri yok ya; bilesiniz bir gün sizin de olmayacak!

-*-*-

Gazete yöneticilerinden; muhabir arkadaşlarımdan ricamdır; bu çocukların fotoğraflarını lütfen çekmeyin!

Sahte devlet onları sömürüyor; bari biz yapmayalım!

-*-*-

Bu çocukların hiç bir suçu yoktur!

Suç; onları bu duruma mecbur bırakanlardadır!


Çocukluğumuzun, gençlik yıllarımızın ve mesleğimizin çok değerli bir ağabeyidir Ufuk Çağa... Ufuk abimiz; dün sevgili kızı Avukat Feriha Çağa Uysal’ı kaybetti... Çok genç yaşta, gerçekten zamansız yitirdiğimiz Feriha Çağa Uysal’a Allah’tan rahmet; en başta eşi, çocuğu ve Ufuk abimiz olak üzere, tüm aileye başsağlığı dileriz... Keşke elimizden başsağlığı dilemenin ötesi gelebilse...

basliksiz-1-003.jpg

Bu yazı toplam 1940 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar