“Enkaz parçalanmıştı, kolonların içi boştu”
İsias Otel’in enkazından onlarca cansız bedeni çıkaran görevliler arasında bulunan ‘gönüllü ekibi’, tanıklık ettikleri unutulmaz anları, neler hissettiklerini ve gözlemlerini YENİDÜZEN’e anlattı...
▶ Tayfun Çanakçı: “Çok büyük tabakanın içinden sadece çok az miktarda demir çıkıyordu. Kolonların içi boştu, betonlar ufalanıyordu…”
▶ Nevzat Akcagil: “Biz kaçarken henüz Adıyaman’da kepçe değmemiş binalar vardı. Orada belki de canlı insanlar vardı. Ama hiçbir çalışma yoktu ”
▶ Ramadan Yarkan: “Enkaz o kadar kötüydü ki zaman geçtikçe ailelerin ümidi tükendikçe artık ne olursa olsun çocuklarımızı bulalım düşüncesiyle hareket ediyorduk”
▶ Adilcan Meraklı: “Çok farklı hayat mücadeleleri vardı. Sokak aralarında çatışmalar çıktığına şahit olduk”
Fehime ALASYA
Çalışmaların ilk gününden son gününe dek deprem bölgesinde görev yapan ‘gönüllü kurtarma ekibinden’ Nevzat Akcagil, Ramadan Yarkan, Adilcan Meraklı ve ekip lideri Veteriner Hekim Tayfun Çanakçı, YENİDÜZEN’e konuştu…
Enkazdaki çalışmaları, oradaki atmosferi anlatan gönüllüler, ilk kez böyle bir olayda yer aldıklarını belirtti, duygularını hissetmekte güçlük çekti.
İsias Otel’in enkazından onlarca cansız bedeni çıkaran görevliler arasında bulunan ‘gönüllü ekibinden’ Nevzat Akçagil, önce enkaz çalışmalarında bulunduğunu, ardından adaya dönünce defin işlerine yardım ettiğini dile getirdi.
Akçagil, yaşadıklarını “Önce enkaz kazıp çıkardık, sonra mezar kazıp koyduk, aklımız da kalbimiz de almıyor!” ifadeleriyle anlattı.
Gönüllü Ekip Lideri Veteriner Hekim Tayfun Çanakçı:
“Oturursak donacaktık, hiç durmadan çalıştık”
Yaşadıkları her anı gözleri dolu dolu anlatan gönüllü ekip lideri Veteriner Tayfun Çanakçı, “Bina o kadar kötü bir yapıydı ki ayakta olsalar da, bulundukları noktada hiçbir şey değişmeyecekti” yorumunda bulundu.
Çanakçı, “Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu çocuklar hiçbir şey hissetmedi. Bulduğumuz pozisyonların neredeyse tümü bu şekildeydi. Bence çok yorgundular ve uyuyordular. Bina o kadar kötü bir yapıydı ki ayakta olsalar da, bulundukları noktada hiçbir şey değişmeyecekti. Çocuklar binanın arka tarafında olsaydı, o zaman belki kurtulurlardı. Ama ön cephe kimseye o şansı vermedi.”
“…günlerden sonra ilk kez oturmuştuk, o anda vücudumuzdaki ufak tefek sızıları hissettik”
Günlerce durmadan, dinlenmeden çalıştıklarını anlatan Çanakçı, “Dönmek için hava alanına gidince günlerden sonra ilk kez oturmuştuk, o anda, birkaç dakika geçince herkes ‘benim ayağım ağrıyor’, ‘belime ağrı girdi’ demeye başladı. O an yorgunluğu hissetmiştik, ama öncesinde hiç durmadan çalıştık, çalıştılar…” dedi.
Gönüllüler grubunun ülkedeki yangın felaketlerinde de görev aldığını ifade eden Çanakçı, “Biz daha önce de farklı cephede savaşmıştık. Kontaklarımızı kullandık ve ilk yardım heyetinde yer aldık” şeklinde konuştu.
“Oturursak donacaktık…”
Enkaza vardıkları ilk geceyi ve oraya gidiş serüvenlerini anlatan Çanakçı, şöyle devam etti:
“İlk gece dinlenmek için 5 dakika oturduk, bu dakikalarda anladım ki hiç durmadan çalışmak en faydalısıydı. Oturursak donacaktık…”
“Çok hazırlıksız yakalandık”
“Çok acele hazırlanıp gittik, ekipmanlarımız hazır değildi, çok hazırsızlık yakalandık. Uyku tulumlarımız, kasklarımız, yanımıza alacağımız gıdalarımız, tüm hazırlıklarımız bir tamam olmalıydı.
Çalışmalar sırasında kasksız olan iki kişi önümüzde yaralandı. Fenerli kaskların önemini bir kez daha anladık.
Kullandığımız eldivenlerden en az 17, 18 çift değiştik, son giydiklerimi saklamak için yanımda getirdim. Bize burada LTB ve özel şirketler bize bu konuda çok destek verdi ama zaman dardı, herkes kendi elinde olan imkanlarla gitmek durumunda kaldı.
Uygun ayakkabı, uygun kasklara ulaşamadık, arkadan bize destek geldi. Bif, zeytin, çay, bal, süt, her şey götürdük.”
“Kolonların içi boştu, betonlar ufalanıyordu…”
Çalışmalar sırasında otelin betonarmesine ilişkin gördüklerini de paylaşan Çanakçı, şöyle devam etti: “Vinç bir beton plakayı, büyük bir parçayı kaldırmak için bağlıyordu. Betonu bağlıyorduk, vinç kaldırdığı zaman içinde sanki el bombası vardı, beton tabaka patlıyor, un ufak oluyordu, vinçte sadece demirler kalıyordu. Çok büyük tabakanın içinden sadece çok az miktarda demir çıkıyordu. Kolonların içi boştu, betonlar ufalanıyordu…”
“Çok özenle çalıştık, hep bir umudumuz vardı”
“Bir moloz yığınında çalışıyorsunuz ve her şekliyle çok riskli ve çok dikkat gerektiriyordu. Adıyaman’da hiçbir enkazda olmayan ekipmanlar, iş araçları bizim enkazımızda vardı. Ama çalışmalarımız çok yavaş ilerliyordu çünkü hep bir umut vardı… Yan tarafta çöken üç bina vardı, üçüncü gün yabancı bir ekip geldi, bizim 6 günde kat ettiğimiz yolu onlar 3 saatte kat etti. Ama bizler iğneyle kuyu kazdık, çok özenle çalıştık, hep bir umudumuz vardı.”
“Yüzlerce yıkıntıda sadece bizim enkazımızda bu çalışmalar vardı”
“Çok kişi gelip bizim ekibimizi sordu, ne kadar itinalı çalıştığımızı söylediler. Aşırı özenli çalışıyor, zamanla yarışıyorduk. Çalışmalar için çok hızlı ve hemen örgütlenildi, tüm gerekli alet edevatlar hemen yaratıldı. Yüzlerce yıkıntıda sadece bizim enkazımızda bu çalışmalar vardı. Büyük iş araçlarımız, her şeyimiz vardı…”
“Psikolojik destek yerinde bir çalışma olacaktır”
“Çok gülen, şen şakrak arkadaşlarımızın eski halinden eser kalmadı. Konuşma veya ağlama güçlüğü çeken arkadaşlarımız var. Ekibimde olan bazı arkadaşlarımın da psikolojik desteğe ihtiyacı var, bu çok normal…”
Gönüllü ekiplere eğitim ve hazırlık şart…
Gönüllü ekiplerin de mutlaka eğitim görmesi ve her an ihtiyaç duyulduğunda hazır halde bulunmalarının sağlanması gerektiğini işaret eden Çanakçı, tecrübelerine dayanarak bunun için şimdiden girişimde bulunduğunu dile getirdi.
Çanakçı, “Deneyimsiz, eğitimsiz veya tanımadığın gönüllüleri yönetmek, idare etmek ve korumak çok zordur. Tüm bunların analizi yapılmalı ve deneyimli bir gönüllü grubu oluşturulmalı. Teçhizat olarak da gönüllü bu ekip olarak da hazır ve deneyimli bir ekip oluşturulmalı.” şeklinde konuştu.
Yaşanan duyguların tarifinin olmadığını anlatan Nevzat Akcagil:
“Önce enkaz kazıp çıkardık, sonra mezar kazıp koyduk, aklımız da kalbimiz de almıyor”
Gönüllü ekibinde bulunan Nevzat Akcagil de Mağusa TMK’da Lise kategorisinde voleybolcu olan kardeşinin kızının Kahramanmaraş bölgesinde hayata tutunmasının ardından çok etkilendiğini ve gönüllü olarak Adıyaman’a gittiğini anlattı.
Akcagil, “Biz kendi çocuğumuzdan haber almıştık ama yine de vicdanım rahat değildi, giden tüm çocukları tanıyorduk ve yardım edelim istedik. Bizim de evladımız var ve kendimizi o ailelerin yerine koyduk… Orada herkese yardımcı olmaya çalıştık. İlk gittiğimizde Anıl’ın yaralı olarak çıkması bize çok büyük bir moral olmuştu…” dedi.
Böyle bir oluşumun içinde ilk kez bulunduğunu da ifade eden Akcagil, sosyal medyadaki deneyimli arkadaş grubu aracılığıyla hızlıca örgütlendiklerini kaydetti.
Bu duyguların tarifi yok…
Yaşadığı hiçbir anı unutmayacağını dile getiren Akcagil, hissedilen duyguların tarifinin mümkün olmadığını anlattı. Akcagil, “Orada günlerce çocuklarımızı enkaz altından çıkarmak için toprak kazdık, dün ise onları bir başka çukura koymak için toprak kazdık. Bu nasıl bir şeydir aklımız da kalbimiz de almıyor. “Önce enkaz kazıp çıkardık, sonra mezar kazıp koyduk, aklımız da kalbimiz de almıyor!” dedi.
“Yedim diyordu yemiyordu, içtim diyordu içmiyordu, durmadan, dinlenmeden, enkaz kaldırıyordu”
Deprem enkazında dört gün geçiren Akcagil, onu en çok etkileyen ve gözünün önünden hiç gitmeyen yaşanmışlığının enkaz altında çocuğunu bekleyen bir babaya ait olduğunu kaydetti.
Akcagil, bu anları şöyle anlattı: “Alana ilk gittiğimizde çalışmalarda olan bir babayla karşılaştım. Mehmet Tülek, çocuğunun nerede olabileceğine dair tahmin yürütüyordu, kendi enkazdan çıkmıştı, tırnaklarıyla kazıp yavrusunu oradan çıkarmak istiyordu. O beton enkazını kaldırmak için bize sanki iki, üç katı güç gelmişti… Mehmet Tülek, gece gündüz çalıştı. 10 dakika çay içip geri dönmek için kenara geçiyorduk, o içmiyordu, 10 dakika bir şeyler atıştırıyorduk, o gelmiyordu, ben ona götürüyordum, yedim-içtim diyordu, kabul etmiyordu. Ama onu takip ediyordum, yemiyordu-içmiyordu… Durmadan, dinlenmeden, yemeden, içmeden enkaz kaldırıyordu… Bu manzarayı asla unutamam…”
“Ümitler giderek azalsa da çalışmalar hiç aralıksız ve hep bir umutla devam etti”
Son günlerde aranan bedenlere canlı ulaşma ümitlerinin giderek azaldığını anlatan Akcagil, buna karşın çalışmaların hiç aralıksız ve hep bir umutla devam ettiğini anlattı.
Akcagil, “Her bulduğumuz beden yabancılara aitti, artık ümitlerimiz tükeniyordu ama asla çalışmalarımızdan ödün vermiyorduk.” dedi.
“Asla geç müdahale edilmedi”
Otel enkazımıza geç müdahale edildi eleştirilerini de kesinlikle kabul etmeyen Akcagil, “Oraya gelen tüm herkes canla başla çalıştı, asla geç müdahale edilmedi. Biz kaçarken henüz Adıyaman’da kepçe değmemiş binalar vardı. Orada belki de canlı insanlar vardı. Ama hiçbir çalışma yoktu. ” dedi.
Ramadan Yarkan:
“Mevki makam yoktu, herkes eşitti…”
Çalışmalar sırasında çok farklı duygular yaşadıklarını anlatan Ramadan Yarkan ise hem duygusal hem de fiziksel olarak çok dirayetli olduklarını ifade etti, “Sanki hiç yorulmuyorduk, hiç hasta olmuyorduk, acıkmıyor, susamıyor, tuvalet ihtiyacı hissetmiyorduk…” dedi.
Yarkan, “Komutanlar, bakanlar, siyasiler, aile yakınları bizler, orada herkes eşit şartlardaydı. Orada mevki, makam yoktu, üstünlük yoktu, herkes aynı şeyleri yaşadı. Gerektiğinde bir su paylaşıldı, gerektiğinde birlikte taş taşındı, birlikte yorulduk, birlikte dinlendik, birlikte üzülüp ağladık, çok farklı duygular vardı.” ifadelerini kullandı.
“Bir arkadaşımızın soğuktan ayak parmakları eridi”
Hava şartlarının çok kötü olduğu açıklamalarını anımsattığımız Yarkan, “Soğukta, -6 derecede çalıştığımız belirtiliyordu ama sanırım çok daha kötüydü. Gerçi biz bunu bile hissetmiyorduk, aldırış etmiyorduk. Bir arkadaşımızın soğuktan ayak parmakları eriyince durumun farkına vardık…” ifadelerini kullandı…
“O kadar kötü bir enkaz vardı ki…”
Otelin betonarmesinin çok kötü olduğunu kaydeden Yarkan, şunları dile getirdi: “Enkaz o kadar kötüydü ki zaman geçtikçe ailelerin ümidi tükendikçe artık ne olursa olsun çocuklarımızı bulalım düşüncesiyle hareket ediyorduk. Aileler de bu yönde bekliyordu…
O kadar kötü bir enkaz vardı ki çocuklarımızın ölüsünü bile bulduğumuza sevinir olmuştuk.”
Soğuktan ve yapılan çalışmalardan elleri nasır tutan, parmaklarında hala toprak izleri duran Adilcan Meraklı:
“Bir umut ile çırpındık…”
Soğuktan ve yapılan çalışmalardan elleri nasır tutan, parmaklarında hala toprak izleri duran gönüllü ekibinin öğrenci üyesi Adilcan Meraklı da orada gördüğü ve yaşadığı her şeyi bakışlarında sakladı…
Günlerce çadıra girmeden, uyumadan, dinlenmeden katkı sağladıklarını ifade eden Meraklı, buna karşın güçten düşmeden çalıştıklarını ifade etti.
Gözleri yaşlı, Adıyaman’daki çalışmaları anlatan Meraklı, “Bir umut ile çırpındık… Belki birilerine yetişebiliriz düşüncesiyle durmadan dinlenmeden bize gelen bir güçle çalıştık.” dedi.
“Sokak aralarında çatışmalar çıktığına şahit oluyorduk”
Adıyaman’daki çalışmaların hayati riskler altında yürütüldüğüne değinen Meraklı, risklerin gerekli teçhizatlarla en aza indirgenebileceğine değindi.
“Oradaki tek tehlike çalıştığımız enkaz alanı değildi. Çok farklı hayat mücadeleleri vardı.” diyen Meraklı, özellikle Adıyaman’daki yağmalama, hırsızlık gibi sorunların çok fazla olduğunu paylaştı.
Meraklı, “Yağmalama vardı ve bazen sokak aralarında çatışmalar çıkıyordu, buna şahit oluyorduk. Bulunduğumuz alanda arkadaşlarımızın çantası çalınmıştı. Enkaz altında bulduğumuz cep telefonu gibi eşyaları, laptopları, bavulları çalma girişimleri oluyordu. Bu eşyaları hemen ailelere teslim ediyorduk, bunlar da bizim için önemliydi. Bu alanlarda da gözümüz her an açık kalmak zorundaydı.”
Ülkedeki gönüllü ekiplerinin güçlendirilmesi ve her an bir felakete hazır vaziyette bekletilmesi gerektiğine vurgu yapan Meraklı, “Oradan bize orijinal kask sağlandı, onlarla çalıştık. Kaskı olan ama orijinal olmayan kasklarla yaralananları bile gördük. Kişiler çalışırken teçhizatın bir tamam olması oradaki ekiplerin de can güvenliği için çok önemli.” şeklinde konuştu.