“Enkazı gördüğümde tükendim, hiç ses yoktu”
İsias Otel enkazından çıktı, kızı Havin’i ve diğer çocukları bulmak için saatlerce çırpındı… Recep Kılıç, enkaz başında yaşadığı acıyı paylaştı...
Fehime ALASYA
İsias enkazından sağ çıkan 4 isimden biri olan ama büyük kızı Havin’i bu enkazda kaybeden Recep Kılıç, gözü yaşlı ailelerden biri…
Oteldeki o son geceyi anlatan Kılıç, kızıyla aralarında geçen diyaloglara yer verdi, enkazdan nasıl çıktığını anlattı.
“Enkazı görünce tükendim, hiç ses yoktu” diyen baba Kılıç, Kıbrıs’tan giden ekiplerden başka yardım edenlerinin olmadığını kaydetti.
Yemek yerken, yatırken, çocukların birinden hiç ayrılmadığını dile getiren baba Kılıç, kızının kendi odasında kalması için elinden gelen her şeyi yaptığını ama başaramadığını da anlattı.
Yargı sürecinde ülkedeki hukukçulara güven tam ama…
Yargı sürecinde ülkedeki hukukçulara sonsuz güven duyduğunu anlatan Kılıç, herkesin özellikle de Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Fadıl Aksun’un ilk günden bu yana ailelerin yanında olduğunu ifade etti.
Sürecin ülkedeki bacağından hiç şüphe duymadığını belirten Kılıç, “Umarım Türkiye’de de bu şekilde ilerlemeler yaşanır” dedi.
“Babacığım yatağın güzel ve rahatmış ama ben arkadaşlarımdan ayrılmak istemiyorum dedi, gitti…”
“Birlikte çok mutluydular” diyen Kılıç, deprem öncesi oteldeki geceyi şöyle anlattı:
“Oynadıkları son maça yetiştim, orada sahada canlı yayın yaptım, annesi, teyzeleri izledi. Fotoğraf çektim, maç sonrası çıktık, biz velilerle yemek yemeleri için ısrar ettik ama çocuklar hiç ayrılmıyordu. Sürekli biz birlikte yiyeceğiz, birilikte yatacağız diyorlardı.
Maç sonrası da birlikte yediler. Yine de rahat etmedim, onu benim odamda kalması için ikna etmeye çalıştım, atıştırmalık aldım, dört kişiydiler… Havin aradı, ‘baba odada beş kişi olduk, ona göre bir şeyler al’ dedi. ‘Tamam’ dedim, götürüp bıraktım. Odama gittim. Onların koridorunun sonundaydım. Aradım ‘babacığım canım atıştırmalık çekti, bana da bir şeyler getirir misin’ dedim, sırf odaya gelsin diye. Geldi, hatta yalınayaktı, çikolata bıraktı ve koşup gitti.
Yine içim rahat etmedi, yine aradım, ‘babacığım diş macunu sende kaldı’ getirir misin dedim. Geldi, ne yapmak istediğimi anladı ve yatağın içinde iki, üç kez sekti, ‘babacığım yatağın güzelmiş ama benimki daha güzel, daha rahat, hem arkadaşlarımdan ayrılmak istemiyorum’ dedi, gitti…
Aşağıya indik, Osman Çetintaş ve diğer aile üyeleri de oradaydı, beni aradı. ‘Baba başım ağrıyor, başımı duvara vurdum’ dedi, ‘duvar sağlam mı?’ diye sordum, ‘off baba’ dedi, kapattık, hep birlikte güldük… Sonra yine arayıp başım ağrıyor dediğinde Osman Hoca ‘yukarıya çıkıp bakayım, üstelik artık yatmaları gerek, yarınki maça hazır olmaları lazım’ dedi ve yanlarına çıktı.
Biz 12 buçuğa kadar falan biraz daha oyalandık ve akabinde çıkıp yattık.”
“Deprem anı geçince kulak verdim hiç ses yok, hiç ses gelmiyordu”
Deprem anını ve enkazdan çıkışını anlatan Kılıç, şöyle devam etti:
“Gözümü açtığımda tavan beşik gibi sallanıyordu, beşik gibi… Rüya görüyorum sandım, gözümü kapatıp açtım, toz bulutu gelmeye başlayınca kızımın olduğu yana doğru, koridora doğru hareket ettim, üstüme moloz yığınları düştü… Deprem anı geçince kulak verdim hiç ses yok, hiç ses gelmiyordu… Işık yoktu, yağmur ve kar yağıyordu, çok soğuktu. Pervin Hanım ve Murat Beyin sesini duydum, kim olduklarını bilmiyordum, iyi misiniz diye sordum. Her yer zifiri karanlıktı… Bir anda sadece bir delik gördüm, yukarıya çıktım, iyiydiler, hafif yaraları vardı, çocukları sordum hiç ses çıkmadı. Orada bekledik, alt katımda Esra vardı, oraya indim, iyiydi. Sonra aşağıdan bir ses geldi, buraya gelin diyordu ama her yer karanlıktı. Telefonun ışığını açmaya çalıştım, olmadı, video kaydına girdim, ancak o halde biraz ışıktan faydalandım. Bir duvar vardı, ittim, yıkıldı. Zaten lego gibiydi, duvar yoktu. 5-10 yaşındaki bir çocuğun vursa yıkabileceği bir duvardılar…
Esra sıkışmıştı ama karanlıkta görmüyorduk. Bir birimize dayanarak aşağıya indik.
Enkazı gördüğümde tükendim, hiç ses yoktu.”
“Kıbrıs’tan gelen ekip yanımıza varana dek hiçbir şekilde çalışma olmadı”
Hava ağardığında trajedinin giderek gün yüzüne çıktığını işaret eden baba Kılıç, Kıbrıs’tan Adıyaman’a giden ekip yanlarına varana dek hiçbir şekilde çalışma olmadığını dile getirdi.
Kılıç, şöyle devam etti:
“Oradaydık, gelip gidiyorduk, ıslanıyorduk… Gaziantep Başkonsolosu Fatma Hanım geldi, bizi arabasının sobasını açarak ısıtıyordu.
Pervin ve Esra’yı hastaneye gönderdik. Kimse kimseye yardımcı olmuyordu, kimseden yardım görmedik. Kıbrıs’tan gelen ekip yanımıza varana dek hiçbir şekilde çalışma olmadı.
Vinç geldi önceleri, kimse yoktu diye geri gitti, ekipler Kıbrıs’tan henüz gelmemişti. Ekiplerimiz gelince koordinasyon hemen başladı, çocuklar neredeydi, çizdik, anlattık, gösterdik.
Türkiye’den hiçbir yardım bize ulaşmadı. Tüm çalışmalar buradan gelenlerin yaptıklarıydı, her biri ayrı destek verdi, hiç birinin hakkı ödenemez.”
“Bu bizim çocuğumuz değil diye sevinmekten utandığımız bir psikolojiye bürünmüştük…”
Çok karmaşık duygular içinde olduklarını anlatan Kılıç, “Duygular çok karışıktı, bu bizim çocuğumuz değil diye sevinmekten utandığımız bir psikolojiye bürünmüştük… Havin en son bulunanlardandı, artık ‘çocuğumuzun ölüsünü olsun bulalım’ diye dua eder olmuştuk.” ifadelerini kullandı.