ERDOĞAN, JUNKER, İRAN, UK ve KÜBA
Güncel Hükümet oluşumu tartışmalarına eklenen, Bayram tatili havası içinde, bu kısa sürede, Kıbrıs’ı direk ve dolaylı etkileyecek pek çok gelişme yaşandı. Bunları değerlendirme dışında tutmak olamaz.
Bu gelişmelerden biri, İran ile P5+1'ler arasında nükleer antlaşmanın imzalanmış olmasıdır. Bölgemizde pek çok acının, çirkinliğin, kötülüğün yaşandığı günümüzde bu çok önemli ve olumlu bir gelişme oldu.
Herkesin olumlu bulduğu bu antlaşmadan, bölgenin iki ülkesi hoşnut olmadı.
Bunlardan biri, İsrail Başbakanı Sayın Yetenyahu, öteki ise Suudi Arabistan Krallığıdır.
Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile İran Cumhurbaşkanı Sayın Hasan Ruhani telefonla görüşerek, bu antlaşmaya dönük, bölgenin etkin iki ülkesi olarak, karşılıklı olarak destek ve olumlu yaklaşımlarını ifade ettiler.
Sayın Yetenyahu ile Suudi Arabistan'ın antlaşmadan ötürü huzursuzluğuna karşın, İran CB Sayın Ruhani'nin, bir NATO üyesi de olan Türkiye'ye dönük olarak, bu antlaşma sürecinde destek ve katkısı için CB Sayın Erdoğan'ın şahsına teşekkür etmesi çok önemlidir.
Bu telefon görüşmesinde, her iki Cumhurbaşkanının, bu antlaşmadan sonra, iki ülkenin, bölge ve Orta Doğu'da barış ve huzur için, işbirliği içinde çalışmaktan mutluluk duyacaklarını söylemeleri. Ayrıca," bölge halklarının Tahran- Ankara işbirliğine bölgesel sorunların çözümü için umut olarak baktıkları" ifadeleri de çok önemlidir...
Bölgemizde uluslararası işbirliğine sıkıntı yaratan, pek çok gerginliğe yol açan, ekonomik olarak da ilişkileri çıkmaza sokan bu nükleer sorunun aşılmasının yol açtığı olumlu ortam üzerinden, şimdi diğer bölgesel sorunların ve çatışmaların çözümüne dair de ciddi umutlar doğdu.
JUNKER
İşte bu gelişmeler içinde, AB Komisyon Başkanı Sayın Junker'in adamıza ziyareti de gerçekleşti.
Sayın Junker'in bu ziyaret esnasında, özellikle Hellim sorunu etrafında, iki toplum arasında oluşan bir çatışma konusunun, AB içinde, Kıbrıs sorunu çözülene kadar, uygun bir formülle çözülmesi gerçekleşti.
Sayın Junkers'in, iki liderle yaptığı görüşmeden sonra, karşılıklı kabul gören bir usulle bunun çözüldüğüne yönelik olarak, yapılan açıklama, son derece olumlu bir mesajdır. Bu gelişme, Kıbrıs sorunun bütünlüklü çözümüne pozitif katkı sağlayan yeni bir "GYÖ" gibi oldu...
AB Komisyon Başkanının inisiyatifi altında, iki liderle görüşmesinden sonra, Hellim sorunun aşılması, çözümsüzlüğün yol açtığı bir sorunun çözümünde, AB'yi ilk defa, ortak noktanın oluşmasına ve çözülmesine katkı sağlayan bir odak yaptı.
Bu yeni ve çok önemli bir gelişmedir.
Sayın Junker'in, Komisyon Başkanı olarak, gerçekleşmesine katkı sağladığı bu olayda ulaşılan sonuç, iki lider kadar, onun ve Komisyonun başarısıdır da...
Sayın Junker'in bu ziyareti ve bir sorununda bu etkinlik içinde çözümü, İran antlaşması ile bölgeye dair barış umutlarına dönük ciddi bir nefes almanın geliştiği bir ortamda bunun oluşması, çözüm heveslerine katkı oluşturdu.
TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI ve KÜBA
İşte böylesi bir ortam oluşurken, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'da adamızı ziyaret ediyor.
Bu da çok önemli bir gelişmedir.
Ancak Güney basının milliyetçi bir bölümü, CB Sayın Mustafa Akıncı'ya, Türkiye CB Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı niye davet etti diye saldırarak, ziyarete karşı umutsuz ve saldırgan bir tavır sergiledi.
Bu anlayış sahiplerini anlamakta zorlanıyorum.
Çünkü bunlar, ayni zamanda sürekli olarak, "çözümün anahtarı Ankara’dadır" demektedirler.
Bu yüzden Kıbrıs Türk toplumunun inisiyatifinin olmadığını söylemektedirler.
Sonra da Kıbrıs Türk Toplumunun liderliğinin, Türkiye Cumhurbaşkanını adaya davet etmesine ve birlikte, 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi temelinde çözüm arayışları yapmalarına ve bu yöndeki niyetlerini beyan etmelerine de karşı çıkmaktadırlar.
Bu çok verimsiz, sakat ve kısır bir mantıktır.
Ama Güneydeki bu çevreler, ayni zamanda, gerek CB Sayın Erdoğan, gerekse Türkiye'nin diğer siyasi liderleri ve kurumları ile de doğrudan da görüşme istemektedirler. Bu ne yaman bir akıl sapmasıdır öyle?
Ha, bu ziyaretin 20 Temmuz'un yıldönümünde yapılmış olmasına dönük tepki içine girmelerini doğal görebilirsiniz.
Ama bekle ve gör.
Bu ziyarette ne diyecek CB Sayın Recep Tayyip Erdoğan? Ona göre değerlendir.
Bu milliyetçi çevrelerin, AB Komisyon Başkanı Sayın Junker'in ziyaretinden ve oluşan olumlu ortamdan hoşnut olmadıklarını, açıklamalarından da okuduk ve gördük...
Sayın Junker'in ziyaretinin olumlu gelişmesinde, Sayın Anastasiadis ve diğer sağduyu sahibi siyasi güçlerin Güneyde ürettiği politik olgunluk da çok önemli ve değerlidir.
Ancak bunun kadar, Kıbrıs Türk tarafının ve Türkiye'nin, çözüm arayışına ve bu sorunun aşılmasına katkı sağlayan ortak politik olgunluğu da, Güneydeki kadar değerli ve önemli olan gerçeğin diğer yüzüdür.
Bence, Sayın Erdoğan'ın gerçekleştireceği bu ziyarette, çözüm ortamının, daha da gelişmesine katkı sağlayacak yaklaşım ve ifadeleri duyma ihtimali, bu odakların yaratmak istedikleri olumsuz beklentiden çok daha fazladır.
Dolayısı ile Orta Doğu'da ve bölgemizde pek çok üzüntü verici gelişmenin içinde, İran ile P5+1in yaptığı antlaşmanın yol açtığı yeni barış umutlarına, Kıbrıs'tan da barış ve çözüme katkı sağlayacak olan Hellim konusunda, oluşan bu olumlu bir gelişmenin eklenmesi, gelecek açısından Kıbrıs sorunun çözümüne dönük, bölge ve dünya barışı yönünde heves ve umutları artıran gelişmeler oldu.
Hele 20 Temmuz'da, Küba ile ABD'nin yıllar sonra karşılıklı olarak Büyükelçi atamalarının fiilen gerçekleşeceği bir günde, çözüm için ciddi mesajların Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ziyaretinde verilmesinin de bunlara ilave, çok önemli uygun ortamlar yaratacağına inanırım.
Evet, Sayın Junker'in ziyaretinin arkasından, Sayın Erdoğan'ın ziyareti ile verilecek mesaj çok önemli olacaktır.
UK
Bu arada İngiltere Dışişleri Bakanı'da adayı ziyaret etti. Sayın Bakan bu ziyaretinde eskiden farklı olarak, İngiltere'nin çözüm görüşmeleri için özel bir inisiyatif yüklenmeyeceği mesajına önemli bir vurgu yaptı.
Bu vurgu önemlidir. Çözüm için İngiltere'nin bu duruşu çok yeni bir duruştur.
Ancak Sayın Dışişleri Bakanı, bu mesajla birlikte, GARANTÖRLÜK ile ilgilenmediği yaklaşımını da özel olarak verdi. Çözüm görüşmelerine uzak duruşuna değil, ama GARANTÖRLÜK konusuna bu yaklaşımı Kıbrıs Rum tarafının hoşuna gitti.
Ancak bu mesajla birlikte, bir şey daha ifade etti.
İngiliz Dışişleri Bakanı bu mesajların ardından, tek derdinin de, İngiliz askeri üslerinin, adamızdaki varlığının korunması olduğunu çok net ifade etti.
Bunun için Kıbrıs Rum tarafına dönük olarak, GARANTÖRLÜK konusunda hoşlarına giden mesajla birlikte, o bölgelerde, toprakta vereceği "yem borusunu" da öttürdü.
Ayni zamanda Kıbrıs Rum tarafı ile güvenlik alanında işbirliği içinde olacağı mesajını da verdi.
Bu açıklama da çok önemli. GARANTÖRLÜK konusunda hoşlarına giden görüşü, toprak vermekle de güçlendirerek ses veren İngiltere'nin Sayın Dışişleri Bakanı, Kıbrıs sorunun oluşmasına en büyük katkıyı yapan ülke olarak da, çözüm görüşmelerinden elini ayağını çektiği mesajını da vererek, derdinin, yalnızca, adamız üzerindeki üsleri ile ilgili olan kendi dar çıkarları olduğunu da net olarak ortaya koydu.
Bu açıklamalar Güneydeki bazı çevrelerin hoşuna gitti.
Ama unutmasınlar, ABD Başkan Yardımcısı Sayın Biden'de adayı ziyaretinde, Güneye bir yem borusu çalmış ve "stratejik ortağımızsınız" demişti. Ama bunun arkasından oluşan ortamın çok başka olduğunu yaşayarak gördük.
Şimdi İngiltere Dışişleri Bakanın yalnızca kendi üslerini korumak derdinde olduğunu bu kadar çıplak olarak ortaya koyduğu bir noktada, artık başka sahte umutlarla zaman kaybetmemek gerektiği açıktır.
KENDİ GÖBEK BAĞINI, KENDİ...
Bu yüzden bizim esas derdimiz, iki toplumun kendi inisiyatifleri ile çözüm bulmak olmalıdır.
Bu yüzden hem birbirimize dönük güven duygusunu geliştirmeye, hem de Kıbrıs Türklerinin Yunanistan'a, Kıbrıslı Rumlarında Türkiye'ye dönük güvensizliklerini aşmalarına yardımcı olacak ortamları da yaratmamız gerekecek.
Açıktır, kendi göbek bağımızı, kendimiz kesmemiz gerekecek, çözümcü ve barışcı bir ortama girmek için...
Üstelik açıktır, iki toplum kendi çıkarları dışında, eğer, ayrı ayrı Türkiye ve Yunanistan'ı çok seviyorlarsa, bu adada karşılıklı kabul edilebilir bir antlaşmayı ve çözümü onlara ve bölge halklarına dönük hediye etmelerinin zamanının çoktan geldiğini de kavramaları gerekir...
Evet, İran'la yapılan antlaşma, Sayın Junker'in ziyareti, Küba ile ABD arasında oluşan yeni olumlu ortam ve Sayın Erdoğan'ın ziyareti de çözüme pozitif katkı sağlayacak yeni gelişmeleri içinde taşımaktadır.
Ama İngiltere'nin bu yeni ve yalnızca kendine dönük faydacı tavrını da gördükten sonra, çok ama çok uyanık olmamız gerekir. Çünkü atalarımızın sözünü unutmayalım. "İngiliz at arabası ile tavşan yakalar".