Erdoğan ve “bale gudalya” meselesi!
Eskiden, yani eski derken mesela 50 – 55 yıl önce Kıbrıslı Türklerin ciddi bölümü birinci dil olarak “Elence”yi kullanıyordu…
Türkiyeli kardeşlerimizin daha iyi anlaması açısından; şöyle diyelim, “vatandaşın etnisitesi Kürt’tü ama konuştuğu dillerin birincisi Türkçe”ydi!”
-*-*-
Başa dönelim; “Bizimkiler de Türktü ama dil şu veya bu sebeple Elenceydi…”
-*-*-
Efendim, kimisi “Linobambagi” olmaktan kaynaklananan bir “zorunluluk”; kimisi “dominant dil olan Elenceye muhtaciyet” falan diye sıralayabilir sebeplerini…
İki dedemin de anadilleri Elenceydi…
“Köylü Rumcası” deniyor şimdi…
Yani, Güney Kıbrıs’ta yaşam süren yeni nesil Rumlar bile belki o konuşmayı zor anlıyordur…
Bu arada bir dedem, Elen dilinde halk ozanı sayılırdı…
Çatisto!
-*-*-
Haaa, bu arada belirtmek lazım…
1920’li yıllara kadar Elence, Türkçe, Osmanlıca ve haliyle İngilizce dili dışında, “Karamanca” diye bir dil de konuşuluyormuş ve hala ağzımızda kalıntıları varmış…
Bu arada ayrıca belirtelim, Maronit toplumun kullandığı bir çeşit Arapça ve Ermenice de toplumun dilleri arasında…
Çok az da Latince…
-*-*-
Tabii günümüze gelindiğinde, Limasol’da ve İskele’de birinci lisanın Rusça olduğu da araştırmaya gerek duyulmayan bir gerçek…
-*-*-
Neyse!
Yıllar önce bir Kıbrıslı genç üniversite tahsili için Türkiye’ye gitmiş…
Okumuş, mezun olmuş…
Eski deyişle, artık “yüksek tahsilli bir efendi” olarak köyüne dönmüş…
-*-*-
Bütün aile birlikte akşam yemeği yiyecekler…
Annesi en güzel yemekleri yapmış falan…
Zivaniyalar içiliyor…
Bu arada “tahsilli effendi” rütbesine erişmiş evlat, annesinden “gudalya” istiyor!
Gudalya?
Yani kaşık!
-*-*-
Hafif zivaniya etkisindeki baba, Türkçesi de Elence’nin baskısı altında; “okundurdum yazındırdım, bale gudalya bale gudalya” deyivermiş!
Kısacası, “bunca eğitim almasını sağladım, bizim oğlan hala kaşık demiyor, Elence veya köylü Rumcasındaki ‘gudalya’yı kullanıyor!
-*-*-
O kadar eğitim, o kadar masraf ama değişen hiç bir şey yok!
-*-*-
Yarın Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan KKTC’ye gelecek…
Bir kaç saat kalacak ve geri gidecek…
Bir de basin toplantısı düzenleyecek…
Katılacağım…
Fırsatım olursa bir de soru sormak istiyorum; (ipucu vereyim) “devletlerin bölünmez bütünlüğüne saygı ile alakalı”…
-*-*-
Ama asıl merak ettiğim, Kıbrıs sorununa çözüm bulma amaçlı müzakerelerin gidişatı konusunda bir değişiklik mesajı verip vermeyeceği…
Yani Carns Montana’da tıkanılan son noktayı aşmak adına, yeniden masaya dönülecek mi, yoksa bale gudalya bale gudalya mı?
-*-*-
Haaa konuyu hemen kapatmayalım…
Zamanında, yani toplumsal mücadele döneminde Türkçe konuşamayan Türk köylerine Türkiye’den gönderilen komutanlar, “Elence konuşma yasağı” getirmiş…
Her Elence kelimeye bir şilin para cezası!
Kıbrıs şilini!
Büyük para, iyi ceza yani!
-*-*-
E ahali korkuyor tabii ki!
Hep Elence konuşulan ama bayağı Türk milliyetçisi bir köyde, milli günlerden biri kutlanıyor…
Köyün ağalarından biri, ayağı ağrıyan ya da kırık olan karısını oturtacak bir sandalye arıyor…
Bakıyor, komutanın yanı boş!
Komutandan izin alıp, eşini o sandalyeye oturtacak ama bir türlü ilgili Türkçe kelimeleri yan yana getiremiyor!
Korkuyor da yanlış yapacak diye!
Heyecanla komutana soruyor: “Komutanım, müsaden vardır oturtayım garıya buraşda?”
-*-*-
Yani, aslında demek istediği, “eşim, yanınızdaki boş sandalyeye oturabilir mii?” demek istiyor…
Yoksa, Kıbrıslıların çok alışık olduğu ama çok da çağdışı kalmış cinsiyetçi bir şaka yapacak hali yok!
Haa kadın neden kendisi sormadı mı diyeceksiniz?
O’nun hiç Türkçesi yok da ondan herhalde!
Durduk yere niye ceza alsın ki zavallı insanlar?
-*-*-
Yazıyı uzatmanın anlamı hiç yok!
Erdoğan’ın ne söyleyeceğini cidden merak ediyorum; umarım “kaşık” der, “gudalya – eşit – egemen – golyandro sapı, Maraş, Mavi Vatan” yalanlarına baş vurmaz!
İnşallah, “kaşık” der, “gudalya” demez…
-*-*-
Ve Ersin abi İngiltere’ye, vatandaşı olduğu ülkeye geri döner…
Bir muhasebe şirketinde işe başlar!
Yoksa ihtiyacı yok mu?
Neyse, anladınız siz!
Ölüden gözyaşı beklemek!
Bugünkü öteki yazımızda, ya da daha uzun olan yazıda Erdoğan’dan Kıbrıs konusunda federal çözüm hedefli müzakerelere geri dönülmesi desteği beklentimizden söz ettik...
-*-*-
Ancak Erdoğan’dan beklenen en ciddi “hamle”, Türk Lirası’nın (TL) neredeyse Dünya’nın en değersiz para birimi haline gelmiş olması ile ilgili yapacağı hamle ya da hamlelerdir...
-*-*-
Ululsrarası analiz kurumlarına göre, Türkiye’nin politika faizini en az yüzde 40’a çekmesi gerekiyor...
“Piyasalarla bu oranın eşitlenmesi beklentisi” söz konusu...
Şu anda Türkiye’de sanırım politika faizi yüzde 8,5...
-*-*-
Yeni bir Maliye Bakanı, kadın bir Merkez Bankası Başkanı atanması, bu “bayağı radikal” politika faizi yükseltme kararıyla ilgili beklentileri de aynı şekilde veya aynı doğrultuda yükseltse de; Erdoğan’ın bunu onaylamasını, Kıbrıs’ta değil federal çözüme destek vermesi; doğrudan 1960’a geri dönülmesini savunmasına benzetiyorum...
-*-*-
Bu arada belirtmekte fayda var; demokratikleşme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyma, yani Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve şu anda hepsinden önemlisi Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili seçilen Can Atalay’ın özgür bırakılması da kaçınılmaz beklentiler arasında...
-*-*-
Seçim dönemindeki söylemleri ışığında Erdoğan’dan bunları beklemek, ölüden göz yaşı beklemek gibi bir şeydir!
Ölüden göz yaşı gelecek mi?
Bence gelmeli!
Dikkatle ölünün gözlerine bakıyoruz!
İmkansız gibi ama ne bileyim...
Türkiye ile Avrupa Konseyi arasında siyasi ve diplomatik krize neden olan Osman Kavala (fotoğraf) dosyasında yeni bir evreye giriliyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, geçtiğimiz günlerde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı gereği Osman Kavala'nın serbest bırakılmaması halinde Eylül 2023'ten itibaren Ankara'ya yönelik olası yaptırımları görüşmeye başlayacağını bildiren bir karar aldı... Kavala, Selahattin Demirtaş, Can Atalay gibi isimlerin serbest bırakılması, Kıbrıs meselesinin federal bir çözüme kavuşturulması, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerini geliştirmesi; Türkiye’ye sadece “kazandırır”...