Erdoğan ve Fortuna
‘Fortuna’ Latincede talih, şans anlamına geliyor. Kadim Yunan’da bu sözcüğün karşılığı ‘Tihe’ idi ve ‘Tihe’ talih, şans tanrıçasıydı.
Klasik Roma mitolojisinde de Fortuna talih tanrıçası sayılıyordu ve iyi veya kötü talih anlamlarını taşıyordu.
Makyavelli ünlü eseri Prens’i yazarken Fortuna (Talih) sözcüğüne özel bir anlam atfeder. Prens’in başarılı veya başarısız olmasını belirleyenin büyük oranda Fortuna’nın, yani talihin olduğuna inanır.
Makyavelli Fortuna sözcüğünü, insanların kontrol edemediği koşullar ve zamanın ruhu anlamında kullanır. Prens’in başarısında veya başarısızlığında bu koşullarla zamanın ruhu önemli bir rol oynar. Yani, bir bakıma, liderin başarılı olması için şansının da yaver gitmesi gerekiyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kurulduğunda Fortuna Recep Tayyip Erdoğan’dan yanaydı. Hem iç ve dış koşullar lehine işliyordu, hem de zamanın ruhu…
İçeride dağılan merkez sağ, başarısız bir hükümet ve müdahaleleriyle bıktıran bir ordu, dışarıda ise 11 Eylül’ün yarattığı ‘Radikal İslam’a karşı ‘Ilımlı İslam’ arayışı, AKP’nin iktidar yürüyüşünde başarılı olmasını kolaylaştırmıştı.
Makyavelli Prens’in, biz buna Lider diyelim, başarılarını sadece Fortuna’ya bağlamaz. Virtu, yani erdemin de önemli olduğunu söyler. Yalnız Makyavelli’de erdem sözcüğü iyilik ve erdemli olmaktan çok, bir insanın önünü koyduğu hedeflere ulaşma yeteneği anlamında kullanılır ve Liderin en önemli özelliklerinden biri sayılır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın bu manada başarılı olduğu inkâr edilemez. Önüne koyduğu hedeflere ulaşmayı büyük bir ustalıkla başardı ve Kemalist yapıyı yapı-bozumuna uğrattı.
Fakat Erdoğan yine Makyavelli’de Prens’in başarılı olmasında son derece önemli olan bir noktayı gözden kaçırdi. Prens, değişen koşullara ve değişen zamanın ruhuna ayak uydurmazsa, kaybetmeye mahkûm olur. Yani Fortuna koşullara ayak uyduramayan Liderin karşısına kötü talih olarak çıkar. Başka türlü söylersek, Virtu ile Fortuna arasında bir denge kurmak şarttır. Verili koşulları iyi değerlendirmek ve ulaşılması mümkün hedeflere yönelmek gerekiyor.
Recep Tayyip Erdoğan işte bu noktada başarısız oldu. En büyük sorunu da budur. Değişen koşullara ayak uyduramamıştır.
Türkiye artık AKP’nin ve AKP ile birlikte mağdur dindarların iktidara geldiği günlerde değildir. Yirmi yılı aşkın bir süredir iktidarda bulunan AKP döneminde pek çok şey değişmiştir. Kemalist elitlerin yönettiği Türkiye tarihe karışmıştır. Fakat Erdoğan yeni koşulların ve zamanın yenilenen ruhunun gereklerini yerine getirmedi. Demokratik ve çoğulcu bir Türkiye yerine, otoriter bir düzen kurdu. Dış dünyayla ilişkilerinde de ciddi prestij sorunuyla karşı karşıya geldi. Özellikle bir zamanlar destek bulduğu Batı dünyası ile arası açıldı.
Eski Yunan’da başarılı siyaset insanında aranan en önemli erdemlerin başında Sofrosini gelir. Gerçekleri görebilmek anlamında akıllı olmak ve kendini frenleyebilmek anlamında kullanılır bu sözcük.
Sözcüğün kökeni, ekso-frenos ve şizo-frenos kelimelerine de kaynaklık etti. Ekso-frenos, öfkeye kapılıp kendi benliğini kontrol edemeyen kimsedir. Kadim Yunan’da bu özellik siyasetçiler için tam bir felaket anlamına gelir.
Gerçek şudur ki, Recep Tayyip Erdoğan ne değişen Türkiye’nin gerçeklerine ayak uydurdu, ne de öfkesini frenledi. Post-Kemalist Türkiye’de çoğulcu demokratik bir düzen kurmak yerine otoriterliği seçti. Başarıları onu dinginleştirmedi. Tam tersine, intikamcılığa yöneldi ve dere tepe düz gitti. Gerçeklikle bağlarını kopardı ve öfkesini dizginleyemedi.
Kısacası, bir zamanlar “iyi talih” olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında yer alan Fortuna, şimdi “kötü talih” olarak yakasına yapışmıştır...