Erdoğan ve Türkiye
Erdoğan’ın kuşandığı güç zırhı kalınlaştıkça, dünyaya meydan okuyan ‘dili’ de o oranda keskinleşiyor, daha bir umursamaz oluyor.
Önceleri, sert bir biçimde gündeme getirmekten imtina ettiklerini, artık giderek artan bir dozda, çok daha ‘özgürce’ ifade edebilecek bir güce sahip olduğunu düşünüyor.
O’nun sahip olduğu bu güç, kendi akıl sistematiği içerisinde, ‘sandıktan’ geliyor.
Ve sandığın kendine verdiği ‘yetkiyi’, bir meydan okuma aracı olarak kullanıyor.
Kadına yönelik şiddeti önleme günü kapsamında İstanbul’da düzenlenen uluslararası zirve toplantısında, ‘kadın ve erkeğin eşitliği, yaratılışlarına aykırı’ diyebiliyor mesela.
Bunu söylemekte hiçbir sakınca görmüyor.
Bu açıklamalarının, dünya basınında en ön sırada servis edileceğini bilerek yapıyor bunu.
Ve söyledikleri, tam da beklenildiği üzere, anında uluslararası camianın ‘manşetine’ taşınıyor.
Bütün bunlar, hemen her yeni gün yeni bir vesileyle dünya basınının eleştirilen adamı olmak, O’nun için sorun değil.
Çünkü yönettiği ülke, dünyanın, bir çırpıda elinin tersiyle itebileceği bir ülke değil.
Başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri olmak üzere büyük güçlerin, bölgesel çıkarlar adına Türkiye’ye ihtiyacı var.
Erdoğan da bunun çok farkında.
Fütursuz bir biçimde, giderek daha da küstahlaşmasının önemli nedenlerinden biri de bu.
***
Erdoğan’ın, son dönemde attığı her adım, ağzından çıkan her söz, ülkesinin biraz daha izole edilmesine neden oluyor.
Türkiye, artık aynı Türkiye değil.
Ne kendi aynı, ne de imajı.
Bundan 5 yıl önce, tüm dünyanın takdirle bahsettiği bir lider, bugün yabancı televizyon kanallarında yayınlanan şov programlarının soytarısı haline dönüşmüş durumda.
Ve o liderle beraber, aslında artık Türkiye de öyle.
Bu denli zedelenen bir ülke imajının yeniden toparlanabilmesi ise, kısa vadede neredeyse imkansız.
Erdoğan’ın ve AKP’nin iktidar döneminin sona ermesi bile, Türkiye’nin yeniden ‘yaratılması’ için yeterli olmaz tek başına.
Geride kalan zaman zarfında devletin her köşesine uzanan bu zihniyetin ve bu zihniyetin kadrolarının da tamamen temizlenebilmesi lazım, Erdoğan’ın ‘yeni’ Türkiye’sinin, yeniden yapılanabilmesi adına.
Ve o gün gelecekse eğer, gelene kadar geçecek sürede, Türkiye batının, ‘mecburen’ iyi geçinmeye çalışacağı, her türlü olumsuzluğa rağmen köprüleri atmaya cesaret edemeyeceği ülke olmaya devam edecek.
Batı hiçbir şekilde, Erdoğan’ın ‘silkelenip de kendine gelebilmesi’ için gerekli olan sert yüzü göster(e)meyecek.
Bu da Erdoğan’ın, tıpkı sandık zaferi gibi, ‘yalnız’ ama belki eskisi kadar olmasa da, yine de ‘güçlü’ eli olacak.