Erdoğan’ın Külliyesi!
Vallahi ben demedim!
Aha yemin ediyorum ki bu konuda hiç görüş belirtmedim, “bu külliye Recep Tayyip Erdoğan’ındır” gibi bir saptamada bulunmadım, bu doğrultuda yorum da yapmadım!
-*-*-
Haaa doğrudur, hastanemiz, okulumuz, yolumuz, elektriğimiz yokken böylesine gösterişli ve de gereksiz bir inşaat görgüsüzlüğüne girmenin, “ayran yokken atla şey etmeye gitmek” olduğunu defalarca yazmışlığım vardır!
Ama kesinlikle “bu bina Erdoğan’ındır” demedim!
-*-*-
Erdoğan’ın bizzat kendisi dedi ama…
Ne mi dedi?
Aynen şunları söyledi:
“… Şu anda Ada’da Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı binasıyla, Kuzey Kıbrıs Parlamento binası inşaatı yapıyoruz. Her ikisi de muhteşem birer bina oluyor. Allah nasip ederse en geç kasım ayı ortalarında bitecek. Bu iki bina, başkanlık binasıyla parlamento binası bittiği zaman, yanında da oraya hizmet verecek gayet güzel bir mescit yapılıyor. Herhalde bu üslerden daha önemli bir şey yok. Onlar askeri üs yapıyor, biz siyasi üs yapıyoruz. Çalışmayı en güzel şekilde devam ettireceğiz. Bu arada, tekrar bir kontrole gidip inşaat ne durumda onu görmem lazım. Gördüğüm kadarıyla Kıbrıs taşından hakikaten muhteşem bir eser meydana geliyor…
-*-*-
Diyeceksiniz ki “ne var ki bu sözlerde?”
Dikkatinizi çekti mi bilmem ama ne diyor Erdoğan; “… Bu arada, tekrar bir kontrole gidip inşaat ne durumda onu görmem lazım…”
-*-*-
Tekrar edeyim mi?
Bir daha gidip kontrol edecek!
Erdoğan diyor, ben demiyorum!
-*-*-
Bizimkiler kontrol edemez mi?
Mesela Ersin bey veya Ünal bey bina işlerinden anlamıyor olabilir ama yanlarında – çok yakınları olan ve bu işten anlayanlar elbette vardır!
Bizim yönetenlerimiz bostan korkuluğu mu?
-*-*-
Yok canım!
Değiller tabii ki!
-*-*-
Mimarlarımız ve mühendislerimizle onların odaları mı?
Bizim mimar ve mühendisler yetkili değil ki!
Onlara biri sormadı ki!
Malın sahibi de Erdoğan, kontrolör de Erdoğan, müteahhit de Erdoğan!
-*-*-
Şimdi soruyorum: KKTC’nin gerçekten eşit ve egemen bir devlet olduğuna inanıyor musunuz?
Eşitlik ve egemenlik iddianız, sadece Kıbrıs Cumhuriyeti için geçerli olan bir iddia mı?
Siz maskara veya bostan korkuluğu musunuz yoksa devlet yöneticisi mi?
-*-*-
Bu arada belirtmekte fayda var; artık bahse konu inşaata “külliye veya yerleşke” denmiyor!
Ne deniyor?
Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı ve Kuzey Kıbrıs Parlamentosu…
-*-*-
Ayrıca belirtmekte fayda var; külliye sınırları içerisinde, Kıbrıslı Türk aileye ait 9 dönüm 2 evlek büyüklüğündeki arazinin “kamulaştırılması”ndan “şimdilik” vazgeçildi!
Bizim devletle aile parada anlaşamamış!
-*-*-
Aile 10 milyon civarında Euro istemiş, devlet ve TC tarafı 3.5’tan fazla veremeyiz demiş!
HattaTC Büyükelçisi’nin, “askeri bölge ilan ederim, karpuz bile ekemezsiniz” tehditleri de işe yaramamış!
-*-*-
Bu arada ihtilaflı araziden yani Türk aileye ait bölgeden su borusu da geçirilmedi!
Su boruları, Türk arazisi çevresinden dolaştırıldı!
Haliyle ara emri falan da verilmiş değil!
-*-*-
Ermeni aileye ait 60 dönüm mü?
Onu nasıl mı çözeceğiz?
Tayyip Erdoğan ve bizimkiler diyor ki, “Taşınmaz Mal Komisyonu mülkiyet sorununun çözüm adresidir…”
-*-*-
Rumlar ne yapıyor?
Onlar da Rum malı satanları – kiralayanları – kullananları hapse atıyor ya!
İster misiniz, külliyenin sahibi diye Erdoğan hakkında suç duyurusu…
Neyse!
Girmeyelim o meseleye!
-*-*-
Geçmişteki önerilerim hala geçerlidir…
Yol yakınken, burayı hastaneye, okula, hatta okullara çevirin…
Bir başka arkadaş, “devlet tiyatrosu” dedi, süper olur!
Palyaçolar!
Bazı sözler var ki, bayılırım…
Mesela bir tanesi şu:
“… Senden hoşlanmayan hatta nefret eden insanların en garip veya en çılgın yanı, yaptığın her şeyi izliyor olmalarıdır…”
-*-*-
Bazı tipler, her yazdığımın, her söylediğimin, her programımın en sıkı takipçisi!
Maşaallah, içlerinde bir tek “Kıbrıslı” yok!
Ama hepsi KKTC’li!
Ve ortak yönleri, “beğenmiyorsan Güney’e git” demeleri!
-*-*-
Zat-ı muhteremlere, “… benim gidecek yerim yok, evim, ülkem, vatanım hatta anavatanım Kıbrıs’tır! Ve benim ülkemin Güney ya da Kuzey’i yok… Da sizin gidecek yeriniz var be canım, güle güle…” diyorum, sevgi ve saygılarımla…
-*-*-
Çok sevdiğim sözlerden biri diğer ise şudur:
“… Bir palyaçoyu, palyaçoluk yaptığı için suçlamayın… Sürekli O’nu izlemek için sirke neden gittiğinizi kendi kendinize sorun…”
-*-*-
Ben artık sirk izlemeyeceğim!
Bunu da yazmış olayım!
Palyaçolar görevlerini yapmaya devam edebilir!
Arkadaşlarımızla birlikte ayda en az bir kez öğle yemeğinde buluşurduk… Bizi bir arada tutan en önemli özelliğimiz, tabii ki Teralı ya da Baflı olmaktı… Ayağımız, elimiz, başımız ağrısa ilk adresimiz hep O’ydu… “Doktorum, şuramda şu sorun var” desem, “gel bakalım”dı tek yanıtı… Hiç beklenmedik bir zamanda, çok erken ayrıldı aramızdan… Fazla anlatmaya gerek yok aslında; Dr. Ali Çaygür’ü tanıyan iyi bilir… Devletini, ülkesini, Baf’ı, Tera’yı, Kozanköy’ü çok seven; Covid döneminde bu ülkenin bir numaralı bürokratı olarak muhteşem bir performans sergileyen; ailesine, evlatlarına, torunlarına, yeğenlerine düşkün, mükemmel bir eşti, babaydı, dedeydi… Çok üzgünüm… Allah rahmet eylesin… Seni unutmayacağız doktorum…