Erhürman: “Seçim kazanmak için her yol mübahtı. Durduramadık…”
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, ‘Pandeminin Başlangıcından Bu Yana Siyasetin Halleri’ne ışık tuttuğu açıklamasında, son aylarda yaşananları hatırlattı, ‘tarihe not düştü’…
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, ‘Pandeminin Başlangıcından Bu Yana Siyasetin Halleri’ne ışık tuttuğu açıklamasında, son aylarda yaşananları hatırlattı, ‘tarihe not düştü’…
UBP’ye “biz aylardır bu çağrıları yaparken siz neredeydiniz” sorusunu da yönelten Erhürman, “Bu halk için, bu ülke için yüreği çarpan, endişe duyan insanların geçmişe takılıp kalmak gibi bir lüksü yok. Ama kimsenin de bizden bütün bu yaşananlar “yaşanmamış gibi” davranmamızı isteme gibi bir lüksü olmadığını hatırlatmak isteriz…” dedi.
Erhürman’ın açıklaması şöyle:
Siyasi partilere siyasetin içinden de, dışından da çağrılar var. Sorumluluğa, ciddiyete davet ediliyor siyasi partiler. “Yaşadıklarımız geride kaldı, önümüze bakalım” demeyi ben de severim. Ama önümüze bakarken aynı şeyleri yaşamamak, doğru yolu bulmak için hafızaları tazelemek gerekiyor.
Mart ayında ülkemizde ilk vakalar görülmeye başladığında, “bu hem sağlıkta, hem ekonomide, hem eğitimde, hem de hayatın tüm alanlarında halkımızı ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakacak bir krizdir. “Kriz masası” kuralım, iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte ellerimizi taşın altına koyalım, aksi takdirde hep birlikte bu taşın altında kalacağız” dedik. Dinleyen olmadı. Hatta dönemin Başbakanı Sn. Tatar ülkede kriz olmadığını iddia etti.
“Bu seçim bitecek ama insanları bölerek, parçalayarak, manipüle ederek, müdahale çağrısı yaparak, müdahale ederek, Türkiye-KKTC ilişkilerini rayından çıkararak, Kıbrıslı Türkleri uluslararası hukukun dışına düşürerek yaratılan enkazı 19’undan sonra kaldırmak yıllar alacak dedik… Ama akıl tutulması başlamıştı bir kere. Seçim kazanmak için her yol mübahtı. Durduramadık.”
İnsanlarımız sağlıkta ciddi problemlerle karşı karşıya kaldı. Çocuklarımız eğitimlerine devam edemedi. Binlerce işyerimiz ya kapandı, ya çalışmaya ara verdi. On binlerce insanımız işsiz kaldı. Piyasada talep daraldıkça daraldı. “Hep birlikte ellerimizi taşın altına koyalım” çağrılarımıza devam ettik, yine kimse dinlemedi.
Hükumet bu arada seçimlerin de etkisiyle pandemi uygulamaları, imar planı gibi konularda birbirine düştü. Kamuoyu önünde atışmaya başladı. Halka “birlik-beraberlik” çağrısı yapanlar, muhalefetin “birlikte hareket edelim, sorumluluğu paylaşalım” çağrılarına kulak tıkayanlar, kendi içlerinde de “birlik-beraberlik” sağlayamaz duruma geldiler. Hükumetin aldığı her karar onlarca kez değişti. “Kriz yönetimi”ne güven sarsıldı, tüketildi. İnsanlar ne yapacaklarını bilemez durumda kaldılar. Bu arada sağlıkta, eğitimde, ekonomide, çalışma yaşamında sıkıntılar büyüdükçe büyüdü.
Bunların üzerine Ağustos ayında “bu hükümet siyaseten yok hükmündedir” dedik. Ülkeyi yönetemedikleri değil, yönetmek gibi bir dertleri olmadığı uzun bir süreden beri görülüyordu ama siyaseten yok hükmünde oldukları için artık isteseler bile toparlanıp yönetemeyecekleri de netleşmişti. Yine dinleyen olmadı!
Tüm alanlarda işler kötüye gitmeye devam ediyordu. Bunun üzerine Eylül ayında “istifa edin. Bir kriz hükumeti kuralım. Hep birlikte ellerimizi taşın altına koyalım” çağrısı yaptık. Önümüzde seçim vardı. Hükumette olmak riskse, bu bizim için de riskti. Ama bu çağrıyı yaptık. Yine dinleyen olmadı.
Ülkenin en zor dönemlerinden birinde hükumet işi gücü bıraktı sahaya çıktı. Seçimden başka hiçbir şey düşünülmez oldu. İşler hala her gün daha da kötüye gitmeye devam ediyordu.
Bu arada, insanlarımızı pandeminin etkilerinden mümkün olduğunca korumak için birlik içinde olmamız gereken dönemde, seçimler dolayısıyla, “kazanmak için her yol mubahtır” anlayışıyla insanlarımızı bölen, parçalayan her türlü manipülasyon, müdahale çağrısı ve müdahale yapılmaya başlandı.
Ülkede her insan için son derece önemli olan “Maraş” konusunda, ülkenin kurumları, Meclisi, hatta hükumeti devre dışı bırakılarak gerçekleşen müdahale, zaten aylardır taşmış olan bardağın taştığının nihayet fark edilmesiyle hükumeti düşürdü. Yapılması gereken belliydi. Dönemin Başbakanı Sn. Tatar hemen ertesi gün hükumetin istifasını Cumhurbaşkanı’na sunmalıydı. Teamüller açıktı. Hükumet istifa edecek, yenisi gelene kadar yalnızca günlük-cari-idari işleri yapacaktı.
Bunun da çağrısını yaptık. Yine dinleyen olmadı. Seçim arifesiydi. Yapacağımız herhangi bir eylem “seçim kazanmaya yönelik kötü niyetli” bir eylem olarak nitelenecekti. Ülkede gerginlik vardı. Artırmamak gerekirdi. Sorumlu davrandık, söylemekle yetindik, kulaklar yine tıkandı.
Hep “19’unu düşünün” dedik. “Bu seçim bitecek ama insanları bölerek, parçalayarak, manipüle ederek, müdahale çağrısı yaparak, müdahale ederek, Türkiye-KKTC ilişkilerini rayından çıkararak, Kıbrıslı Türkleri uluslararası hukukun dışına düşürerek yaratılan enkazı 19’undan sonra kaldırmak yıllar alacak dedik”. Ama akıl tutulması başlamıştı bir kere. Seçim kazanmak için her yol mübahtı. Durduramadık.
Seçim nihayet bitti. Kıbrıs Türk demokrasisi onlarca yıl geriye gitti. Demokrasi, irade, ekonomi, eğitim, çalışma hayatı, Türkiye ile ilişkiler, Kıbrıs sorunu, Kıbrıslı Türklerin dünyaya açılma çabaları açısından açılmış derin yaralar önümüzde duruyordu. Tahribat büyüktü.
Ama yetmedi. Sn. Tatar, açık çağrılarımıza rağmen hükumetin istifasını sunmadı. O da yetmedi, yine uyarılarımıza rağmen Bakanlar Kurulu’ndaki herhangi bir bakana vekalet bırakmadı ve aylardır siyaseten yok hükmünde olan hükumet, hukuken de yok hükmünde kılındı. Bakanlar Kurulu toplanamaz hale getirildi. Bu yüzden bütçe sorunu çıktı ortaya. Hükumetin acilen geçirmesi gereken tüzükler geçirilemedi.
Yine tınmadılar. “Hükumeti kurmak için UBP Kurultayı’nı bekleyin” dediler. Ülke ve halk en zor dönemlerinden birinde yine beklemeye alındı. Artık müdahale çağrıları da müdahaleler de alışkanlık yaratmıştı birilerinde. “Veri var mı” dedik. Veriyi Sn. Sucuoğlu’nun yaptığı açıklamada gördük: “Bu süreçte çekilmek konusunda telkinin iddia edildiği ve üzerime yapıştırılmaya çalışıldığı gibi benim bir kusurumla ilgili değil, farklı bir adayın o aşamada hasbelkader tercih edilmesi nedeniyle olduğunu da öğrenmiş bulundum” cümlesi açıktı. Yapılan tercihin sonucu netti: “Kurultay başkan seçemedi”. Böylece, “herhalde artık bu kadarı da olmaz” lafı Kıbrıs Türk siyasi hayatından tamamen çıkarılmış oldu.
Ama bu da yetmedi. Sn. Ersan Saner’e seçimden hemen sonra verilebilecek olan hükumeti kurma görevi ortalık allem gallem edildikten sonra nihayet verildi ve Sn. Saner partilerle görüşmeye başladı. Bütün bunlardan sonra elbette bir UBP-CTP hükumeti kurmamız söz konusu değildi ama biz yine de “geriye üç-beş demokratik teamül kaldıysa onları da bozmayalım, UBP tabanına saygısızlık da etmeyelim” dedik ve görüştük. Görüşmemizden saatler sonra Sn. Sucuoğlu’nun yeniden aday olduğunu ve dolayısıyla görüştüğümüz heyetin yetkisinin kısa bir süre sonra ortadan kalkabileceğini öğrendik. Biz teamülleri ve saygıyı korumaya çalışırken, yaşananların bize saygısızlığa dönüştüğünü bir kez daha gördük.
Bu yazı bir sonuca bağlanmayacak. Amaç yalnızca tarihe not düşmek. Hafızaları tazelemek. Tabii ki bir de bugün, “sorumluluk”, “ciddiyet” çağrısı yapanlara, “biz aylardır bu çağrıları yaparken siz neredeydiniz” sorusunu sormak. Evet önümüze bakacağız. Bu halk için, bu ülke için yüreği çarpan, endişe duyan insanların geçmişe takılıp kalmak gibi bir lüksü yok. Ama kimsenin de bizden bütün bu yaşananlar “yaşanmamış gibi” davranmamızı isteme gibi bir lüksü olmadığını hatırlatmak isteriz…