ERHÜRMAN VURGULADI
“Barışı Hayal Et” haftasının “Neden Federal Kıbrıs” konferansında, Tufan Erhürman vurguladı:
“Federasyon”dan başka çare yok!
· 1.Farklılıkları ayrılığa varacak biçimde abartmamak gerekir. Böyle bir davranış f
“Barışı Hayal Et” haftasının “Neden Federal Kıbrıs” konferansında, Tufan Erhürman vurguladı:
“Federasyon”dan başka çare yok!
· 1.Farklılıkları ayrılığa varacak biçimde abartmamak gerekir. Böyle bir davranış federasyonu ortadan kaldırır ve en iyi ihtimalle konfederasyonu gündeme getirir.
· 2. Birliği oluşturma çabasını farklılıkları ortadan kaldıracak biçimde abartmamak gerekir. Böyle bir davranış federasyonu ortadan kaldırır ve üniter devleti gündeme getirir.
----------------------------------------------------------------------------------------
Cumhuriyetçi Türk Partisi Birleşik Güçler (CTP-BG) bünyesinde oluşturulan “Barış Çalışmaları Merkezi”nin düzenlediği “Barışı Hayal Et” konferanslarının üçüncüsü, ara bölgedeki Ledra Palace yanında yer alan Dayanışma Evi’nde yapıldı. Oturum başkanlığını Niyazi Kızılyürek’in yaptığı “Neden Federal Kıbrıs” isimli konferans saat 19.00’da başladı. Oturuma konuşmacı olarak Tufan Erhürman, Nikos Trimikinotis ve Nicolos Kriyogou katıldı. Birçok Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum’un yoğun katılım gösterdiği konferansa, CTP Genel Başkanı Özkan Yorgancıoğlu ve Genel Sekreter Asım Akansoy da katıldı.
-----------------------------------------------------------------------------------------
İşte Tufan Erhürman’ın konuşması:
Bu oturumun başlığı olan “neden federal devlet” sorusunun yanıtı benim açımdan son derece açık. Her şeyden önce Kıbrıs’taki gibi çok katmanlı bir toplumsal yapıda (plural society) demokratik bir yönetimin federasyondan başka bir modelle sağlanabilmesini ben kendi adıma mümkün görmüyorum.
“Başka çare yok” yanıtının ikinci sebebi uluslararası hukuk. BM’nin Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki tüm kararlarında federasyona açıkça vurgu yapılıyor. Federasyondan vazgeçilmesi hâlinde Kıbrıslı Rumların üniter devleti, Kıbrıslı Türklerin de konfederasyonu isteyecekleri açık olduğuna göre, bu kararların değişmesi de bugün için mümkün görünmüyor. Dolayısıyla federasyon, bugün için Kıbrıslıların vazgeçemeyecekleri bir çözüm modeli olarak karşımızda duruyor.
Bu nedenle ben, şu anda devam etmekte olan müzakere sürecinde yönetim ve güç paylaşımı başlığı altındaki en önemli sorun olarak görünen yürütme üzerinde konuşmayı daha yararlı buluyorum.
Bilindiği gibi, müzakerelerin Talat ile Hristofyas tarafından yürütüldüğü dönemden beri birçok alt başlığı çözümlenmiş olan yönetim ve güç paylaşımı ana başlığı altında yer alan yürütme konusunda herhangi bir somut ilerleme sağlamak mümkün olmadı.
Aslında müzakerelerin başlangıcında Rum tarafı başkanlık sistemini önerirken, Türk tarafı, Annan Planı’nı hatırlatacak biçimde, İsviçre’dekine benzer bir “federal konsey” önerisiyle masaya oturmuştu.
Ancak Rum tarafı bu öneriye şiddetle karşı çıktı. Bu karşı çıkış sırasında dikkat çeken unsurlardan ikisi, Rum tarafının Annan Planı’nı hatırlatacak düzenlemelerden kaçınması ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devam ettiğini düşündürecek çözümleri tercih etmesiydi. Aslında kabul etmek gerekir ki, bu hassasiyetlerin her ikisinin de Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm bulma amacıyla ilgisi yoktu. Buna karşın, Türk tarafı, Rum tarafının bu konulardaki hassasiyetini dikkate alarak, çözüme ulaşmak amacıyla başkanlık sistemi üzerinde çalışılmasını kabul etti”
FEDERAL İLKE VE FARKLILIKLAR
Federal ilke, hepimizin bildiği gibi, farklılıkları koruyarak birlik içinde yaşamayı gerektirir. Bunun iki doğal sonucu vardır:
1. Farklılıkları ayrılığa varacak biçimde abartmamak gerekir. Böyle bir davranış federasyonu ortadan kaldırır ve en iyi ihtimalle konfederasyonu gündeme getirir. Türk tarafının federasyondan sapan önerileri zaman zaman böyle bir yaklaşımı gündeme getirmektedir.
2. Birliği oluşturma çabasını farklılıkları ortadan kaldıracak biçimde abartmamak gerekir. Böyle bir davranış federasyonu ortadan kaldırır ve üniter devleti gündeme getirir. Rum tarafının federasyondan sapan önerileri zaman zaman böyle bir yaklaşımı gündeme getirmektedir.
Federalizmin zor yanı, hem birliği hem de farklılıkları korumak için sürekli müzakere etmekten ve farklı düşünceleri uzlaştırarak karar vermekten başka bir yöntemi olmamasıdır.
Kıbrıs’taki federasyonun BM tarafından belirlenen temel parametreleri arasında bulunan iki toplumluluk ve siyasi eşitlik de aslında bu yöntemi zorunlu kılmaktadır. Siyasi eşit statüsündeki iki toplum karar alma süreçlerinde sürekli müzakere etmek ve üzerinde en azından asgari düzeyde uyuştukları kararlar vermek durumundadırlar. Bu yöntem üniter devletteki kadar etkili ve süratli çalışan bir mekanizma yaratmayabilir ama unutmamak gerekir ki federasyonda kullanılabilecek başka bir yöntem yoktur. Etkililik ve sürat adına müzakere ve asgari müştereklerde uzlaşma zorunluluğunu ortadan kaldırmak, aslında federalizmden vazgeçmekten başka bir anlam ifade etmeyecektir.
Yürütme konusuna bu ilke çerçevesinde bakıldığı zaman, kurulacak olan yürütme organının gerek işlev, gerekse görünürlük açısından iki toplumdan herhangi birini dışlamayan bir yapıya sahip olması gerektiği açıktır. Bunun sonucu olarak, tasarlanması gereken yürütme organı iki toplumun temsilcilerinden oluşmalı ve buradaki temsiliyet göstermelik bir temsiliyet olmamalıdır.
Buna ek olarak kurulacak federasyonun demokratik bir federasyon olacağını da unutmamak gerekir. Bu noktadan hareketle, federal devletin yürütme organı demokratik meşruiyete sahip olmalı ve bu organın seçim sürecinde her iki taraftaki siyasi partilere eşit koşullarda yarışma olanağı tanınmalıdır.
Müzakere sürecinde Türk tarafının yürütme konusundaki ilk önerisi bu gereksinimlerin tümünü karşılamaya yönelmiştir. Bu öneriye göre, dönüşümlü olarak başkanlık yapacak iki başkanlık üyesi ile bakanlar tek bir liste üzerinden Senato tarafından seçilecektir. Seçimi yapacak organ olarak Senato’nun seçilmesinin sebebi burada iki toplumun eşit sayıda senatörle temsil edilmesi konusunda iki tarafın anlaşmış olmasıdır. Dolayısıyla bu öneri BM parametrelerinden biri olan siyasi eşitlik açısından herhangi bir sıkıntı getirmemektedir.
Ayrıca, öneriye göre Senato’da yapılacak seçimde herhangi bir listenin seçimi kazanabilmesi için, hem Senato’nun, hem de ayrı ayrı Rum ve Türk senatörlerin salt çoğunluğu aranacaktır. Böyle bir yöntem, sağlam bir demokratik meşruluğa sahip olan bir yürütme organını ortaya çıkaracaktır. Çünkü, seçilen yürütme, hem birliğin yani tüm Kıbrıslı senatörlerin çoğunluğunun oyunu alacak, hem de farklı toplumlardan her birinin, yani ayrı ayrı Rum ve Türk senatörlerin çoğunluğunun da desteğine sahip olacaktır.
NEDEN KARŞI ÇIKTILAR
Kıbrıs Rum tarafı bu öneriye birkaç sebeple karşı çıkmıştır.
1. Başkan ve başkan yardımcısının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmemesinin yeterince demokratik olmadığı iddia edilmiştir. Oysa, bilindiği gibi bugün başkanın halk tarafından doğrudan doğruya seçildiği demokrasilerin sayısı, yürütmenin başının parlamentoca seçildiği demokrasilerin sayısından azdır.
2. Bakanları başkan ve başkan yardımcısının seçmeyecek olmasının yürütmeyi zayıflatacağı, bakanların da başkan ve başkan yardımcısı kadar güçlü olmasını sağlayacağı ileri sürülmüştür.
3. Bu önerinin sistemi tıkayacağı çünkü hem Senato’nun tamamının, hem de ayrı Rum ve Türk senatörlerin çoğunluğunu elde edecek bir liste çıkmadıkça yürütme organının seçilemeyeceği, bunun da krizlere yol açacağı iddia edilmiştir.
Görüldüğü gibi Kıbrıs Rum tarafı, bence hiçbir biçimde geçerli olmayan, “yeterince demokratik olmama” eleştirisi dışındaki eleştirileriyle, güçlü yürütme ve sistemin tıkanmamasını sağlayacak mekanizma taleplerini ortaya koymuştur.
Bunun üzerine Türk tarafı, önerisini bu iki açıdan geliştirmiştir.
1. Güçlü yürütme ihtiyacını karşılamak için Senato’nun yalnızca başkanlık üyelerini seçmesi ve bakanların bu iki kişi tarafından belirlenmesi önerilmiştir.
2. Tıkanıklık ihtimalini ortadan kaldırmak için üç aşamalı bir sistem geliştirilmiştir.
a) Birinci aşamada hiçbir liste gerekli çoğunluğu sağlayamazsa ikinci aşamaya yalnızca ilk turda en çok desteği almış iki liste geçecektir.
b) ikinci turda da hiçbir liste gerekli çoğunluğu alamazsa, en çok oyu alan listenin kuracağı bir yıllık bir seçim hükümetiyle seçime gidilecektir.
Dünyanın her yerinde seçilmişlerin en büyük korkusu kısa sürede yeniden seçime gitmek olduğundan, bu yöntem sayesinde senatörlerin uzlaşmaya teşvik edilecekleri düşünülmüştür.
Görüldüğü gibi bu öneriyle,
a) Siyasi eşitlik,
b) İki toplumluluk,
c) Demokratik meşruiyet,
d) İki taraftaki tüm siyasi partilerin eşit koşullarda yarışması,
e) Güçlü yürütme ve
f) Tıkanıklığı gideren mekanizma ihtiyaçlarının tümü karşılanmıştır.
Rum tarafının görüşünden hareketle tek eksik, daha demokratik olduğunu düşündükleri doğrudan doğruya halk oyuyla seçimdir ki bunun daha demokratik olduğu konusunda literatürde hemen hemen hiçbir iddia yoktur.
Burada, bugüne kadar üzerinde çalışılan ama bir türlü uzlaşılamayan başkanlık sisteminin eksikliklerine ayrıca uzun uzun değinmek istemiyorum. Madem ki bu kadar zamandır üzerinde uzlaşılamadı, daha fazla bu sistem üzerinde düşünmeye çalışmanın bir zaman kaybından başka bir anlamı olmadığı kanaatindeyim.
Annan Planı alerjisini ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamlılığı görüntüsü gibi bence hukuken hiçbir geçerliliği olmayan bir hassasiyeti bir yana bırakmak ve Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm için farklı alternatifleri dikkate almak gerekir. Kaldı ki bu öneri iki açıdan bu hassasiyetlere de yanıt üretmektedir.
a) Her şeyden önce bir konseyden değil, başkanlık üyelerinin başında olduğu bir yürütmeden söz edilmektedir. Ki bu durum öneriyi Annan Planı’ndaki düzenlemeden ciddi biçimde farklılaştırmaktadır.
b) Sistem aslında halk tarafından seçim dışındaki tüm unsurlarıyla bir başkanlık sistemini andırmaktadır. Kaldı ki doktrinde İsviçre modelinin de bir tür başkanlık sistemi olduğunu iddia eden yazarlar vardır.
Tüm bunlara ek olarak son bir not: Güneyde bugün uygulanan başkanlık sistemi modelinde yürütme ile yasama ilişkilerinin kopma noktasına geldiği bilinmektedir. Meclis’teki çoğunluk yürütmenin başındaki kişinin istifasını talep etmektedir. Yürütme-yasama kilitlenmesi literatürde tüm yazarlarca başkanlık sisteminin en büyük sakıncalarından biri olarak gösterilmektedir. Yani bu sistem, tek toplumlu yapılarda bile sıkıntı yaratmakta ve krizlere yol açabilmektedir. Bu şartlar altında 1960-1963 arasında denediğimiz ve bizi taşıyamadığını gördüğümüz, ayrıca bugün güneyde de sorunlar yaratan bir sistemin Kıbrıs’ta kalıcı barışı sağlayacağını iddia etmek mümkün müdür?
Ayrıca, Kıbrıs Rum tarafının güçlü yürütme arayışının da başkanlık sisteminde gerçekleşmeyebileceği açıktır. Yasama organının desteğine sahip olmayan bir yürütme, faaliyetini istediği gibi yürütebilecek yasalardan yoksun olduğu zaman doğal olarak güçlü olmayacaktır. Oysa Senato tarafından seçilecek yürütmenin gücü çok sağlam bir parlamento desteğine sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Sanırım herkesin başkanlık sisteminin kalıcı bir barışı sağlamaya elverişli bir sistem olup olmadığı üzerinde ciddiyetle kafa yormasının zamanı gelmiştir.
Nikos Trimikinotis:
“Eğer görüşmeler biterse, soğuk savaşa geri dönülür”
Kıbrıs’ta federal çözümün tüm dünya açısından önemli bir konu olduğunun altını çizen Trimikinotis, Derviş Eroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesiyle konjonktürün sonunun gelmeye başladığını düşündüklerini ifade etti. Trimikinotis, Kıbrıslı Türkler Kıbrıs sorununun çözümünün yönünde büyük hareket gösterirken güneyde ise Mari Üssü’nde meydana gelen patlamadan dolayı ciddi bir kriz yaşanmakta olduğunu kaydetti ve “Çünkü gerçekten bizi çözüme bu derece yaklaştıran konjonktürün adeta sonuna gelmiş durumdayız. Özellikle Talat’ın liderliğinde çok ciddi ilerlemeler kaydedildi ve görüşmelerde neredeyse sona gelinmişti. Ancak ne yazık ki liderler dahi bu başarıyı takdir edememişlerdir. Burada bir düzen, bir rejim vardı. Bugün federal çözüme karşı çıkanlar, farklı ideolojilere sahip olsalar da, farklı siyasi emelleri olsa da, sonuçta varılan yer aynı”
Var olan durumun yaşayabilir olmadığının da altını çizen konuşmacı, “Eğer görüşmeler sona ererse, o zaman soğuk savaşa geri dönülecektir” uyarısını da yaptı
Nicolos Kriyogou:
“Siyasal partilere yoğunlaşmalıyız”
Kriyagou, Kıbrıs’ın yapısına bakıldığında Ermeniler, Maronitler ve diğer toplumların yönetimlerde ancak yerel düzeyde yer alabildiklerine işaret ederek “Bizim yaratmak istediğimiz bir federasyonda azınlıkların haklarının sınırlanması söz konusu olamaz” dedi. Bazı kesimlerin dini ve etnik farklılıklar nedeniyle farklı coğrafik bölgelerde yaşamaya itilmiş olabileceklerine işaret eden konuşmacı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Benim görüşüme göre, federasyon konusunda yoğunlaşacağımız nokta, bölgesel anlamda siyasal partiler üzerine olmalıdır. Çünkü bu partilerin var oluşu ve seçimlere ilişkin kuralların belirlenmesi, bu partilerin, bir bölgenin sınırlarını aşan adayların öne çıkarılması önem taşıyacaktır. Diğer yandan siyasal sahneye federal devlet çerçevesinden baktığımızda seçimlerin eş zamanlı olarak yapılması gerekir. Yetkilerin paylaşımı, yerel otonomluk ve bağımsızlık en büyük öneme haiz konulardandır. Asgari düzeyde dönüşümlü başkanlık önerisi ve bu önerinin gündeme getirilmesi bizim için oldukça yerindedir. Bu şekilde iktidarın her bir topluma her bir iktidar erkinden bir parçanın standart olarak bir topluma ait olacağı mantığını yıkmaktadır”.