1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Erkek egemen yapının kadınların dil kullanımına müdahalesi
Erkek egemen yapının kadınların dil kullanımına müdahalesi

Erkek egemen yapının kadınların dil kullanımına müdahalesi

Erkek egemen yapının kadınların dil kullanımına müdahalesi

A+A-

 

Öykü Özsoykal (FEMA Aktivisti)
[email protected]

Toplumdilbilim alanı, dil kuramları ile toplumsal kuramların birlikte nasıl işlediğini ve bu alanların kesiştikleri noktaları inceleyen, dilbilim alanının bir alt dalıdır. Toplumsal normların dile nasıl yansıdığı, toplumsal rollere göre konuşma farklılıklarının nasıl ortaya çıktığı, toplumdilbilim alanının araştırma konuları arasında yer almaktadır. Bu alanın başlıca ilkesi, dil ve toplum kavramlarının birbirinden ayrılamaz kavramlar olduğudur; çünkü toplum kısaca, belirli amaçlarla bir araya gelmiş bireyler topluluğudur. Dil ise,  belli bir toplumun kullandığı iletişim aracıdır. Böylelikle dilin tanımını topluma dayandırmadan yapmamız mümkün olmamaktadır.
Bireyin içinde bulunduğu kültür o toplumdaki dili etkiler, toplumun değerleri de doğal olarak dile yansır. Türk toplumunun da dünyaya hükmeden ataerkil bir yapıdan beslenmiş olduğunu düşündüğümüzde, Türkçede kadın-erkek dilinin ve dilsel kullanımlarının zaman zaman ayrımlaştırıldığını görürüz. Yetmişli yıllarda toplumsal cinsiyet ağırlıklı dil araştırmaları ortaya konmuş ve feminist dilbilim anlayışı önem kazanmaya başlamıştır. Araştırmalara göre örnek verecek olursak; örtmece sözcüklerin Türkçede oldukça yaygın olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Bu sözcüklerin temeli örf, adet, toplumun ahlaki değerleri ve inançlarından gelmektedir. Bir başka deyişle bu tür kullanımlara  ‘güzel adlandırma’ da denilmektedir. Türkçede bu sözcüklere en yaygın örneklerden biri, kadınlara ‘hanım’ veya ‘bayan’ olarak hitap edilmesidir. Ataerkil sistem içerisinde,  kadınlar ‘nazik, kibar’ olarak nitelendirildiği için onlara güzel adlandırma yoluyla ‘kadın’ yerine örtmece sözcüklerle hitap edilmektedir. Oysa diğer yandan erkekler için bu tür sözcüklerin Türkçede yer almadığını görmekteyiz. Ayrıca, kadının toplum içinde argo sözcükler kullanması toplum tarafından hoş karşılanmamaktadır. Türk Dil Kurumu argoyu; ‘’aynı meslek veya aynı topluluk sınıfı arasında kullanılan özel kelimeler veya dil’’ olarak tanımlanmaktadır ve bu kullanımlar nedense kadının toplum içindeki ‘nazik’  yapısına yakıştırılmamaktadır. Bununla da kalmayıp bazı kesimlerde kadının yaptığı bir ‘ayıp’ olarak görülmektedir. Diğer yandan erkeğin argo kullanımlar sergilemesi, toplum tarafından bu denli garipsenmemekte, tam tersine ‘otorite’ ve ‘güç’kelimelerinin temsili olarak kabul edilip toplum nezdinde olumlanmaktadır. Erkekler dile ilişkin her şeyi kullanabiliyorken, kadınların toplumsal cinsiyetine bağlı olarak dili nasıl kullandıklarına ilişkin bir çekingenlik durumu söz konusudur. Çoğu kadına genellikle sadece ‘anne’ veya  ‘ev hanımı’ rolleri yüklenerek bakıldığından, toplum içinde kibar konuşma etiketi yapıştırılmıştır. Bu durum Türk toplumunun sözlü yasalarına bağlı olarak kadının özgürlüğünü kısıtlayan, dilsel kullanımına bile müdahale eden baskıcı bir tutumun gösterenidir.
Erkeklerin yetiştirilme tarzından dolayı hükmetme duygusunun sürekli tavan yaptığı bir toplum olan Türk toplumunda,  dile ilişkin bir diğer unsur, aynı hareketler dilsel anlamdakadın yaptığında farklı, erkek yaptığında daha farklı yorumlanıyor olmasıdır. Özellikle başın sallanması kadınların genelde erkek egemen yapı karşısında boyun eğmesi, karşılaştığı durumları kabullenmesi veya sessiz kalması anlamına gelirken, erkeklerin baş sallaması hükmetme, kadın üzerinde egemen olma, otorite gibi anlamlara gelebilmektedir. Bir kadın toplum inançlarına göre istisnai durumlar hariç bir erkek gibi konuşamaz gibi bir görüş hâkimdir. Kadınların, daha terbiyeli, daha ‘derli toplu’konuşmaları gerektiği beklentisinden daha önce de bahsetmiştik. Örneğin; bir toplu taşıma aracında bağırarak konuşan genç bir kadına Türk toplumunda genelde ayıplanarak bakılmaktadır. Bu kişi,  anında aldığı eğitim ve yetiştirilme tarzı yönünden, etrafındaki kişiler tarafından sorgulanmaya başlanır. Hâlbuki erkeğin böyle bir davranışı söz konusuyken, aynı sorgulama erkekler için geçerli olmamaktadır. Ayrıca, toplum arasında ‘kadın dediğin ağır olmalıdır, her yerde her şeyi konuşmamalıdır’  görüşü de oldukça yaygındır. Elbette bu durum erkekler için söz konusu bile değildir. Bu örneklerle de görüyoruz ki, toplumsal cinsiyet farkı çok basit hareketlerle, sözcüklerle dile yansımış ve yerleşmiş durumdadır ve bu kullanımlar kadınlara adeta dayatılmıştır. Bu dayatmalar sonucunda ise kimi kadınlar bu kullanımları kabullenmiş, daha da çarpıcı olanı içselleştirmiştir.
Bunlara ek olarak, daha çok yakın bir zamana kadar kadınların sosyal statülerine bağlı olarak, onların dilinin çoğu zaman ‘eksik ve yetersiz’ olarak nitelendirildiğini, kadınların dil kullanımında erkeklere göre daha zayıf olduğu görüşünün oldukça yaygın ve bunun toplumdaki cinsiyet rollerine ve erkek egemen toplum görüşüne göre kadının erkeğe göre ‘güçsüz’  bir statüye sahip olmasıyla bağdaştırıldığını da söylemek gerek.
Sonuç olarak, tüm bu örneklerden ve günlük hayatımızda yaşadığımız örneklerden  de görebiliyoruz ki, toplumsal cinsiyet rolleri dile ve dilsel davranışlara açıkça yansımakta ve kadının birey olarak diline müdahale edilmektedir.’’Dil, toplumun aynasıdır’’ görüşünden yola çıkarsak, dildeki bu kullanımların azalması, toplumda dabu tür dayatmaların azalacağının garantisini vermektedir. Geçmiş yıllardan günümüze kadar bu durum hafiflemiş  bir hal almış  olsa  da,  daha da  azalması ve gittikçe yok olması için ve kadının dilsel özgürlüğüne kimsenin müdahale edememesi için mücadele verilmesi gerekmektedir.


-----------

KAYNAKÇA
1-A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
2-Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük
3-Aksan, D. (2009). Her Yönüyle Dil. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları
4-Baysal, A. (1997). Cinsiyetin bir toplumdilbilim değişkesi olarak dil kullanımına etkisi.Ankara:ODTÜ Yabancı Diller Eğitim Bölümü Yayınları

Bu haber toplam 6859 defa okunmuştur
Gaile 204. Sayısı

Gaile 204. Sayısı