Eroğlu Çankaya’ya, Akıncı Aksaray’a
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın bugünkü Ankara ziyareti önemli.
Ankara’da yapılacak temaslar ve bu temaslar sırasında teati edilecek görüş, düşünce ve öneriler, önümüzdeki beş yıl boyunca KKTC-TC ilişkilerinin ve Kıbrıs sorunun seyredeceği düzlemin iskeletinin oluşturulması anlamında, büyük önem taşıyacak.
3’üncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun, bu göreve seçildikten sonra yaptığı ilk resmi Ankara ziyaretine, diğer basın örgütlerinin temsilcileriyle birlikte, Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği’ni temsilen ben de katılmıştım.
Bu ziyaret, Türkiye’nin Eroğlu liderliğinde yürütülecek müzakere sürecinden beklentilerini görmek adına, önemliydi.
O dönem TC Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı ise Ahmet Davutoğlu’ydu.
Eroğlu, bu üç ismin yanı sıra, Ankara temasları çerçevesinde dönemin Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’la da görüşmüştü.
Akıncı’nın programında herhangi bir askeri yetkiliyle temas yok.
Erdoğan, Davutoğlu ve Başbuğ görüşmelerinin ardından basına herhangi bir açıklama yapılmamış, Çankaya’da Gül ile gerçekleştirilen görüşmenin ardından ise iki cumhurbaşkanı, düzenledikleri ortak basın toplantısıyla gazetecilerin karşısına çıkmışlardı.
***
Eroğlu’nun Ankara ziyaretinin, Akıncı’nın bugünkü ziyaretinden önemli bir farkı, dönemin Rum lideri Hristofyas ile bir araya gelip, çözüm müzakerelerine başlamalarının sonrasına denk gelişiydi.
Taraflar görüşmelere, seçim öncesinde ‘Talat’ın bıraktığı yerden devam edilmesi’ yönünde mutabakata varmış ve 26 Mayıs itibarıyla Eroğlu-Hristofyas müzakereleri başlamıştı.
Ve hatırlayacaksınız, daha ikinci görüşmede büyük bir kriz patlak vermiş, Eroğlu’nun, Talat-Hristofyas uzlaşılarında altına imza atılan ‘tek egemenlik’ hususunda, tabanına hoş görünmek adına yaptığı ‘olumsuz’ açıklamalar nedeniyle Hristofyas, Kıbrıslı Türk liderle ‘mülkiyeti’ görüşeceği ara bölgeye gitmekten son anda vazgeçmiş, Eroğlu masada tek başına kalakalmıştı.
Aşılmıştı elbette sonrasında bu kriz.
Hem müzakerelere, BM parametreleri çerçevesinde kaldığı yerden devam edip, hem de yeni bir ‘zemin’ tartışması yapmanın tutar tarafı yoktu, olamazdı çünkü.
‘Tek egemenlik’ masanın bir unsuruydu.
İşte Eroğlu’nun Ankara ziyareti, bu ‘zemin’ krizinin hemen sonrasına denk gelmekte ve Abdullah Gül’ün müzakere süreciyle ilgili söyleyecekleri, merakla beklenmekteydi.
Gül bu konuda soru işaretlerine yer vermeyecek bir netlikle tavrını ortaya koymuş ve sürecin BM’nin ortaya koyduğu parametreler çerçevesinde ilerleyeceğinin altını çizmişti.
‘2010 yılının sonuna kadar bir çözüme ulaşılamazsa (o dönem öyle bir hedef konmuştu) bir B planlarının bulunup bulunmadığı’ yönündeki bir soruyu ise Gül, ‘o zaman biz de kendi yolumuza gideriz’ türünde bir hamasetle yanıtlamamış, ‘Türkiye olarak her türlü desteğimizi sürdürürüz’ diyerek, alternatiflere dayalı bir politikayı değil, çözüm odaklı bir politikayı benimsediğinin de mesajını vermişti.
***
O günden bu güne köprünün altından çok sular aktı.
Eroğlu ‘Çankaya’ya çıkmıştı, Akıncı bugün ‘Aksaray’a çıkıyor.
Eroğlu’nun karşısında Gül vardı, Akıncı’nın karşısında ise Erdoğan var.
Gül’ün o gün kullandığı üslubun aynını bugün Erdoğan’dan beklemek, çok zor.
Ancak AKP’nin Kıbrıs sorunu vizyonunun 5 yıl öncesiyle aynı olduğunu söyleyebilmek de bir o kadar zor.
Bugün ‘anavatan-yavruvatan’ krizinin gölgesinde gerçekleştirilecek Ankara temasları, yazının girişinde de belirttiğimiz gibi, hem KKTC-TC ilişkilerinin hem de Kıbrıs sorunun önümüzdeki dönemde seyredeceği düzlemin iskeletinin oluşturulması anlamında, büyük önem taşıyacak.