Eroğlu oyuna geldi
Kendi kendimizi kandırmaya devam edeceksek eğer, Kıbrıs sorununa Sarayönü’nden bakmayı sürdürür, biz çalıp oynarız, keyif çatarız.
Ama mesele öyle değil...
Uluslararası bir sorun olan Kıbrıs sorununda çok taraf vardır.
Dolayısıyla o tarafların pozisyonuna yön verenlerin neyi nasıl algıladığı çok önemlidir.
Uzun, çok uzun yıllar Kıbrıs sorununda dış algı özetle şuydu:
“Tükiye 1974’te adayı işgal etti. Kıbrıs sorunu 1974’te başladı. Türklerin çözüm falan istediği yok. Onların isteği adayı bölmek, hatta uyarına gelirse Anadolu’ya ilhak etmek!..”
Kıbrıs Rum tarafı hep bu propagandayı yaptı.
Ve tuttu da!..
Zira gerek rahmetli Rauf Denktaş’ın izlediği siyaset, gerekse Türkiye’nin görünen ve de görünmeyen, derin kesimlerinin izlediği yol bu algının oluşmasına ve pekişmesine büyük katkı yapıyordu.
**
Oysa Kıbrıs sorunu bu değildi.
Ne 1974’te başlamıştı Kıbrıs’ta çatışma, ne de Kıbrıslı Türklerin genelinin taksim ya da ilhak gibi bir niyeti vardı.
Liderliği elinde tutanların verdiği yanlış imaj yüzünden Kıbrıs’ın Kuzeyi hep ‘işgal toprakları’ olarak bilindi. Bu tabir, sadece askeri ya da uluslararası hukuk bakımından değil, aynı zamanda fiziki anlamda da ‘uzak durulması gereken, tehlikeli bir bölge’ algısı yarattı.
Tellerle çevrilmiş, yaşamın çok ağır seyrettiği bir topark parçası ve orada esir hayatı yaşayan bir insan topluluğu varmış gibi algılandı.
Yabancıların bu algısına defalarca şahit olduk sonradan...
**
2003 ve sonrasında değişti Kıbrıslı Türkler bakımından bu ‘makus talih’...
Dünyada ilk kez Kıbrıs sorunu farklı bir bakış açısıyla görülmeye başandı.
Kıbrıs Türk Toplumu’nun ‘gerçek sesi’ ilk defa duyuldu. Çok gür çıkmadı belki o ses gene, ama yarattığı etki, uzun bir süre devam eden bir inanışın yıkılışını sağladı.
“Kıbrıslı Türkler federal çözüm istiyor” demeye başladı birçok yabancı ülke yöneticisi, gazetecisi, akdemisyeni...
Yıllarca “Bir taş vermeyiz”, “Kanla alınan masada verilmez” gibi sadece Lefkoşa’da ve Ankara’da duyulabilen söylevlerin dışında, bambaşka bir jargon vardı şimdi...
‘Dünyaya bağlanma’ vizyonuyla yepyeni bir Kıbrıslı Türk imajı oluşmuştu.
**
Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu o vizyona hiç sahip olmadı.
Kıbrıs’ta çözüme, hele federal çözüme hiç inanmadı.
İdeolojik olarak hiç federalizmi benimsemedi.
Yıllarca kişisel ve iç siyasi nedenlerle kavga ettiği Rauf Denktaş’ın çizgisinin dışına hiç çıkmadı.
Dünya Kıbrıslı Türklerin yeni vizyonuyla tanıştıktan sonra siyasetin dışına itildi. Sonra geri dönerken ‘mış gibi’ yaptı. Türkiye’nin de dahil olduğu o yeni vizyonu savunur gibi yapmayı tercih etti.
Ancak çözüm için kurulan masada hiç çözümü kovalamadı. Aksine, masayı berhava etmek için fırsat kolladı. Bulduğu her fırsatta masayı torpilledi.
İçe karşı “Rumlar çözüm istemez” diyerek kendisini haklı göstermeye çalıştı, ancak kendisi oyun oynadığını zannederken, Anastasiadis’in oyununa geldi!
Eroğlu ve dolayısıyla Kıbrıs Türk tarafı bir kez daha ‘çözüm istemeyen taraf’ olarak anılmaya başladı.
Ve şimdi işimiz çok daha zorlaştı.
Özetle, en az 10 sene geriye gittik!