Eroğlu’nun hesabı!
Geçtiğimiz perşembe günü CTP Milletvekili Sonay Adem, Meclis kürsüsünden Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun hesap dökümlerini dağıttı milletvekillerine.
Bilgilere göre, Cumhurbaşkanı’nın hesabında 2 buçuk milyon TL var. Yine kayıtlara göre bu rakam son
Geçtiğimiz perşembe günü CTP Milletvekili Sonay Adem, Meclis kürsüsünden Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun hesap dökümlerini dağıttı milletvekillerine.
Bilgilere göre, Cumhurbaşkanı’nın hesabında 2 buçuk milyon TL var. Yine kayıtlara göre bu rakam son 2 buçuk ayda yatırılıyor kademeli olarak.
Cumhurbaşkanı bu açıklamanın hemen ardından, bu rakamın kendi birikimi olduğunu söyledi. Rakamı yalanlamadı. Oysa 2009’da bu rakamı yalanlayacak açıklamalar yapmış ve son derece mütevazı bir mal beyanında bulunmuştu, Cumhurbaşkanı.
Sonay Adem şimdi de Cumhurbaşkanı’nı bir kez daha yalanlayarak, emekli ikramiyesinin de 640 bin TL olarak bir devlet bankasında olduğunu söylüyor.
Yani bu hesaplara göre 3 milyonu aşkın bir nakit birikimi var Cumhurbaşkanı’nın. Şüphesiz ki bu rakam belki de Kıbrıs’ın kuzeyinde birçok iş insanında olabilir. Girne Limanı’nda bekleyen yatlar daha fazla edere de sahip olabilir.
Önemli olan Cumhurbaşkanı ya da siyasetçinin hesap verebilir ve şeffaf olmasıdır.
Adem’in bu hesapları açıklamasının ardından, öncelikle siyasi etik tartışmaları başladı. Şüphesiz ki, siyaset, evrensel değerler kapsamında yapılmalıdır ama bugün dünyada bütün siyasiler, özel hayatları dahil kamunun karşısındadır ve hesabı bir şekilde sorulmaktadır.
Bundan yıllar önce, mecliste Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu alınmasını yasaklayıcı bir karar çıkarmak için çalışıyordu, dönemin UBP hükümeti ve Cumhurbaşkanı.
Yasa Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu almayı suç sayıyor, 5 yıla kadar hapislik cezası öngörüyordu. Ve o dönemde, bu yasayı savunan partinin bakan ve milletvekillerinin pasaportları yayımlanmıştı KIBRIS Gazetesi’nde.
Dilek Çetereisi imzalı haber, “özel hayata” müdahale edildiği gerekçesiyle yüklü bir tazminatla cezalandırdı. Ve KIBRIS Gazetesi bu tazminatı ödedi.
Aradan 10 yıldan fazla bir zaman geçti, bugün de YENİDÜZEN Gazetesi’nin manşetinde, pasaportlu bakanlar. Yine özel hayat diyebilirsiniz. Ve etik olup olmadığını da tartışabilirsiniz. Ancak kamu vicdanı, samimiyetsizlikte odaklanır.
Bir ülkenin Dışişleri Bakanı “düşman” olarak tarif ettiği bir ülkenin pasaportunu taşıyorsa, hangi amaçla aldığı ve nasıl bunun olabildiği sorgulanır.
Şaka gibi gelir bütün o etik tartışmaları.
Eroğlu konusunda da bir siyasetçi yaptı bu açıklamayı.
Etik tartışmaları zenginliktir. Eğer bir siyasetçi hukuku çiğnemişse, hukuku temsil eden bütün makamlar gereğini yerine getirsin.
Ama kamu vicdanı bu açıklamaların satır arasında saklanan iddiaların açığa çıkmasını beklemektedir.
CTP, bu iddialar üzerinden geçmiş hükümet dönemine ilişkin kamu vicdanını rahatlatıcı tavırlar geliştirebilir.
Ancak burada öncelikli misyonu, siyasetin her şekliyle şeffaf olması gerekliliği üzerinden herkesin bir tavır ortaya koymasıdır.
Ancak yine bizim siyasi yapımız gereği, Cumhurbaşkanı’nın mal varlığı ya da haksız kazanç elde edip etmediğinden öte bunun bir senaryonun parçası olup olmadığı tartışılıyor.
Belki de bu gerçekten bir komplodur!
Adem bu belgeleri bizzat Başbakan’ın elinden almıştır. Ya da Başbakan aradığı fırsatı Adem’in açıklamalarında bulmuş ve partideki son dönem varlık savaşını bunun üzerinden kurmayı hedeflemiştir.
Belki de CTP-UBP koalisyonu için yüksek yerlerden kurgulanan bir oyundur bu.
Ama ne olursa olsun, bu rakamı ve bir siyasinin bu rakamın hesabını verebiliyor olması gerekliliğini ortadan kaldırmaz.
Şüphesiz ki bu konu da, iddiaların şeffaflıkla ortaya çıkarılması hassasiyeti üzerinden değil, siyasetin kendi ekseni üzerinden hareket edecek öncelikle.
Çünkü olay sadece bir Cumhurbaşkanı’nın hesabı değil, o parti üzerindeki iktidarı.
Başbakan’ın olay karşısındaki pasif ya da aktif tavrı, kendi siyasi geleceği.
Hatta bu CTP içinde de sadece bir şeffaflık hassasiyeti değil. Zira geçmiş yönetim üzerinden yeni yönetimin rüştünü ispatlaması bekleniyor.
Sonuçta siyaseti de yönetimleri de karşılıklı ilişki içinde halklar yönetirler. Halk yönetiminin erksizliğinin de sorumluluğu vardır toplumların üzerinde.
Burada da kamplaşmak yerine genel fotoğraftan hareket edilerek gerçek bir sonuç için birlikte tavır koymak gerekiyor.
Yoksa kimsenin suçu diğerini aklamadığı gibi kimsenin devri de diğerini ebedi sonsuzluğa uğurlamıyor.