Ersin Tatar ve mevcut UBP gibi olmaya devam edilecekse seçime gerek yoktur!
Bütçe açığı ortada…
1 milyar TL’ydi, 1 buçuk milyar TL’ydi, yok hayır 2 buçuk milyar TL’yi aşıyordu meselesini geçin…
Üç gün siz bütçe maskaralıklarıyla uğraşırken, TL’nin örneğin Euro, Dolar ve Sterlin karşısında kaydettiği değer en az yüzde 25’ti…
-*-*-
Kısacası, boş yere üç gün demokrasi gereği konuştunuz tamam ama beş altı dakikada bütçeyi “kabul edenler, etmeyenler, çekimser… Oy çokluğu ile kabul edilmiştir” diyerek, bitirirdiniz!
Asıl önemli olan, gerçekten ne yapacağınızdır?
Bütçede, “şunu yapacağız” diye bir şey yok!
İki yarım, bir de “lansman” yani “beyaz perdede hayal” hastane planınız var!
Bitmemiş yollar var!
Ercan da bitmeyecekmiş!
-*-*-
İnsanlar yoksullaştı.
Ahali yıllardır alıştığı “ne iş olursa yaparım abi” seslenişinden esinlenerek, Güney’de “ne iş olursa yaparım filemu” moduna geçti…
Aileler, “evlatlarımız kaçacak” diye endişeli…
-*-*-
Narenciye dalında, hayvancı, çiftçi perişanlığın ötesinde, borcun kamçısında…
-*-*-
Rum devleti dediğiniz “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne” muhtaç haldeyiz…
“Hayır değiliz” diyenleri görmek istiyorum…
Avrupa Birliği’nden başka şansımız yok…
“Hayır, Anavatan yanımızdadır” diyenleri gerçekten görmek istiyorum…
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu, Kıbrıs Cumhuriyeti aşı kartları ile seyahat ediyoruz; burs alıyoruz…
Güney Kıbrıs’taki bayındırlığı, belediye hizmetlerini, havaalanını, limanları, turizmi kıskanıyoruz…
Sanayisinin yanından bile geçemiyoruz…
Ticaretine imreniyoruz…
Çevre temizliğine hasta oluyoruz…
Akabinde ne mi yapıyoruz?
Resmen saçmalıyoruz, çözüm olmasın diye her türlü delice konuşmayı yapıyoruz ve Dünya’dan her geçen gün daha da uzaklaşıyoruz…
-*-*-
Anavatan, yanımızda olamayacak kadar kötü durumda değilse; “kötüleşmiş” durumdadır!
Nedir bu kötüleşme?
Çok açık bir şekilde, “benden olmayanı cezalandırma” kötüleşmesidir…
Türkiye’deki yönetim, Kıbrıs Türk toplumunu cezalandırmaktadır, inançlarına, geleceğine müdahale etmektedir.
Ve bu ciddi bir şekilde Türkiyeli – Kıbrıslı saçma atışması ya da tartışmasını getirmektedir.
-*-*-
Haliyle, bütçe geçti, seçim tarihi belirlendi ama şu gerçek apaçık önümüzdedir; 23 Ocak 2022 sonrası tufan!
Bu cümlede, 23 Ocaktan sonrası için “Tufan” diye “büyük harfle” yazmış olsaydım, siyasi mesaj vermiş olurdum…
Amacım bu değil!
Gerçekten, 23 Ocak 2022 sonrası çok ciddi işler yapılmasını gerektirmektedir…
-*-*-
Seçilecek olan “federasyon yanlıları” da, “egemen devlet yanlıları” da ellerindekinin ne olduğunu yani en basit anlatımla “manifestolarını” apaçık önümüze koymak zorundadır.
-*-*-
Örnek mi?
Aklıma gelen ilk örnek elbette Kıbrıs sorununun çözümünün kaçınılmaz olduğudur.
Bu sorunun çözümü, doğal olarak Türkiye ile son derece rezil bir hale gelen ilişkilerimizi de düzeltecektir.
-*-*-
Ama bunun ötesinde veya bundan daha önemlisi “para”dır!
Nasıl, nereden para bulacaksınız?
Yalan söylemeden, Fuat Oktay’cılık oynamadan!
Ceklerle caklarla, cağız ya da ceğizlerle değil…
Güvenilecek projelerle karşımıza geliniz…
Değilse, bu son şansı boşuna harcamayınız…
-*-*-
Örnek mi?
Hapishane…
En ciddi aynadır…
Bu ülkedeki nüfusun kontrol dışına çıktığını da, kontrol dışına çıkan nüfusun her açıdan hapishanede rezil bir görüntü ortaya koyduğunu da bilerek göreve geleceksiniz…
Güney Kıbrıs’taki hapishanede 19 mahkumun üniversitede öğrenim gördüğünü söylemek istiyorum…
Bizde neden olmasın…
Ülke insanının standardının yükseltilmesinin bir örneğidir bu!
Yeni dönemde manifestonuzda bulunmasını diliyorum…
-*-*-
Ve kültür…
Kıbrıslı kültürü özümseyememiş insanların ısrar ve inatla vatandaş yapılmaması konusunda masaya el vuracaksınız…
Bunun ırkçılığı, ayrımcılığı yoktur…
-*-*-
Var mısınız yok musunuz?
Ersin Tatar ve mevcut UBP gibi olacaksanız, lütfen boşuna kimse aday olmasın…
Seçime de kimse boşu boşuna gitmesin!
Bilmem anlatabildim mi?
Bilim ve gidişat diyor ki, “aşılanalım”!
Aşıya inanmıyorum!
Yok hayır inanıyorum!
Kardeşim, bu kavgaya girmenin “kişisel” anlamı yok!
Bilim diyorsa ki, “bu kişisel tercihten öteye bir sosyal veya toplumsal sorumluluktur”; aşılanacaksın…
Ama bilim öyle demiyor!
Doğru, tartıştığımız “yumurtanın tavuktan mı çıktığı yoksa tavuğun yumurtadan mı çıktığı”dır değil mi?
Oysa yumurta tavuktan çıkar ama yumurtadan tavuk değil, ancak civciv çıkabilir!
Aşılan kardeşim!
Lütfen ihmal etmeyin!
-*-*-
Bir arkadaşım dedi ki, “Aşılanma konusunu, inandığınız, güvendiğiniz doktorlar varsa; onlara sormak lazım”…
Katılıyorum…
Dünya’da bu konuda “güvenilir” kabul edilen kaynakları araştırmak lazım…
En doğru olan da bu…
-*-*-
Ama, “İsrail bizi takip edecek” veya “aman aşılanmayın, dört kulaklı çocuğunuz olur” diyenler “aşılanmayın sakın”cıların yanındaysa, zerre tereddüt etmem abi, gözüm kapalı aşı olurum.
Ve oldum…
Dördüncü doz aşımı yaptırdım…
Salı öğle saatlerinde dördüncü dozu yaptım, bu yazıyı yazdığım Çarşamba öğleden sonraya kadar da İsrail ile her hangi bir temasım olmadı!
Bu yaştan sonra da kimse kusura bakmasın, bu şartlarda, bu ülkede, bu hamasi dangalakların yönettiği işgal bölgesinde çocuğum büyüsün de istemiyorum ki bu da ayrı bir mesele! Yani dört kulaklı çocuğumun olma ihtimalini de kendi kendime yok ettim değerli din kardeşlerim!
-*-*-
Ve şahsi inancım yanında toplumsal sorumluluğum gereği diyorum ki, lütfen aşılanalım…
Gidişat onu emrediyor…
Bilimle birlikte…
Benim memleketim, benim kararım ve benim çakıstesim…