Ersin’in mütekabiliyeti!
Mütekabiliyet nedir?
En basit ifadeyle “karşılıklılık”tır!
Karşılıklı olma durumu!
“Sen bana yaparsan, ben de sana yaparım” hali!
-*-*-
Mütekabiliyet, aynı zamanda çok önemli bir diplomatik terimdir.
İki devlet arası ilişkiler, “mütekabiliyet esası”na göre yürütülür…
Mesela Fransa ile İngiltere arasındaki ilişkide, bir tarafın maruz kaldığı davranışa, öteki tarafın aynı şekilde yanıt vermesi esastır!
-*-*-
Bir örnek vereyim; trenle Manş Denizi altından İngiltere’den Fransa’ya gideceğinizde, Fransız polisi ve muhacereti işlemleri, kendisine tahsis edilen İngiltere’deki bir toprak üzerinde yapar…
Fransa’dan İngiltere’ye giderken de “İngiltere’ye giriş” işlemleriniz, siz daha Fransa’dan çıkmadan, o ülkenin İngilizlere mütekabiliyet esasına göre tahsis ettiği toprakta gerçekleştirilir…
-*-*-
Araları gergin olan iki ülkeden biri, ötekinin bir diplomatını sınır dışı ederse, mutlaka “mütekabil” bir tavırla karşılaşır…
-*-*-
"Mütekabiliyet esâsı"nın en bariz örneği ise vize uygulamalarıdır…
Örneğin Hırvatistan Türkiye’ye ne tür vize uygularsa, Türkiye de Hırvatistan’a aynısını uygular…
-*-*-
Eşit ve egemen iki devlet arasındaki ilişkilerin “gerçekten eşit” olabilmesi için “mütekabiliyet esası” çok çok önemlidir. Olmazsa olmazdır!
-*-*-
KKTC vatandaşları, Cumhurbaşkanlığı İletişim eski Koordinatörü Ali Bizden, eski milletvekili Dr. Okan Dağlı, araştırmacı – yazar Dr. Ahmet Cavit An, müzik insanı Can Sözer, Basın – Sen Başkanı gazeteci Ali Kişmir, sevgili Abdullah Korkmazhan ve şimdi de BRTK eski müdürü, gazeteci Aysu Basri Akter Türkiye’ye giremedi…
-*-*-
KKTC, Türkiye ile eşit ve egemen bir devletse, bu konuda mütekabiliyet uygular…
Uygulamaz, hesap sormaz ve Erhan Arıklı ya da Oğuzhan Hasipoğlu ya da Tahsin Ertuğruloğlu gibi açıklamalar yaparsa, o zaman “KKTC eşit ve egemen bir devlet değil”; sadece “Ersin’in mütekabiliyeti” olur!
Hep uyumaya devam mı?
Hepiniz Ersin, Tahsin ve Zorlu gibi olacaksınız…
Ya da Ünal ve Fikri gibi…
İsteseniz de Erhan gibi olamazsınız ama O’nun gibi de olmaya çalışacaksınız…
Ya da Sunat gibi…
-*-*-
Ne derlerse “evet efendim”, “tamam efendim”, “emredersiniz efendim” dışında yanıt vermeyeceksiniz…
-*-*-
Çalacaklar, sesinizi çıkarmayacaksınız…
“Akaryakıt ihalesine çıkılmayacak, bizim çocuklardan doğrudan alınacak” denecek, “başımızın üstüne” diyeceksiniz…
-*-*-
Rumların evlerini, mülklerini, her şeylerini alacaklar, “çözüm mözüm yok, kanla aldık” diyeceksiniz.
Hiç utanmadan, “dedemin vakfınındı” gibi yalanları savunacaksınız…
-*-*-
Yanlış görseniz bile, “doğrudur” diyecek, gözünüzü kapatacaksınız…
Yine çalacaklar, rüşvet alacaklar, siyasi avantaj elde edecekler; “şükraaan” diye bağıracaksınız…
-*-*-
Besmele çekmeyi bilmeseniz bile “camiye gidecek, namaz kılacaksınız”…
İkide bir, “Kıbrıslı diye bir millet yoktur” veya “Öz be öz Türküm” gibi kafatasçı ve son derece ilkel açıklamalar yapacak, biat ve itaatta kusur etmeyeceksiniz…
-*-*-
Oylarınızla seçtiğiniz partinizin genel başkanını gözünüzün önünde tokat maskarasına çevirecekler, gık demeyeceksiniz…
Dilediklerini, diledikleri gibi bakan atayacaklar, nefes almayacaksınız.
-*-*-
Size sürekli yalan söyleyecekler, olmayacak dualara amin çektirecekler, “ne oluyor?” diye sormayacaksınız…
-*-*-
“Kıbrıs sorunu çözülmelidir” demeyeceksiniz…
“Federasyon” kelimesi tamamen yasaktır…
-*-*-
İşgal mi?
Bu kelimeyi asla kullanmayacaksınız!
-*-*-
Size tecavüz edebilirler, “oh” deme hakkınız vardır sadece…
-*-*-
Çocuklarınızı göçe zorlayacaklar, “sıkıntı yok, Anavatanım çok yaşa” diyeceksiniz!
-*-*-
Bütün bunları yapmazsanız, Türkiye’ye tatile bile gidemeyeceksiniz…
Size, “terörist” diyecekler!
-*-*-
Evet, Aysu Basri Akter kardeşimiz de denedi, başaramadı…
19 saat nezarete attılar…
Çok küçük iki çocuğunun yanında alıp, götürdüler…
-*-*-
Bunu Rumlar yapsaydı?
Hangi sebeple olursa olsun; Akter Larnaka’da göz altına alınsaydı ne olurdu?
-*-*-
Aysu Basri Akter’i herkes çok iyi tanır…
Bizim mesleğin çok değerli bir ismidir…
-*-*-
Aysu Basri Akter ya da bundan önceki kardeşlerimiz için aynı şey geçerlidir; düşündükleri, yazdıkları, söyledikleri ne isterse olsun; Türkiye’ye sokulmamaları “baskıdır”…
İşgalci tavrıdır!
İğrenç bir diktatörlük örneğidir!
Demokrasi ve insan hakları ihlalidir!
-*-*-
Ama asıl hedef nedir biliyor musunuz?
Yıldırıp, biata zorlamak!
Korkutup, itaata zorlamak!
Ersin gibi, Tahsin gibi, Zorlu gibi yapmak!
Herkesi Fikri Ataoğlu’na benzetmek!
-*-*-
İki paralık dilbandilere uşak yapmak!
-*-*-
Hade be oyanı!
-*-*-
Bu noktada, “KKTC’ye sahip çıkıp da bu dilbandilerle mücadele” düşüncesinde olan bazı “yurtsever” kardeşlerime de seslenmek istiyorum; “tek bir devletimiz var, Kıbrıs Cumhuriyeti… Sahip çıkmaktan başka şansımız da yoktur… KKTC diye bir devlet yoktur, bunun başka türlü izahı da bulunmamaktadır.”
-*-*-
KKTC diye bir devlet varsa, her platformda “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tanımaktan vaz geçsinler…
KKTC diye bir devleti gerçekten tanıyorlarsa, gereğini yapsınlar!
Nereye kadar, ne kadar daha yalan?
-*-*-
Tek bir “tanıtma girişimi” göstersinler!
Azerbaycan nerede?
Hani ne oldu Libya?
Where is brother Pakistan?
-*-*-
Hep yalan!
Hep kandırmaca!
-*-*-
Peki, hep uyumaya devam mı?
Hiç mi dokunmuyor size bütün bu olanlar?
Kıbrıs Türk toplumu bu kadar mı “zavallı”dır?
Yok mu sokağa çıkacak tek kişi?
Kaçalım mı?
Göçelim mi?
Neden 1958’den 1974’e kadar siperlerdeydik?
Neden bunca şehit verdik?
Bu günler için mi?
Aysu Basri Akter, eşi ve 5 – 7 yaşlarındaki iki çocuğunun başına gelenler nedir? Tek kelimeyle “barbarlık”tır… 5 ve 7 yaşındaki iki çocuğun gözleri önünde, annelerini kolundan tutup götürmenin ve 19 saat kodeste bekletmenin, tatile geldiği ülkeye sokmamanın hiçbir açıklaması olmaz. Uğraşma Tahsin Ertuğruloğlu da açıklayamazsın!