Ertuğruloğlu CTP’nin ayıbı ve vebali olmasın…
CTP – UBP hükümeti, geniş tabana sahip olacağı ve dolayısıyla da Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarına çözüm getirecek reformları yapabileceği iddiası ile kuruldu.
Bu ortaklıkta risk alan parti, büyük ortak CTP idi… Küçük ortak UBP ise, her zaman olduğu gibi, bir şeklide hükümette olmak derdinde idi… Reformlar onlar için bir amaç olamazdı çünkü bugünkü reform ihtiyaçları onlarca yıllık UBP hükümetlerinin yarattığı yıkımlardan kaynaklanmıştır. “Reform yapalım” demek onlar için kendi kendilerine suç itirafı olacaktı. Dolayısıyla UBP, hem siyasi gücü kullanmak, hem de kendi parti içi sorunlarını aşmak için CTP’ye küçük ortak olmayı kabul etti.
CTP’nin parti tarihi faşizme karşı mücadele, UBP’ye karşı muhalefet ve temiz siyaset şiarı ile yüklüdür. CTP tabanının, UBP ile hükümet ortaklığına rızası Kuzey Kıbrıs halkının sorunlarına çözüm getireceğine dair yaratılan havadandı… Yoksa bu UBP ile ve hele ki UBP’nin faşist unsurlarıyla hükümette olmak kolay sindirilecek bir gelişme değildi.
Halktaki beklenti de CTP’den yana oldu; hem büyük ortaktır, hem de Kuzey Kıbrıs’ın sorunlarına çözüm önerileri üreterek siyaset yapan partidir. Yoksa, UBP’den ve hele ki UBP’nin “devletin malı deniz, yemeyen domuz” anlayışlı kadrolarından halkın genelinin sorunlarına bir çözüm beklentisi yoktu.
Şu anda hükümet iddialı programının gerisinde, ama genelde halkın, özelde de CTP’lilerin sabırlı beklentisi sürüyor. Ancak, son haftalarda Ombudsman’ın gündeme getirdiği Ercan ile ilgili usulsüzlük iddiaları, sabırlı beklentiyi tehdit eder hale getirmiştir.
Ombudsman’ın kendisi deneyimli bir hukuk insanı, Kuzey Kıbrıs’ın kamu hukuk düzeninin yükseklerinde bir yargıç olarak yıllarca görev yapmış, meslek yaşamında hiç falsosu duyulmamış birisi. O, yazılı veya sözlü bir iddia yapmışsa, muhataplarının hukuka uygun olacağına dair şüphe duyması veya şüphe uyandırmaya çalışması sadece ortaya atılan hukuksuzluğu kamuoyu dikkatinden kaçırmak için olabilir. Ombudsman, Ercan olayı konusunda, ilgili bakanın ihmal ve kusuru olabileceğine dair bulgular edindiği ve kamu adına Yüksek Yönetim Denetcisi olarak sorular yönelttiği zaman, ilgili bakan Ertuğruloğlu’nun yaptığı, konunun özünü kamuoyu dikkatinden kaçırmak ve konuyu saptırmak olmuştur. Tartışma tavrı da bir faşistten beklenecek nitelikte, yani saldırgan, aşağılayan, tehditkar… “Faşizan baskı” derler ya, ondan bir örnek… Ombudsman’ın tavrı da faşizan tavırlara pabuç bırakmayan tarzda oldu; “Faşizme geçit yok” derler ya, ondan bir örnek…
İlgili Bakan Ertuğruloğlu’nun bu işin etrafında dolanmasına hoşgörü olmamalı… Yeni kurulan bir şirkete bu paranın ödenmesinin yöntem ve amaç olarak doğruluğu ve haklılığı var mı? Kamu vicdanının yargısı mekanizması bunun cevabını bekliyor. Bu konu gündeme başka türlü de gelebilirdi. Tartışılması gereken, konunun kamunun bilgisine nasıl geldiği değil, Ertuğruloğlu’nun birilerine mali menfaat ve haksız kazanç sağlamaya vasıta olup olmadığıdır. Ertuğruloğlu bu konuda kamu vicdanın yargısına, kendini temize çıkaracak açıklamalar yapma yerine, siyasi ideolojisinin tarzı ile Ombudsman’a saldırmaktadır. Çetelerden dem vuruyor… Sorun da bu zaten; “devletin malı deniz – yemeyen domuz” anlayışının uygulayıcıları elbette ki bir türünden ‘çete’leşerek ‘domuz’ olmaktan kurtulmaktadır.
Ombudsman’ın gündeme getirdiği konu, Ertuğruloğlu tarafından kamu vicdanı yargısında temize havale edilmedikçe kokacaktır. Hükümetteki ortağının bir üyesinin böylesi bir koku yayması halinde, bu koku CTP’ye bir ayıp olarak sinebilir. Parti tarihine bunun vebalini hiçbir CTP yöneticisi ödeyemez. Kendi partisinin, yani UBP’nin bile savunmadığı ve suskun kaldığı bir Ertuğruloğlu’nun bu şaibeden aklanmadan kurtulması ve onu savunur gibi anlaşılacak durumlar gelişmesi CTP’lilerin üstüne görev değildir. Parti tarihi hukusuzluğa karşı mücadele ile yüklü CTP’nin, hukuk tarihi kusursuzlukla yüklü bir Ombudsman’ın açıklamalarına sahip çıkmaktan ve gereğini yapmaktan başka bir seçeneği olamaz. Ertuğruloğlu, bir faşist siyasetçi olarak kabinede yer alırken CTP tabanını yetersince huzursuz etmişti, şaibeleri buna tuz – biber ekiyor. Eğer şaibesi yoksa bunu kamu vicdanın yargısında hiçbir şüphe bırakmayacak şekilde temizlemelidir. Ertuğruloğlu öyle konuyu saptıran ve esasının konuşulmasını engellemeye çalışan salvolarla bu konuda temize çıkamayacaktır. Onun çıkışlarında seçtiği yol, ne şaibelerle ilgili kuşkuyu ortadan kaldırmakta, ne de devleti yöneten bir CTP’li hükümette yer alan bir siyasi yönetici kimliğine uymaktadır.
CTP, Ertuğruloğlu’nun kusurlarının vebali ile kendi tarihine ayıp yazdıramaz. İstifa etmeyeceğini açıkladığına göre, şaibeleri ile ilgili iddiaların gerçekleri belirgin olana kadar görevinden uzaklaştırılması, kamu yararı ve kusura açık başka siyasetçileri de caydırmak için yerinde bir karar olacaktır. Talat başbakan iken, hiçbir şaibesi olmayan bakan Ayşe Dönmezer’i, başka nedenlerle görevinden almıştı… Bu örnek varken, Ertuğruloğlu herşeye rağmen hala daha bakan olmaya devam edecekse, Ertuğruloğlu’nun vebali büyük olur…
Ertuğruloğlu görevden alınmalı… Asıl reform işte budur, hem de hükümet programlarına yazılmasına ihtiyaç olmayan bir reform… Hem de CTP’den beklenen ve CTP’nin defalarca söylediği reform…