Ertuğruloğlu’nun “Derin“ AB Düşmanlığı Kıbrıslı Türklere Kötülüktür!
“KKTC’de bir ‘AB hayranlığı’ ve ‘AB denince akan sular durur’ sevdası almış başını gidiyor... Kişilerin beslenmesi, devletin sabote edilmesi kabul görüyor. KKTC-AB ilişkileri ile AB’nin ülkemizdeki Ofisi’nin diplomtik statüsü masaya yatırılmalıdır.”
Yukarıdaki sözler Tahsin Ertuğruloğlu’na aittir. O Ertuğruloğlu ki, 2002 yılının sonunda AB’nin Kopenhag Zirvesi’nde Kıbrıslı Türklerin Annan Planı temelinde birleşik bir Kıbrıs’ın asli kurucu öznesi olarak AB içinde yer almalarının önünü kesmiştir, şimdilerde de AB’nin Kıbrıslı Türklere yaptığı yardımlara göz dikmiştir.
İnsan unutan bir varlıktır, bu yüzden hatırlatmakta yarar vardır...
Evet, bir zamanlar Kıbrıslı Türklerde gerçekten “AB hayranlığı” vardı. Dünyadan kopuk, izole bir hayattan bunaldıkları için yüzlerini AB’ye dönmüşlerdi.
Kıbrıs’ın AB’ye üye olma sürecini tarihsel bir fırsat olarak görüyor, bu sürecin parçası olmak için kitleler halinde sokaklara dökülüyorlardı. Geleceklerini AB üyesi birleşik Kıbrıs’ta görüyorlardı ve AB’nin Kopenhag Zirvesi’nde imza için bekletilen Annan Planı’nın kabul edilmesini istiyorlardı.
O günlerde Kıbrıs Rum tarafının eli mahkumdu. Kıbrıs henüz AB üyesi olmamıştı. Türk tarafının çözüm planını imzalaması halinde, oyun bozanlık yapma imkanı yoktu. Çözüm karşıtı Kıbrıslı Rumların yapabileceklkeri tek şey, planı Türk tarafının reddetmesi için dua etmekti. Nitekim Kıbrıslı Rumların duaları tuttu. Kopenhag’a giden Tahsin Ertuğruloğlu Annan Planını imzalamadı (imza yetkisinin olup olmadığı ayrı bir konudur) ve Kıbrıslı Türklerin talep ve çıkarlarının karşısına dikildi.
Aynı olumsuz tutum 2003 yılının Mart ayında Lahey’de de tekrarlandı. Rauf Denktaş, o tarihe kadar üçüncü defa revize edilen Annan Planı’nı kabul etmediğini açıkça ifade ederek Kıbrıs Rum tarafının AB’ye tek başına üyeliği için “kırmızı halı” serdi.
Hatırlayanlar bilir. Tahsin Ertuğruloğlu Annan Planınn reddedilmesi için elinden geleni yapıyordu ve dönemin AKP hükümetinden kurtulmak isteyen kesimlerle işbirliği yapıyordu. “AKP, AB için Kıbrıs’tan vaz geçti” diyen Rauf Denktaş’a yol arkadaşlığı yapıyordu.
Talata Paşa Komitesi, Veli Küçük ve Doğu Perinçek gibi AKP hükümetine darbe yapma heveslisi “derinlerle” yakın ilişkiler kuruluyor ve Annan Planı’nın reddedilmesi için kampanyalar örgütleniyordu.
Bir yanda “Dayan Denktaş, Uyan Türkiye”, “KKTC’ye Sahip Çıkalım”, Kıbrıs’ı Nasıl Aldıysak Öyle Veririz”, “ Bir İmza da Sen Ver, Kıbrıs Türk Kalsın” gibi sloganlarla sürdürülen eylemlerle, diğer yanda da Ordu içinde sürdürülen darbe arayışlarıyle, 2002-2003 arasında Kıbrıs Sorununun çözümü engellendi.
Bu çabaların en vahim sonucu, çözüm olmadan Kıbrıslı Rumların bütün Kıbrıs adına AB üyesi olması, Kıbrıslı Türklerin de dışarıda kalması olmuştur.
2004 referandumlarına geldiğimizde artık çok geçti. Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyeliğini garantilemişti ve Kıbrıs Rum tarafı planı kabul etme motivasyonunu yitirmişti.
Başka türlü söylersek, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti.
Kıbrıslı Türkler açısından son derece olumsuz sonuçları olan bu durumu en iyi Kofi Annan sözleri anlatıyordu. 2004 yılında Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporunda aynan şöyle diyordu: “Kıbrıs’ın AB üyeliği ve Türkiye’nin AB yolunun açılma perspektifi dengeli ve teşvik edici bir ortam yaratmıştı. Kıbrıs Türk liderliği ile Türkiye bu olanak varken bunu değerlendirmediler. Uzlaşmaya dayalı bir çözüme hazır ve muktedir olduklarında ise, Kıbrıs Rum tarafının motivasyonu iyice zayıflamıştı. Kıbrıs Rum liderliği daha az esnek politikalara yönelmiş, zaman da iyice daralmıştı.”
İşte, Kıbrıslı Türklerin AB dışında kalmalarının hikayesi budur. Ertuğruloğlu’nun sözünü ettiği “AB hayranlığı” da, kendisinin de bizzat sorumlu olduğu bu hikayenin karanlık sayfalarında kalarak maziye karışmıştır.
Referandumlardan sonra Avrupa Birliği, 2004’te çözüm iradesi sergileyen Kıbrıslı Türklere yardım etmek için önemli bir karar üretti. AB’nin Konsey düzeyinde aldığı bu kararın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üyeliğinin fiilen başlamasından dört gün önceye, yani 27 Nisan 2004 tarihine denk gelmesi manidardır.
Kararda “Kıbrıs Türk toplumu geleceğini Avrupa Birliği’nde gördüğünü beyan etmiştir” deniyordu ve “Kıbrıs’ın yeniden birleşmesine yardımcı olma çerçevesinde Kıbrıslı Türklerin ekonomik kalkınmasının teşvik edilmesi” gerektiği vurgulanıyordu.
Kıbrıslı Türklere o tarihten beri yapılan yardımlar 650 Milyon Euro’yu aşmıştır. Yeşil Hat Tüzüğü sayesinde Kıbrıslı Türkler belli ürünlerini AB pazarına sokabilmektedirler. Yüzlerce Kıbrıslı Türk genç Avrupa’da öğrenim için burs aldı, almaya devam ediyor. Dikmen çöplüğü gibi bir çevre felaketine çare bulundu. Haspolat arıtma tesisi ve daha nice alt yapı projesi hayata geçirildi.
Şimdi Ertuğruloğlu’nun şu yaptığına bakın!
2002-2003 arasında Kıbrıslı Türklerin Federal Kıbrıs çatısı altında AB’ye tam üye olmasının engelleyen zevat içinde yer alan bu şahıs, şimdi de Kıbrıslı Türklerin zaten sınırlı olan imkanlarını ve AB ile bütün ilişkilerini ortadan kaldırmak istiyor...
Akıl alır gibi değil...