Esad Machiavelli’yi yanlış anladı!
Fakat Machiavelli başka şeyler de söylemiştir: Prens, kitleleri yönetebilmek için korku salmaya ihtiyaç duysa bile, bunu ölçülü bir şekilde yapmalı ve erdemli görülmelidir. Kitlelerin sevgisini kazanamasa bile nefretlerini kazanmamalıdır. Korku salmasına rağmen nefret edilir biri olmamalıdır. Nefret edilesi biri olmamak için de elinden gelen her çabayı sarf etmelidir... Yani, Prens için önemli olan kitleler nezdinde nefret nesnesi haline gelmemektir. Böyle bir noktaya sürüklenen Prens’in iktidarı uzun vadeli olamaz!
Esad Machiavelli’yi yanlış anladı!
Arap Baharından geriye kalan son kale de düştü. Suriye’de Esad rejimi çöktü. Yıkıma uğramış ülkede nasıl bir düzen kurulacağını öngörmek şimdilik mümkün görünmüyor. Farklı iç ve dış aktörlerin farklı ve çelişen çıkarlar peşinde koştuğu bir ortamda, bütün ve demokratik bir Suriye’nin oluşup oluşmayacağı şimdilik meçhul.
Esad’ın başına gelenler, 1469-1527 yıllarında yaşayan Nikolo Machiavelli’nin tavsiyelerinde ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösterdi. Hükümdarlara, prenslere yaptığı tavsiyelerle ünlü olan Floransalı düşünür, her ne kadar olumsuz bir imaja sahipse de, görüşleri yabana atılacak cinsten değil.
Hükümdarın ayakta kalabilmesi için kullanacağı araçların mubah olduğunu söylemesiyle ünlü olan düşünür, iktidar icrasında kitleler üzerinde korku yaratmanın, şiddetin ve kurnazlığın önemli rolü olduğunu söylemiştir. Bu yüzden de etik açıdan sorunlu olduğu düşünülüyor.
Fakat Machiavelli başka şeyler de söylemiştir: Prens, kitleleri yönetebilmek için korku salmaya ihtiyaç duysa bile, bunu ölçülü bir şekilde yapmalı ve erdemli görülmelidir. Kitlelerin sevgisini kazanamasa bile nefretlerini kazanmamalıdır. Korku salmasına rağmen nefret edilir biri olmamalıdır. Nefret edilesi biri olmamak için de elinden gelen her çabayı sarf etmelidir...
Yani, Prens için önemli olan kitleler nezdinde nefret nesnesi haline gelmemektir. Böyle bir noktaya sürüklenen Prens’in iktidarı uzun vadeli olamaz!
Machiavelli, devleti Yunan mitolojisinde yarı insan, yarı hayvan olan Kendavrosa (Sentor da denir) benzetir. Yöneticinin de bu iki özelliğe sahip olması gerektiğini düşünür.
“Bilmeniz gerekir ki, savaşmanın iki yolu vardır. Biri yasalarla, diğeri de şiddetle” der. Bunlardan sadece biri yeterli değildir. Yönetici, hem insan hem de hayvan gibi hareket etmeyi bilmelidir. Yani hem ikna etmeli, hem de zor kollanmalıdır. “Hayvan kimliği, tilki ile aslanı bir arada barındırmalıdır. Çünkü, aslan tuzakları fark etmez, tilki ise kurtlara karşı koyamaz. Tuzakların kokusunu almak için tilki olmalı, kurtlara karşı koyabilmek için ise aslan...”
Kendavros, (devlet) insani boyutunu kaybederse ve sadece hayvansı özelliğine sığınırsa, çökmeye mahkum olur.
Esad, Machiavelli’nin bu tavsiyelerinin tam tersini yaptı. Sırf korku ve şiddet yoluyla ayakta kalmayı denedi ve uyguladığı şiddet sonucunda kitlelerin nefretini kazandı.
Ve bir halk, devletinden nefret etme noktasına gelirse, o devletin ayakta kalması imkansız hale gelir. Kitleler er veya geç başkaldırır ve başkaldırı devrime dönüşür.
Devrimler, darbelerden faklı olarak, kitle desteğine dayanır. İstediği kadar dışarıdan destek veya köstek olsun -ki Suriye’de ikisi de vardı- esas olan geniş kitlelerin harekete geçmesidir. Bunu da körükleyen, “Prens’in” nefret nesnesine dönüşmesidir.
Devrimlerin sonunu kestirmek mümkün değildir elbette. Fransız İhtilalinin kör bir terörün batağına saplandığı biliniyor. Başka örnekler de sayabiliriz...
Suriye Patriyotizmi Çare Olabilir
Suriye’de rejimin şiddet yolu ve kitle desteğiyle düşürülmesinden sonra demokratik bir ülke olarak inşa edilip edilemeyeceğini bilemiyoruz. Çatışmalı bir tarihten geçen bu kadar farklı etnik grubun, dini cemaatin ve mezhebin barış içinde bir arada yaşamasını sağlayacak demokratik bir düzen kurmak kolay değildir. Üstelik, ne bunca yıl ülkeyi yöneten Baas rejimi, ne de bu rejimi devirip iktidara talip olan İslamcıların demokratik değer ve anlayışlara sahip olduğu söylenemez.
Belki, toplumları bir arada tutacak tutkal, Kıbrıs’ta olmayan ama bir zamanlar Suriye tarihinde güçlü bir akım olan “patriyotizmde” bulunabilir.
Suriyeliler, Türk ve Helen milliyetçiliğine sarılan Kıbrıslılardan farklı olarak, Arap milliyetçiliğinin yükselişe geçtiği 1940’lı ve 50’li yıllarda Arap milliyetçiliğine pek rağbet etmediler. Suriyelilik hep ön planda oldu. Arap milliyetçiliğinin fikir babası Sati Husri Suriyeli olmasına karşın Irak ve Mısır’da olduğu kadar Suriye’de etkili olamadı. Suriye’de milliyetçilik, ağırlıkla Suriye ile sınırlı kaldı.
Ülkede milliyetçiliğin öncülerinden olan Antun Sa’ada, Suriyelilerin “benzersiz bir millet” olduğunu savunuyordu. Sa’ada, Arap milliyetçiliği ile özdeşleşmenin Suriye’nin “benzersizliğinden” vazgeçmesi ve “daha kötü duruma düşmesi” anlamına geleceğine inanıyordu.
Şunu da belirtelim ki, Antun Sa’ada’nın “Büyük Suriye’ye” dair kalbindeki sınırlar, Suriye’den ayrı olarak Lübnan, Filistin, Ürdün, Sina ve hatta Kıbrıs’ı da kapsıyordu...
Suriye yurtseverliği o kadar baskındı ki, 1949 yılında Irak ile yapılan federasyon görüşmeleri başarısız olmuştu. Benzer biçimde, 1958 yılında Mısır ve Suriye’nin katılımıyla kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti 1961 yılında dağılmıştı.
Umarım, geçmişte güçlü bir akım olan Suriye yurtseverliği, Suriye’nin geleceğinin inşa edilmesinde yeniden keşfedilir...
Aksi halde Suriye, Kıbrıs gibi olabilir...