Esasında tutsaklık...
Gençler ne güzel yazıyor öyle!
Her hafta, siyasi örgütlülük ve bilinçle yetişen bir gencimize sütunlarımızı açtığımız günden beri, hem çok okunduklarını izliyorum, gururla...
Hem de okurken etkileniyorum.
Gelecek onların ellerinde, yüreklerinde, beyinlerinde...
Umarım popüler siyaset kültürünün tutsaklığından kendilerini de, yurdumuzu da kurtarırlar.
Bu ülkenin yarınlarında, tüm tatsızlıklara rağmen umut var.
***
Suzan Kısaoğlu’nun satırları örneğin, ne kadar özlü yansıtıyor ‘düzen’i:
<<... Görünmez bir ülkenin nefes alan kahramanlarına dönüştük. Ve her şey, “biz” yerine “ben”i seçerek başladı...>>
Şimdi hep birlikte, yeniden “biz”i arıyoruz!..
Tam da ortasından “yırttığımız” coğrafyayı dikerek, birlikte...
O yırttığımız iki yarısında yurdun, birbirimizden eksilttiklerimizi yeniden bütünleyerek...
***
Anadolu’nun zulümle sulanmış sokaklarından çim sahalara koşan adamlar pankart açmışlar yine:
“Çocuklar ölmesin. Maça gelsin!”
Hani o ‘harabe’ye dönüştürülmüş ‘hayaller’den geriye ancak bu kadar naif ve anlamlı bir sesleniş olabilirdi...
Oysa “biz” yerine “ben”i seçenler dünyanın her yerinde, oldukça fazla...
***
“Çocuklar ölmesin” en anlamlı çağrıdır...
Anneler babalar, çocuklarının ardından toprak atmasınlar mezarlıklara...
O anlatılmaz hüzün ‘sırasında’ yaşansın...
Evlatlar uğurlasın büyüklerini...
İşte bu nedenle barışmalı insanlık...
Oysa “varsın çocuklar ölecekse ölsün de, evimize, malımıza, mülkümüze, ganimetimize kimseler dokunmasın” üzerinden yürüyor ya saltanat...
Böyle isteniyor kimi küçük beyinlerde...
Kime, ne anlatacaksınız ki daha?
***
“Yer yuvarlağında Türkiye’nin bulunduğu bölge cayır cayır yanıyor, kan gölü her geçen gün büyüyor” diyor Hasan Cemal...
İşte o yuvarlağın küçük bir köşesinde, maviliğin tam ortasında, gökkuşağı renklerinde bir gelecek düşlemeliyiz birlikte...
Hem kuzeyinde adanın...
Hem de bütününde...
***
“Özgürlük diye tanıştırıldığımız şeyin esasında tutsaklık olduğunu farketseydik, uçurtmalarımızı elimizden bırakır mıydık?”
Kim bilir sevgili Suzan!
Ama bil ki, tutsaklığımızı fark etmek de bir mesele...