1. YAZARLAR

  2. Birikim Özgür

  3. Eski bir mektup
Birikim Özgür

Birikim Özgür

Eski bir mektup

A+A-

Arşivimde bir şeyler ararken çıktısını alıp sakladığım bir e-posta ilişti gözüme. Bir zamanlar İnternet’te tartışma grupları vardı. Bu gruplardan birinde CTP’deki değişimi eleştirip “demokratikleşme savaşımını ön plana çıkarmalıyız” diye yazmışım. Sene 2004. Genç bir CTP sempatizanının yazdığı cevabı aynen paylaşıyorum:

“Sörfte çok önemli üç unsur vardır. Dalga, beceri ve sabır... Dalga, doğanın bir unsurudur. Doğa onu sana istediğin dozda vere de bilir vermeye de bilir. Sörfçü olarak senin görevin, daha önce dalgaları denenmiş olan veya dalgaya müsait olan bir koyda SABIRLI bir biçimde uygun dalga gelene kadar beklemektir. Çünkü uygun dalga olmadan bir ya da iki metre gidebilirsin tahtanın üzerinde; ancak yere düşmeye mahkûmsun çünkü seni öne atan bir kuvvet yoktur. Diyelim ki dalga geldi ve sen dalga gelene kadar sabrettin; tahtanın önünün doğru tarafa bakması, doğru anda doğru yöne doğru kulaç atmak ne vakit tahtanın üstüne çıkacağını bilmek ve tahtanın üstündeyken dikkatli bir manevrayla vücudun şeklini değiştirerek dengeyi sağlamak... Bütün bunlar bir araya gelince gerçek ustalık meydana çıkar. Ustalıkla birlikte doğanın bir lütfü olan dalgayla, mükemmel hareketler çıkar ortaya. Ancak daha önce de vurguladığım gibi önemli olan yine dalganın kendisi, sabır ve beceridir...
 

Toplumlarda, insanların kontrol edemeyeceği ama yine insanların bireysel hareketlerinden çıkıp toplumsal düzeyde oluşan eğilimler vardır. Yani örneğin ekonomik kalkınma, fakirlik, sosyoekonomik sınıflar, bu sınıfların birbiri karşısında güç kazanıp kaybetmeleri gibi... Bunları ben yapısal faktörler olarak nitelendiririm. Yani bunlar, politikacı-sörfçü benzetmesinde, DALGA diye tanımlanan faktörlerdir. Niye? Çünkü sörfçünün dalganın üzerinde hiçbir etkisi olamayacağı bir tarafa, akıllı bir sörfçünün dalga yaratmaya da kalkmadan en uygun dalgayı sabırlı ve de hazır bir biçimde beklemesi gerekir. En çok farklılık yaratmak isteyen politikacı da aynı zamanda yapısal faktörlerin en uygun olduğu zamanı sabırla bekler. Burada üzerinde durulması gereken, sörf örneğinden farklı bir durum da söz konusu: Yapısal faktörleri tamamen insanüstü olaylar olarak algılamamak gerekir. Yani bir sörfçü belki de üfürerek ya da başka bir şekilde dalga yaratamayabilir ama akıllıca belirlenmiş bir strateji, uygun yapısal faktörleri tam olarak yaratamasa bile ona yakın bir ortam sağlayabilir.
 

Önemli olan, bence, liderlikte, ideolojiye, bir amaca veya bir galibin içine (ki bu galip, “Ben Kıbrıs’ta demokrasiyi hemen hayata geçireceğim”, vs olabilir) girip kalmaktansa, “gelen dalgayı en iyi şekilde kullanıp nasıl daha uzun tahtanın üzerinde kalıp da tahtayı kıyıya en yakın yere getirebilirim” anlayışının benimsenmesidir. Bir lider eğilip bükülmez ve hep eski çizgisinde kalkmakta ısrarcı olursa, sörf tahtasının üstünde put gibi duran bir sörfçüye benzeyecektir ve tahtanın üstüne çıkabilmişse de bu anlık bir durum olacaktır; kısa bir süre sonra tahtanın üstünden düşecektir.
 

Kısaca, bir sörfçünün esas amacı kıyıya ulaşmak değil kıyıya yakınlaşmak ve bu uğurda elinde bulundurduğu imkânları en iyi biçimde kullanarak tahtanın üzerinde en uzun süre kalabilmek olmalıdır. Böylelikle esas amacına mümkün olduğunca yakınlaşmış olacaktır.
 

Geçmişle kıyasladığı vakit, yeni dünya düzeninde artık ideolojiyi ve demokratikleşmeyi öz alan yaklaşım değişmiş, bunun yerine daha politik ve dolambaçlı (direkt olmayan) bir metot gelmiştir.
Peki, kalmadı mı artık dünyada adam akıllı bir demokratikleşme mücadelesi?

 

Bükemeyeceğin bir eli bükmeye çalışarak elindekileri de kaybetmektense, elindekileri en etkili bir biçimde kullanarak güçlenmek ve güçlenince – dengeler değişince – sörf tahtasının üstüne atlayabilmek gerekiyor. Aksi takdirde, yel değirmenlerine kılıç sallamak olur yapılan!
 

Dua edelim ki insanoğlu, çaresizce dalganın kendisine taraf gelmesini bekleyen bir sörfçüye benzemiyor. Kıbrıslı Türkler olarak demokrasinin kurumsallaşacağı yapısal ortamı sağlamak adına iyi bir liderle değiştirebileceğimiz çok şey var. Bunların başında ekonomi geliyor. Bu ve Türkiye ile kurulacak iyi niyet ilişkileri, tam olarak demokratikleşme için gerekli olan ortamı hazırlamasa da (şans ve Türkiye’deki değişimin de önemli birer etken madde olarak varlığı yadsınamaz), bizi, demokrasiye, bir adım daha yaklaştıracaktır.
 

Özetle, demokrasi için aktif olarak çalışmak değil ama demokrasinin kurumsallaşabileceği bir ortam yaratmaya çalışmaktır bence önemli olan...”

Bu yazı toplam 1845 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar