ESKİCİ DÜKKANI
Neler eskitmedik ki sabah sersemliğiyle akşam yorgunluğunun arasına sıkışmış nice telaşta.
Güneşin üzerimize doğmadığı sabahları eskittik, sıcak bir muhabbetin içimizi gülümseteceği ortak kahvaltı sofralarını; masmavi köpürmek yerine, kahırla kararttığımız ilk ışıklarında günün, yarınlara dair iyimser hayaller kurmayı eskittik; yağmura gülümsemeyi, bir dostun kapısını çalmayı, baharda koşmayı, tabiatın uyanışına adımlarımızla eşlik ederek, çığlık çığlığa, tarifsiz bir sevinçle...
Omuz başlarını eskittik, yaslanmak yerine yük olarak sürekli. Badem ağaçlarında gelinlik kızlar gibi dizili çiçeklere bakarak aşk sözcükleri fısıldamayı eskittik, sevgilinin kulağından. Gürültülerde boğulduk, sessizliği eskittik ve suskunluğu, karanlıklara kibrit çakmayı. Çiğlikleri, kötülükleri, yüzsüzlükleri, bencillikleri, yalanları eskitemedik de; samimiyeti eskittik, içtenliği, sevecenliği. Öpüşleri eskittik, sevmeleri, aşkı eskittik aşkı. Utançları yenilerken, kırık kalplerden tespihler çekerken ha bire, didişmeler akıtırken ömrümüzün nehrine, iyilikleri eskittik ve hoşgörüyü. Parmaklarımızın ucunda konuşmayı, yürümeyi, tat almayı dilimizin ucunda ve burnumuzun direğini kırmadan koklamayı eskittik. Çocuk gözlerinde umudu eskittik, nereden geldiğimizi bilmeden dünü, nereye gideceğimizi hiç düşünmeden yarını ve şimdiyi eskittik, yaşamasını bilemeden.
…
Eskici dükkanında yenilerini arıyoruz şimdi, eğer kalmışsa, iyiliğe dair ses, söz, tat, his, düşünce...
…
Mutlu bayramlar…
Eskitmeden, daha da…